Temmuz 2006 tarihli Rolling Stone’un kapağına Depeche Mode’u koymuştuk. O yaz Türkiye’ye geliyorlardı. Kaçıncı kez hatırlamıyorum ama Depeche Mode Türkiye’yi bayağı sever. Çünkü burada en iyi konserlerinden bazılarını vermişlerdir. Defalarca da gelmişlerdir. Kötü bir vakanüvis olarak bu gelmelerin dökümünü tutmadım. Ama en efsane konserlerinin Abdi İpekçi’deki ilk konser (30 Ekim 2001, Exciter turnesi) olduğunu hatırlıyorum. Çılgındı.
Neyse, Depeche Mode ile değil ama onların dünya çapında tanınmasında önemli rol oynamış fotoğrafçı ve yönetmen Anton Corbijn ile görüşmüştük o sayıda. Alper (Bahçekapılı) telefonda bir söyleşi yapmış, Corbijn’in verdiği özel fotoğraflarla da çok güzel bir beş sayfa hazırlamıştık.
Burada Corbijn grupla ilgili çok değerli bilgiler vermişti. Depeche Mode’la konuşsak onlardan öğrenemeyeceğimiz bilgilerdi bunlar. En ilginci de Dave Gahan ile Martin Gore’un arasının her zaman açık olduğuna dair söylentiyi doğrulamasıydı. Özellikle Personal Jesus ve Enjoy The Silence videolarının çekimleri sırasında büyük kavgalar olmuştu ama tabii detayını anlatmadı Corbijn, “Ben dedikodu muhabiri değilim” diyerek. Depeche Mode’un kendisi bir krizdir demişti bir de. İşte bu dengede Andy Fletcher önemli bir rol oynuyordu. Bir anlamda Andy, grubu bir arada tutan üyeydi. Zaman zaman sinir krizleri eşliğinde ayrı ayrı kapılardan konsere çıksalar, birbirleriyle konuşmaya tahammül dahi edemeseler de bir aradaydılar ve bu da onlara özgü bir durumdu.
Çoğu grupta öne çıkan üyeler ve geri planda kalanlar vardır. Beatles’la ilgili esprilerde mesela davulcu Ringo Starr’la çok dalga geçilir. John, Paul, George ve davulcu denir grup elemanları sayılırken. Depeche Mode’da Andy kendisini bir keresinde NME’ye “Arka planda uzun boylu olan tipim ben. Önemli değilim belki ama ben olmasam Depeche Mode da olmazdı” diye anlatmıştır. Bir başka bir yerde, “Onlar müzik yapar, ben fotoğraf çekimlerinde ve çekleri bozdururken ortaya çıkarım” dediği iddia edilmiştir. Dalga geçiyor da olabilir, ciddi de olabilir.
Corbijn’in anlattıklarıyla bu laflar birbirini tamamlıyor sanki. Önceki gün hayatını kaybeden Andrew Fletcher grubun ön plandaki üyesi değildi ama olmazsa olmaz üyesiydi. Fletcher (kısaca Fletch) grubun müzik, besteler, stüdyo dışındaki işleriyle ilgilenirdi.
Andrew Fletcher 1961’de Nottingham’da doğdu. Ailesi o küçük yaşlardayken Londra’nın doğusundaki Basildon’a taşındı. Burada Andy, önce sınıf arkadaşı Vince Clarke ile No Romance in China adında bir grup kurdu. O dönem The Cure, Kraftwerk, Siouxsie and the Banshees, Human League gibi grupları dinliyorlardı ki zaten kanımca o dönem dinlenecek en iyi şeylerden bazıları bunlardı. 1980’de Andy, Martin Gore ile tanıştı. İlk kurdukları grup Composition of Sound adını taşıyordu. Daha sonra Dave Gahan gruba katıldı ve onun önerisiyle isimleri Depeche Mode oldu. Clarke’ın ilk albüm sırasında ayrılması (sonradan Yazoo ve Erasure’ı kurdu) ve Alan Wilder’ın katılmasıyla grup uzun yıllar büyük başarılara koşacağı kadrosunu oluşturmuş oldu.
İlginç olan, 2005’te Wilder’ın ayrılmasına kadar olan grubun en ünlü döneminde de, sonrasında da Fletcher’ın rolü hep tartışmalıydı. Fletch müzisyen olarak çok fazla takdir görmedi. Kurucu üyeydi, grubun ruhunu oluşturan en önemli bileşenlerden biriydi ama müzikal açıdan katkısı daha çok konserlerde keyboard başındaydı. Fletcher grubun şarkılarında imzası olmayan ve bundan ötürü telif geliri de almayan yegâne üyedir. Konserler hariç hiç şarkı da söylememiştir. Geri vokallere katkısı da sınırlıdır canlı performanslarda.
Fletcher 2002’de grubun bağlı olduğu Mute Records altında Toast Hawaii adındaki kendi şirketini kurdu. CLIENT onun sanatçısıydı. İstanbul’daki CLIENT konserine gelenler onun da salonda olduğunu hatırlayacaklar. Dünyanın en büyük gruplarından birinin üyesi olarak çok mütevazı bir hareket.
2000’li yıllarda DJ performansları yapmaya başladı. Kulüp turnelerine çıktı. Anladığımız kadarıyla başarısız yatırımlar yaptı ve bayağı para kaybetti. Evli ve iki çocuk babasıydı.
Ölüm nedeni henüz açıklanmadı. Doğal sebepler diye geçiyor bazı yerlerde.
Andy Fletcher kendini vazgeçilmez sanan bir sürü insan ve elbette kocaman egolarla dolu müzik dünyasında, bu anlayışın tam tersine kendisine karşı alaycı ve son derece barışık olabilmiş enteresan kişiliklerdendi. Grupların kendine özgü kimyasını ve doğasını da bir kez daha hatırlamamıza yol açtı. Bu yazı kaleme alınırken “doğal sebepler” ifadesiyle açıklanan nedenlerden, 60 yaşında, genç sayılabilecek bir yaşta hayata veda etti.