Fransız Kültür Bakanlığı 2023 yılına ait müzik sektörü verilerini açıkladı şubat ayında. Le Monde iki sayfa yer ayırıp birinci sayfadan verince görmemek imkânsızdı.
Buna göre 2020’de pandemi ile bıçak gibi kesilen bilet satışına dayalı tüm gösteriler fazlasıyla geri dönmüş. Gelirler tavan yapmış. Toparlanma şöyle dursun, rekor rakamlar var.
Biraz bilgi vereyim. Hep İngiltere, Amerika konuşuluyor Fransa’ya dair bu taze veriler dünyadaki kültür ekonomisinin gidişatını anlamak açısından önemli.
Bir defa dikkat çeken, pandemiden sonraki üç yılda komedi gösterileri yani stand up şovlarda inanılmaz artış var. Tüm bilet satışının yüzde yedisini bunlar oluşturmuş. Üçüncü sıraya oturmuş komedyen ekonomisi. Demek ki gülmeye her zamankinden çok ihtiyacmız var. Pop, rock ve reggae konserleri yüzde 12’lik pay ile en büyük ikinci kalem. 2023 yılında Fransa genelinde satılan 53 milyon biletlik pastada ilk sırada tiyatro var. Pay yüzde 23.
Dikkat çeken detaylar şunlar: Rap bilet
İtitraf: Son 25 yılda seslerini yeni kitlelere duyurma adına yolunu kaybeden çok fazla iyi sanatçı gördüm. Önce küçük bir kitlenin yıldızı oluyorsun. Sevdiğin, seni heyecanlandıran, önce kendi başını döndüren işler yapıyorsun. Hesapsız kitapsız, bildiğin gibi. Elbette bu durum karşı tarafa geçiyor. Bu orijinallik, bu ‘authenticism’ elbette dinleyiciyi çekiyor. Bir anda ilgi üzerine odaklanıyor. Öyle bir an geliyor ki Fatih Altaylı bile seni programına konuk ediyor.
Ardından bir zaman geçiyor ve herkes yeni şarkılar beklemeye başlıyor. Sevdiğin, takdir ettiğin sanatçılar sana destek olmaya başlıyor. Doğru insanlar etrafında toplanmaya başlıyor. Her şey çok hızlı değişiyor. Kolay bir süreç değil. Ve sonunda albüm çıkıyor. Şimdi ne olacak? Kardelen’in hikâyesinde gelinen nokta bu. Şimdi ne olacak?
Kardelen’in “Ceketin Bende Kaldı” adlı şarkısını dinlediğim anı hatırlıyorum. Bu Türkçe R&B şarkıda kulağıme ters gelen hiçbir şey yoktu. Ne müzik ne sözler... Ortada özel
Geçen gün eve giriyorum, arkadan bir ses: “Hello?” Bizim komşu. Ne var ne yok hoşbeşten sonra baklayı ağzından çıkardı. Bir diziye fena halde kafayı takmış. Türk dizisiymiş. Çok güzelmiş. Acaba biliyor muymuşum. “Taylor” diye bir diziymiş. Sonradan baktım “Terzi”. Aman bizim komşu nasıl heyecanlı. İstanbul ne kadar güzel diyor. Boğaz’ı anlatsana diyor. İnsanlar ne kadar şık diyor. Arabalar ne kadar lüks diyor. İlk fırsatta gideceğiz diyor. Neler neler…
Valla ben İstanbul’dan bahsettim. Ama bu dizileri izleyip İstanbul’a giden biri aradığını bulur mu? Yani herkesin atı yok İstanbul’da. Ayrıca dizi İstanbul’uyla gerçek İstanbul, dizi insanıyla gerçek insan arasında bayağı bir mesafe olabilir. Onu da kendileri keşfedecekler artık.
Bu ilk duyumum değil İstanbul’da geçen Türk dizilerine gelen övgülerle ilgili. İlginçtir, gittiğimiz pek çok yerde eskiden beri Türk olduğumuzu söyleyince içinde bolca kebap, döner, İstanbul, Antalya geçen cümle işitiriz. Bayağı
2017 yılında yüzde 13 olan bağımsız sanatçıların Spotify’ın toplam streamlerinin içindeki payı, 2023’te yüzde 26’ya çıktı. Bu istatistikle altı yıllık bir zaman diliminde bağımsız isimlerin giderek daha fazla dinlendiği ya da bu özelliğe sahip sanatçıların genel dinlenmede payının arttığı düşünülebilir. Bu elbette bağımsız müzik açısından olumlu bir gelişme. Ancak bu rakamın daha da yüksek olması beklenebilirdi. 2022 yılı istatistiklerine göre bağımsız firmaların genel müzik sektörü içindeki payı yüzde 34.6. Yani Spotify’daki oran hâlâ sektörün dengelerini tam olarak yansıtmıyor.
Peki neden? Bunun teknik nedenlerinden biri algoritmanın yapısı. Algoritma, siz hangi tür müzik dinlerseniz dinleyin o türün en çok dinlenen örneklerini dinletmek üzere çalışır. Yapı devamlı gelişir, algoritmaların işleyişi platformların yapılarına göre değişiklik gösterir ancak temel parametrelerden biri budur. Yani stream servisleri popüler isimleri daha da popüler kılmak üzere
Paris turist yorgunu bir şehir. Paris’ten bir günlüğüne turistleri çekip alın. Göreceksiniz Parisliler rahat bir nefes alacak. Dinlenecek kendilerine gelecekler. Yüzleri gülecek. Birbirlerine ve bize daha iyi davranacaklar. Sinirli sinirli konuşmayacaklar. Turistlere iyi davranmanın bir yolunu bulacaklar. Sokaklar boşalacak trafik rahatlayacak, dükkanların önündeki kuyruklar azalacak. Buna ihtiyaç var ciddi ciddi.
Restoranlarda garsonlar kendileriyle İngilizce konuşan turistlere kafalarını diğer yana çevirerek yanıt veriyor. İngilizce anlasalar bile Fransızca konuşmaya devam ediyorlar. Bir şey anlamadığınızda asabi hareketler yaparak İngilizce bilen meslektaşlarına “sen bak şu masaya” diyerek kaş göz ediyorlar. Siz istediğiniz kadar “merci” “bonjour” falan diyerek şirin görünmeye çalışın. Hiç para etmiyor bu hareketler.
Diyorum ya yorgunlar bıkkınlar. Her yıl Paris’e 30 milyon turist geliyor. Paris’in nüfusu hepi topu 2 milyon. Kaldırmıyor bu kadar insanı şehir. Mesela Le Deux Magots ya da Café de Flore gibi kafelerin
Uber yanaştı. Kendimi içeri attım, kapıyı kapattım, yavaş yavaş dipten gelen piyano sesi üzerine puslu bir saksafon solo kendini belli etti. Republique Meydanı’ndaki Çin Yeni Yılı kutlamalarından kaçmaya çalışıyorum ama beceremiyorum. Hayır Çin yeni yılına karşı değilim sadece Pompidou Kültür Merkezi’ne gitmeye çalışıyorum. Ve ortam aşırı kalabalık. Rengarenk bir geçit töreni bütün hızıyla devam etmekte. Çin’in folklorik kıyafetleri içinde binlerce insan korteje katılmış Rue Beaubourg’dan aşağı yürüyor. Benim gitmek istediğim yöne hem de. Kortejde ejderha oynatan takımlar da var. Ellerindeki sopaları indirip kaldırıp yılan gibi hareket ettiriyorlar ejderhayı. Art arda birkaç ejderha seyrettikten sonra kalabalık artık sıkışmaya ve daraltmaya başladı. Her ne kadar hayatını bir dönem müzik festivallerinde geçirmiş biri de olsam kalabalıktan biraz uzakta durmayı sevmişimdir hep. O yüzden ara sokaklardan birine dalıp kendimi Uber’e attım. Trafikten kaçamadım. En azından –sürpriz bir şekilde- caz
Pitchfork, 1996’da online müzik medyası olarak hayata atıldı. Ama asıl 2000-2010 arasında çok etkili oldu. Bu dönem gelişen ve ana akım müziği ele geçirmeye başlayan ‘indie’ adını verdiğimiz ve altında oldukça geniş bir yelpazede müzik tarzlarını topladığımız alanda çok etkili oldu. Bu alanı sahiplendi, besledi, beslendi, kendi starlarını yarattı. Okuru, dinleyiciyi şekillendirdi.
Tıpkı Rolling Stone’un 1970’lerde sahiplendiği rock/folk kuşağıyla büyümesi gibi bir maceraydı bu.
Rolling Stone’u gelişmelerin dışına iten ve zamanla sarsan şey ‘80’ler ve ‘90’larda gelişen ve çeşitlenen kültürel yapılara paralel gelişen yeni müzik türlerine uyum sağlamakta güçlük çekmesiydi. 2000’lerde Pitchfork internette coşarken Rolling Stone yaşlanmış, yenilikleri anlayamaz hâle gelmişti. Rolling Stone diyorum ama siz dönemin bütün mevcut ve güçlü müzik dergileri diye okuyabilirsiniz. NME, Spin, Q hepsi dağıldılar. Neticede Q artık yok. NME varla yok arası bir yerde. Classic
American Dialect Society, 34’üncü olağan toplantısını New York’ta yapmış. 2023’ün sözcüğünü açıklamak için toplanan dernek, kararını açıkladı. Yılın sözü “enshittification”. İçinde “shit” geçen bir sözcük. Bu sözcüğü Türkçeye çevirince buraya yazması biraz ayıp oluyor. Shit, “b” ile başlayan, “k” ile biten üç harfli bir sözcüğe denk geliyor Türkçe’de. Ortadaki sesli harfi siz koyun. “Enshittification”.
Efendim bu sözcüğü Cory Doctorow adlı yazar kullanmış ilk kez. Bu sözcüğün niyeti, sosyal medya platformlarının nasıl zaman içinde sözcükte bahsedilen sürece girdiğini tarif etmek.
Ben buna şimdilik “çirkefleşme” diyeyim, terbiyemiz bozulmasın. Ya da en azından daha az bozulsun. Derdimizi anlatmak adına terbiyemizden verilen küçük bir ödün diye düşünebilirsiniz.
Platformların çirkefleşmesi bir fenomen. Yeni bir fenomen,