Bir önceki ABD başkanı, adaylık mücadelesine başlarken “Erdoğan’ı yıkmamız lazım!” diye yola çıktığı, daha sonra başkanlık koltuğunda oturduğunda yeni “Türkiye gerçeği” ile karşılaşınca ne kadar toparlamak istese de toparlayamadığı için (çünkü zırva tevil götürmez!) ,Trump’ın “Erdoğan’ı seviyorum, o da beni seviyor” ifadesi medya tarafından kaçınılmaz olarak büyütüldü. Hele “Ona, ‘Tebrikler, hiç kimsenin yapamadığını, 2000 yıldır hiç kimsenin yapamadığını yaptın, Suriye’yi aldın’ dedim” sözleri bir tür övünç vesilesi bile sayıldı.
Ancak, gözden kaçırılmaması gereken başka bir nokta daha vardı Trump’ın bu ifadesinin devamında şöyle bir ifade yer alıyordu:
“Erdoğan ‘Hayır, hayır, ben almadım’ dedi. Ama ona ‘Sen aldın; ama önemli değil’ dedim. Sonra o da ‘Belki de benimdir’ dedi.”
Sarih bir konuşma tarzına sahip olmayan Trump’ın, Erdoğan’ın sözlerini aktarırken ne kadar söylenene sadık kaldığını bilemeyiz. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan, Trump’ın “Türkiye’nin 2000 yıldır kimsenin yapamadığını yapıp Suriye’yi aldığı” yargısını reddettiğine dikkat etmeliyiz. Türkiye’nin Suriye’yi almaya niyeti hiç olmadı; almadı ve almayacaktır. Bunun şaka yollu iması bile kimden gelirse gelsin, yersizdir.
Şu anda sesleri kısılmış gibi görünen ama üç gün sonra Trump’ın daha bir ayda güvenliği, küresel ilişkileri, tabirimi hoş görün, eline yüzüne bulaştırmayı başaran amatörler ekibinin yerini almak için pusuda bekleyen NeoCon’ların, Küreselcilerin, Pentagon’daki Şahinlerin, Dışişleri’ndeki Ortadoğu’ya yeni harita çizme meraklılarının, kullanacağı argüman budur:
“Türkiye Suriye’den işe başlayarak Osmanlı’yı canlandırıyor.”
Trump, bu NeoCon-Küreselci ekibi ABD Savunma ve Dışişleri bakanlıklarının yapısından tamamen tasfiye etmedi; sadece onların İsrail ile İran arasında tampon olacak sözüm ona “Kürdistan” modeli gibi Suriye’yi, Irak’ı bölmeyi gerektiren pahalı (kanlı ve sonucu belirsiz) Ortadoğu’ya yeni harita çizme planı yerine başka bir öneride bulundu: İran’ı İsrail için tehlike olmaktan çıkartmak!
İran, İsrail için ne kadar ve neden bir tehdit unsurudur? Bu sorunun tartışmasına girmeyeceğim; ama bu iddiayı bir veri olarak kabul eden Trump’ın önünde iki formül var: Netanyahu’nun nerede ise 10 yıldır ABD yönetimlerini ikna etmeye uğraştığı “İran’da rejim değişikliği sağlamak” ve bunun için İran’ın nükleer projesini de savunma sistemini de (molla rejimi ayakta tutan bütün altyapı ile beraber) yerle bir etmek! İkinci formül ise, şu yukarıda atıf yaptığım konuşmaların geçtiği toplantının ana konusu, Trump’ın dünyaya ve Siyonizm’e vermek istediği mesaj: İran’ı ikna etmek!
İsrail’in hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin soykırımı suçundan tutuklama kararı bulunan başbakanı Netanyahu’nun yüzüne karşı, ülkesinin Türkiye ile arasının düzelmesi için İsrail’in “makul olması” gerektiği tavsiyesinin edildiği toplantının videosunu bulursanız, Trump, İran’la ilgili planını ifade ederken Netanyahu’nun yüzünün aldığı ifadeyi incelemelisiniz. “Makul olma” tasviyesi “Akıllı olmak” diye de tercüme edilebilir. Trump Netanyahu’ya her ne kadar Benjamin’in kısaltması olan “Bibi” adını kullanarak hitap etse de akıllı olup makul davranma çağrısı, hem İsrail’e, hem ABD’deki İsrail lobisine hem de NeoCon-Küreselci tayfaya ve daha da önemlisi Tahran’daki mollalara yönelikti.
Trump, Siyonizmi, NeoConları ve İran’daki mollaları ikna çabasında kuşkusuz, “Yeni Osmanlılık” sopasını kullanmak istiyor. Türkiye’nin Suriye’yi “aldığı” genellemesini boşuna yapmıyor: İsrail’in casusluk örgütü Mossad’ın eski başkanının bir süredir “Türkiye, Suriye’de artık konuk değil, fiili ev sahibidir” söylemiyle ifade ettiği “İsrail hükümetinin bugüne kadar odak noktası İran tehdidiydi, şimdi ise yeni aktör Türkiye’dir” görüşünü hatırlarsak, Trump’ın gitmek istediği rotayı görebiliriz.
Trump, Mossad eski başkanının talebini yerine getirdi ve “duruma müdahil oldu.” Ancak onun talep ettiği gibi, İsrail adına mı? Yoksa Türkiye adına mı?