Çin’in küresel aktörlüğe soyunmasının üzerinden epey bir zaman geçti; ancak bölgemizde bunu fark etmemiz bu ayın başlarında oldu. 6 Nisan’da, İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan’ın Çinli mevkidaşları Qin Gang’la Pekin’de el ele fotoğrafları bütün dünyayı şaşırttı; ama zannederim Washington’da şiddeti 7’ye yakın bir depreme yol açtı. Çünkü Çin, yedi yıldır uluslararası toplantılarda bile bir araya gelmeyen iki ülke yetkilisini buluşturarak uluslararası alanda oyun kurucu rolünü oynamaya başladığını ilan ediyordu. Bu buluşma orada kalmadı; Yemen gibi İran ile Suudi Arabistan’ın birbirine karşı vekâlet savaşı yürüttükleri bir alanda, bir anda barışa giden kapıları da açtı.
Her ne kadar İran, kendisine sağlanan bu ikinci “uluslararası oyuncu olma” imkânını başarıyla kullanmayacağını gösteriyorsa da, bu, Çin’in yeni uluslararası rolüne dair analizleri etkilemez. (Hatırlarsanız, İran’a
Newsweek dergisi, “Erdoğan’a meydan okuyan Kılıçdaroğlu’nun dış politika baş danışmanı” diye tanımladığı, eski büyükelçi Ünal Çeviköz ile bir mülakat yaptı. Dergiye göre, Çeviköz, Kılıçdaroğlu kazanırsa bu yaz yapılacak NATO Zirvesi’nde İsveç’in NATO üyeliğinin onaylanacağını söyledi.
Derginin yazısında Çeviköz’ün, onay sürecinde Türkiye’nin İsveç’in terör örgütü PKK’ya verdiği geniş desteği keseceğine dair yasal düzenleme yapılması, aranan PKK sanıklarının iadesi gibi şartlarda ısrar edeceğine ilişkin gibi bir ifadesi yer almıyor. Millet İttifakı’nın adayı Sayın Kılıçdaroğlu’nun izlemeyi düşündüğü siyaset buysa, bunun Türkiye’nin terörle mücadelesinde 20 yıldır kaydettiği mesafeyi bir anda sıfıra indirgeyeceği çok açıktır.
Sayın Çeviköz, Erdoğan Yönetimi’nden farklı olacağını ifade ettiği diğer birçok işler arasında, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile yapılacak diyalog
Türkiye’nin elinde çoğu 1987-1995 arası alınmış 270 adet F-16 savaş uçağı var. 1987’de alınmış otomobilinizin halen hizmette olduğunu sanmıyorum. Eğer hâlâ yürüyorsa, muhtemelen antika muamelesi yapıp, aşırı bakım-onarım masrafı etmenizdendir.
ABD’den ve İsrail’den sonra ikinci en büyük F-16 filosuna sahip olan Türkiye de aynen bunu yapıyor: Bu uçakları uçurmak ve hizmete hazır tutmak için Türkiye çok büyük masraflara giriyor. Birçok Türk firması, bu uçaklara avionics (havacılık elektroniği) üretme konusunda uzman oldu. Türk Hava Kuvvetleri artık kendi know-how’ını üretiyor.
Fazla teknik ayrıntıya girmeden ifade edersek, F-16’larımız 4 ayrı yeterlik modeline ayrılmış bulunuyor ve dolayısıyla artık en son modelleri almamız gerekiyor. Nitekim, üç yıl önce 40 adet “Blok 70” denen modelden 40 adet almak için harekete geçtik.
ABD’nin silah satışı süreci karmaşıktır; Dışişleri Bakanlığı talep mektubunu Savunma Bakanlığı’na danışarak Kongre’ye sunar, Kongre
Suudi Arabistan’ı fiilen yöneten Veliaht Prens, Başbakan, Ekonomik ve Kalkınma ve Siyasi ve Güvenlik Konseyleri Başkanı, eski savunma bakanı ve Kral Selman’ın 7. oğlu (ondan sonra 5 tane daha var!) Muhammed bin Selman hazretleri, Suriye’nin Arap Birliği’ne yeniden alınmasını irade buyurmuşlar!
Ah ne güzel!
Adam ülkesinin üçte birini PKK terör örgütüne, petrolü ve madenleriyle bağışlamış! Olmayan DAEŞ örgütüyle asla yapılmamış savaşı yürütsün diye ABD’ye ülkenin iki vilayetini elinde tutma hakkı tanımış! Tepelerine kendi vergileriyle alınan uçaklardan ölüm yağdırılmış 600 binden fazla kurbanın kendilerini Türkiye’ye, Ürdün’e ve Lübnan’a atarak kurtulmuş 11 milyona yakın akrabaları, hala ülkesine dönemeyen bir ülke, atıldığı Arap Ligi’ne geri alınıyor.
Prens hazretleri bir kalemde 121 adet Boeing 787 alabilir, İngiliz borsasında kayıtlı hisse senedi ve tahvillerin “bir kısmını” 264 milyar dolar verip bir ay içinde satın alabilir. 415 milyon dolara Newcastle United futbol
Çok değil, bir aya kadar Suriye’nin, ülkelerinin ABD tarafından üçe bölünmesi projesine ilişkin ne düşündüğünü öğreneceğiz. Sayın Bakan Faysal Mikdad, başka bir engel çıkmazsa (!), Moskova’yı teşrif edecek ve muhtemelen eteklerindeki taşları dökecekler. Tabii bu arada, “epey bir şey de işitecek.”
Yapılacak basın toplantısında bulunacak muhabirler kendisine mutlaka Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin (kısaca Rojava), Irak’ta Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (KBY), Süleymaniye Bölgesi arasında kurulan hava köprüsü hakkında ne düşündüğünü sormalılar. Süleymaniye, KBY’den adeta özerk bir şekilde Kürdistan Yurtseverler Birliği Partisi Başkanı Bafel Talabani ve ağabeyi KBY Başbakan Yardımcısı Kubad Talabani tarafından yönetiliyor.
Suriye, Rojava’yı tanıyor mu? Tanımıyorsa, ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı’nın (CENTCOM) Rojava’ya tahsis ettiği mali yardımlara, askeri teçhizata ve son olarak bu yönetimin komutanı
Terör örgütü PKK’nın Suriye kolu, ABD’nin DAEŞ’e karşı “karadaki askeri” Demokratik Suriye Güçleri’nin (DSG) komutanı Ferhat Abdi Şahin’in, Irak’ın Süleymaniye kentinde saldırıya uğradığı iddia edildi. Suriye’deki ABD makamları olayı doğruladı, SDG teröristleri ise yalanladı. Olay henüz tam aydınlığa kavuşmadı. Ama gün gibi meydanda olan bir şey var: Talabani, Barzani’ye karşı PKK ile ittifak kurmuş ve harekete geçmek için, ABD’den işaret beklemektedir.
Önceki hafta ardı ardına düşen (veya düşürülen) Fransız yapımı ama pilotları Amerikalı iki helikopterden sonra, bu ikinci büyük Talabani skandalıdır. Helikopter olayı, Talabani’nin elindeki Süleymaniye’de olmuştu... Şimdi oradaki adıyla Mazlum Kobani veya Mazlum Abdi, Türkiye’deki esas adıyla Ferhat Abdi Şahin (PKK’daki kod adıyla Şahin Cilo) diye bilinen teröristin de yine bir helikopterle, Kobani adını verdikleri özerk bölgeden, Talabani’nin kontrolündeki bölgeye geldiği anlaşılmaktadır.
Dahası, ABD
New York Times manşet atmış: “Finlandiya, NATO’ya girerken Putin’e darbe vuruyor.”
Evet, silahaltındaki muvazzaf 23 bin, maazallah onlara bir şey olursa yenilerini göreve getireceği 280 bin yedek askeriyle Finlandiya’nın NATO üyeliği Rusya’ya büyük bir darbe (!) sayılır. Sırada İsveç var. Eğer onlar da bir terör örgütüne kucak açmakla hür dünyanın savunması arasındaki farkı görebilir de Türkiye’yi tatmin edecek yasal değişikleri gerçekleştirerek, PKK’yı topraklarından kovarlarsa, bir diğer 23 bin kişilik darbe de onlardan gelecek.
Rakamlar sembolik belki ama NATO’nun, daha doğru ifadesiyle ABD’nin, Rusya’nın batısında ve güneyinde bir çember oluşturma çabası ciddi. Güneyde Gürcistan ve Ermenistan’a göz diken NATO, bu iki ülkeyi de saflarına katabilirse, Rusya’nın Avrupa’ya ve Akdeniz’e bakan sınırı, ABD, İngiliz ve Alman silahlarıyla kuşatılmış olacak.
Olacak da bunun Rusya’ya etkisi ne olacak?
Rusya da biliyor ki 23 bin oradan, 24 bin buradan kara kuvveti ve 500 oradan,
Uluslararası arenada çok ciddi işler oluyor elbette. Ukrayna’da her gün bir masum ölüyor mesela. Afganistan’da, Taliban’ın kadınlara eğitimi ve istihdamı yasaklaması üzerine sıfıra inen dış yardım sebebiyle çocuk ölümlerinde yüzde 70 oranında artış var. Kış şartları Mart’ta ağırlaşarak devam ediyor dünyanın birçok ülkesinde; ama iklim değişikliğine karşı bunun sebebi olan ülkeler, ABD, İngiltere, Fransa, Çin, Hindistan, kıllarını kıpırdatmıyorlar. Kudüs’te, işgalci İsrail askerleri her hafta en az bir masum Filistinliyi keyfi kurşunluyor; ama bir aydır yüksek mahkeme üyesi sayısı arttırılmasın diye ülkeyi alt üst eden Tel Avivli liberallerden çıt yok. Ama uluslararası arenada öyle komik işler oluyor ki, taşıdıkları ironi, istihza ve hatta mizah, insanı başka şeye bakmaktan alıkoyuyor. Son örnek:
Rusya’nın Suriye’deki Muhalif Tarafları Uzlaştırma Merkezi komutanı Tuğamiral Oleg Gurinov, Amerika’nın Suriye’de işgal ve PKK uzantılarına orada bir terör devleti kurdurmakla görevli kuvvetinin