Biden, bakabildiğince sert bakışlarla ve elinden geldiğince ekşimiş bir yüz ifadesiyle “Amerikalılara zarar veren bedelini öder” diyor. Başkan’dan habersiz kanser ameliyatı olan Savunma Bakanı, “Bu daha başlangıç! Devamı gelecek” diyor. Ama İran ile bağlantılı milislerin Ürdün’deki bir üste, ABD’li 3 personeli öldürdüğü saldırıya Washington’ın misillemesi, aralarında sivillerin de olduğu 16 kişinin ölmesine rağmen, beklendiği gibi sınırlı oldu.
Hatta, Trumpçı eski subaylar ve sivil uzmanların iddiasına göre, bu misilleme, Katar üzerinden İran’a haber uçurulan bir tür danışıklı dövüştü. ABD Merkez Kuvvetleri Komutanlığı’nın (CENTCOM), 85’ten fazla hedefe B-1 uçaklarıyla saldırı düzenlendiğini açıkladığı andan itibaren, Fox haber kanalını dolduran uzmanlar, ABD misillemesinin geç kaldığından hedeflerin karşı tarafa gerçekten zarar vermeyecek şekilde seçildiğine kadar, bir anlamda harekatın boyutunu küçümseyen ama diğer açıdan
Yahudiliğin onuru, İsrail’in güvenirliği bu noktadan sonra ancak Binyamin Netanyahu’nun başbakanlıktan ayrılması, içinde Ulusal Güvenlik Bakanı olan Otzma Yehudit (Yahudi Gücü) Partisi Başkanı İtamar Ben Gvir ve onun üç bakanının olmadığı bir ulusal birlik hükumeti kurulmasıyla sağlanır.
Ancak, “Ben sizden daha Siyonistim!” diyen bir ABD Başkanı, İsrail’e koşarken “Ben Amerikalı değil Yahudi olarak geliyorum!” diyen bir Amerikan Dışişleri Bakanı varken… İngiltere, Almanya ve Fransa hala kendilerini 6 milyon Musevi’yi gaz odalarında öldürüp fırınlarda yakmalarının vebali altında kıvranırken… Afrikalısı, Orta Doğulusu, Asyalısı ayrı tellerden çalan Müslüman milletler, her gün 100’e yakın masum Filistinlinin katledilmesini televizyonlardan izlerken… Bu nasıl olacak?
Olamayacak! Karamsarlık demeyin; ama ABD ve AB’nin ana unsurları, bir Filistin devletinden vazgeçmenin kendileri için çok ama çok ağır maliyetleri olacağını kabul etmedikçe, 2 milyon Gazzelinin her gün yüzer
Lahey kararında, ABD İsrail’in suç ortağı olarak görülüyor ve Amerikan kamuoyu da bunu biliyor. Sokaklar bunu biliyor; üniversite rektörleri ve öğrencileri biliyor, sendikalar ve işveren kuruluşları biliyor. Bilmeyen veya bilmiyor taklidi yapan sadece Beyaz Saray, ABD Dışişleri ve Savunma bakanlıkları ile onların denetimindeki ana-akım medya.
Başkent Washington’un banliyölerindeki gökdelen rezidansların balkonlarında, pencerelerinde, destek amaçlı Filistin ve Ukrayna bayrakları göze çarpıyor; üniversitelerin kampüsleri “Sessiz kalamayız!” afişleriyle bezenmiş. Ama sessiz kalan, artık mahkeme kararıyla soykırımı sanığı olan İsrail’le ilgili haberlerine hala “7 Ekim’deki Hamas saldırısından sonra, İsrail’in başlattığı savaşın…” cümlesiyle başlayan ABD ana-akım medyası. Lahey Mahkemesi’nin kararı ise adeta tepetakla duyuruldu: “UAD, İsrail’e savaşı durdurma çağrısını reddetti!”
Ancak ABD medyası sadece NeoCon ve Küreselci denetimindeki gazete ve televizyonlardan ibaret değil. Örneğin eBay’in kurucusu
Siz bu satırları okuduğunuz sırada, ABD seçmeni on ay sonra yapılacak seçimin adaylarını ve dolayısıyla oylama konusu olacak siyasal meseleleri belirlemiş olacak. Bir anlamda, Cumhuriyetçi Parti seçmenine tanınan önseçim-yoklama olanağı başlamadan bitmiş, Donald Trump, partisinin adayı olarak yerini garantilemiş olacak. Yani siz de ben de şu anda ABD seçim sonuçlarını 330 milyon Amerikalı gibi tahmin etme imkanına sahibiz. (Yüzde 50 şansla!)
Gerçi, Florida Valisi Ron DeSantis ve Güney Carolina eski valisi Nikki Haley ile mukayese edildiğinde Trump’ın dahi “daha iyi” bir tercih olarak belirdiği önseçimler, sıradan Amerikalı için bir seçenek sunmuyordu. DeSantis’in kendisini becerikli bir vali olarak konumlandırması, zaten soluksuz bir şekilde kampanyaya başladığını gösteriyordu. Nikki Haley’in ise siyonist Musevilerin ABD’deki STK’larında onların gözüne girmek için nasıl kırk çeşit takla attığını, onlardan aferin almak için laflarını nasıl evirip çevirdiğini zaten yıllardır takip edenler--bir
Washington, DC
Sadece Trump’tan kurtulmak isteyen Cumhuriyetçiler için değil, fakat Biden’dan kurtulmak isteyen Demokratlar için de Güney Carolina eski valisi Nikki Haley bir umut olarak belirmişti. Ortalama Amerikalının benimseyebileceği kadar muhafazakâr, ama Pandemi sonrası ekonomik durgunluğa çare arayacak kadar ilerici; yani, seçmenlerin “kendi” partisinin adayından başkasına oy vermesini sağlayacak bir “çözüm” imkânı…
1972 doğumlu; her ikisi de 80’indeki Trump ve Biden’a karşı “’genç” bir siyasetçi. Üstelik işi “siyasetçilik” olan birisi de değil: ABD’nin ırk ayrımını uzun yıllar uygulayan bir eyaletinde ilk kadın vali seçilmiş. ABD’nin Hint kökenli ilk kadın valisi. ABD’nin ilk kadın BM daimî temsilcisi…
Yani kâğıt üzerinde, sanki Biden-Trump ikileminden ABD’yi kurtaracak bir mucize gibi göründü Nikki Haley--benim de aralarında olduğum--çoğu kişiye. Trump’ın BM temsilcisi olmasının eksileri kadar artıları da
Washington
ABD’de, Missouri ve Mississippi nehirlerinin ortasında, 6 eyaletle kuşatılmış, Fransız göçmenlerin kurduğu bir eyalet Iowa. Bu sebeple başkentinin adı Des Moines yazılıyor ama “di-moyn” okunuyor. Konya’nın üç katı genişlikte ama nüfusu 3 milyon. Zenginlikte ABD’nin 30’uncu eyaleti; yani çok fakir değil çok da zengin değil. Halkın ortalama aylık geliri, Türkiye’deki ortalama kadar.
Yıllardan beri Iowa’nın Kongre’ye yolladığı iki senatör ve 4 milletvekilinin tümü Cumhuriyetçi Parti’den. Bu haliyle Iowa, Amerikan seçmeninin siyasal tercihini göstermesi ve göstermemesi açısından hiç mi hiç önemi olmayan bir eyalet. Ne var ki, yasaları gereği bu eyaletin ön seçimleri, ABD’de bütün eyaletlerden önce yapıldığı için, tüm ülke açısından bir gösterge sayılıyor. (Ne hikmetse, bu önseçimleri kazananın büyük seçimi de kazanacağı inancı bir türlü silinmiyor. Trump, 2016’da bu eyalette
Uluslararası Adalet Divanı, İsrail hükumetinin Gazze’de soykırım suçlarından bir çoğunu birden işlediğine dair Güney Afrika’nın dava başvurusunu ve İsrail hükumetinin avukatlarının bu davada kendilerini nasıl savunacaklarını belirttikleri ilk ifadelerini dinledi. Şimdi mahkeme, iki tarafın sunacağı delilleri dinleyecek ve inceleyecek.
Güney Afrika’nın dava dilekçesinin ekleri arasında Anadolu Ajansı muhabirlerinden gelen fotoğrafları derlediği “Kanıt” isimli, kalın bir kitap da var.
Güney Afrika, herhangi bir ülkeyi soykırım suçlarından biri veya birkaçıyla suçlamaya vicdanen ve ahlaken yetkili az ülkeden biri. 1948’den 1994’e kadar, bu ülkede beyaz Avrupalıların kurduğu ırk ayrımı (Apartheid) rejimi vardı. Anayasa ve yasalarla hükme bağlanmış bu kurumsal ırk ayrımı o kadar insanlık dışıydı ki, siyah halkın lideri Nelson Mandela’nın bu uğurdaki mücadelesi bugün tüm insan hakları savunucularına bayrak oluyor. Mandela, zafere ulaşıp, ülkesini bu insanlık dışı uygulamadan kurtardıktan sonra bütün çabasını
Bizim kuşak, Yahudi Soykırımı (Holokost) hikayelerini gazetelerden değil, daha çok Adolf Eichmann’ın 1961’deki yargılanması sırasında ortaya dökülen Nazi belgelerinden öğrendi. Eichmann, 1942’de katıldığı ve Hitler’in “500 yıldır Avrupa’da devam eden Yahudi Meselesi’ne nihai çözüm” formülünü hayata geçiren ekibin liderlerinden biriydi. Kısaca Holokost denen, sadece Almanya’nın değil fakat hemen hemen bütün Avrupa ülkelerinin payı bulunan Yahudi Soykırımın planlayıcısı, toplama kamplarının tasarımından, gaz odalarının ve insan yakma fırınlarının inşaatına kadar her alanda çalışan Eichmann, savaşın sonunda ABD askerlerince yakalandı, ancak nasıl olduysa (!) kaçmayı başardı. 1950’ye kadar Almanya’da gizlendi, sonra Arjantin’e gitti. Mossad’ın Şin Bet şubesi tarafından 10 yıl sonra izi bulundu, 1961’de İsrail’e getirilerek yargılandı ve asılarak idam edildi.
Eichmann’ın duruşması, TV’nin geliştiği yıllara rastladı ve dünya çapında izlendi; kitaplara konu oldu. (Hannah