Türkiye’nin yeni ve demokratik anayasa gereksinimi yıllardır seslendiriliyor.
İçindeki maddeler ne kadar değiştirilirse değiştirilsin, 1982 Anayasası, otoriter ve baskıcı ruhuyla, Türkiye’ye dar geliyor.
Demokratikleşmenin ve birlikte yaşamanın önünü kapatıyor.
Yeni anayasa süreci
12 Eylül 2010 Anayasa Değişiklik Paketi Referandumu’yla birlikte, yeni anayasa süreci bir şekilde başlamış oldu.
Referandumda “Evet” diyenler de, “Hayır” diyenler de, ortak nokta olarak, yeni anayasa gerekliliğini seslendirdiler.
12 Haziran 2011 Genel Seçimleri öncesi ve sonrasında da, yeni anayasa gereksinimi çok daha net ortaya kondu; tüm partiler ve liderleri, topluma, bizlere, yeni anayasa sözü verdi.
Seçim sonrası, Türkiye halkı, her zamanki doğru ve anlamlı oy veriş eğilimi içinde, yeni anayasa için en uygun ve temsil kapasitesi %95 olan bir Meclis yapısını ortaya çıkarttı.
Fakat, maalesef bugün geldiğimiz noktada, hala toplumun yeni anayasa için büyük desteği olmasına rağmen, siyasi partiler uzlaşamıyorlar. Yeni anayasa sürecinde tıkanma noktasındayız.
Riskler doğar
Yeni anayasa gereksinimi, çok önemli iki gelişmeyle de ilintili. Eğer yeni anayasa olmazsa, bu gelişmeler Türkiye’yi ciddi risklerle karşı karşıya bıraktırabilir.
Birincisi, Kürt sorununda, “silah dönemi”nin bitmesi, “siyaset dönemi”nin başlaması ve “barışın kalıcı kılınması” anlamına gelen Çözüm Süreci.
Akil İnsanlar Komisyonu’nun yedi bölge çalışma raporlarının ortak olarak vurguladığı gibi, çözüm sürecinin başarıya ulaşmasının anahtarı, herkes için demokratikleşme ve bunun da en uygun zemini, yeni anayasa.
Yeni anayasa çözüm sürecine çok olumlu katkı yapacaktır.
Yeni anayasasız çözüm süreciyse provokasyonlara açık olacaktır.
İkinci önemli gelişmeyse, 12 Eylül Darbesi ve darbecilerinin yargılanması oldu.
12 Eylül Referandumu’na, çoğu kişinin Evet oyu vermesinin temel nedenlerinin başında, 12 Eylül darbesinin ve darbecilerinin yargılanması olasılığı geliyordu.
Referandum sonrası 12 Eylül darbesi yargılanmaya başladı. Fakat, çok ilginç ve utanılacak bir gelişmeyle.
Darbecilerin avukatları, 1982 darbe anayasasının referandum ile kabul edildiğini, darbe ve darbecileri yasal olarak koruduğunu ve hala yürürlükte olduğu için de, darbe ve darbecilerin yasal suçlanma dayanağının olmadığını iddia ettiler.
“Darbe ve darbeciler, ancak ahlaki ve siyasal olarak eleştirilebilir, bu eleştiri haklı olabilir, ancak, Türkiye var olan anayasa ile yönetildiği sürece, yasal mahkum etme mümkün değildir” dediler.
Anayasa Komisyonu Başkanı Cemil Çiçek yeni anayasa için çok çalıştı. Kendisiyle yeni anayasa sürecinde defalarca görüştüm.
Her görüşmemizde, 12 Eylül darbe davasına gönderme yaparak, “hala darbe anayasasıyla yönetildiğimiz için darbeciler yargılanamazsa, var olan Meclis’in ve Anayasa Komisyonu’nun büyük bir ahlaki, siyasi, hatta hukuki bir yük altında kalacağını” söyledi.
Yeni anayasa yapamadığı için, Meclis, kendisine karşı darbe yapanların yargılanmasını engellemiş durumuna düşebilir.
12 Eylül davasında yakın zamanda savcı mütalaasını verecek. Bu yönde olumsuz gelişmeler ortaya çıkabilir.
Binlerce insanın ölümüne, kabul edilemez insan hakları ihlallerine ve her türlü istikrarsızlığa neden olmuş 12 Eylül darbesini, yeni anayasa yapamadığı için yargılayamayan bir Türkiye tablosunu hiç mi hiç hak etmiyoruz.
Dahası, olmuş bir darbeyi yargılamak için yasal zemin yoksa, darbe teşebbüsleri yargılanabilir mi? Bu ve benzeri ciddi hukuksal soru(n)lar ortaya çıkabilecektir.
Yeni anayasa yapmamanın olumsuz sonuçları, sadece ahlaki ve siyasal değil, hukuksal alanlarda da yaşanabilecektir.
Bizden uyarması...