Demans ya da halk arasında bilinen adıyla bunama. Beynin hafıza, düşünme, muhakeme etme gibi bilişsel işlevlerinde bozulmalara neden olan nörolojik bir hastalık. Babam beş yıldır, ağır ilerleyen bir demansla yaşıyor. Unutarak, usul usul. Uzak hafızanın direncine karşılık, yaşandığı anda uçup giden bir yakın hafızayla. Bugün kahveni içtin mi baba? Hayır içmedim. Kahve fincanı tezgâhta henüz. Fizyoterapistin geldi mi? Valla bilmiyorum, gelmedi galiba. Tam bir buçuk saat çalışmışlar oysa. Peki nasıl biri? Hatırlamıyorum. Hatırlamıyor. Üç yıldır, haftada üç gün gelen fizyoterapisti. Ama 65 yıl önce, babasını çağırıp ‘oğlunun çok iyi bir öğrenci olduğunu söyleyen’, kendisine dolma kalem hediye eden okul müdürü ve o günün hikâyesi gayet berrak anılarında. Hafızasında esen rüzgâr çoğunlukla yakın geçmişi önüne katıp götürüyor. Unuttuğunu da unuttuğundan durumundan mutsuz olduğunu söyleyemem. Hatırlattığımda gülümsüyor. Öyle mi oldu sahi diyor, geçiyor. Ona ne kadar bilmiyorum ama bana epey dert onun hâli. Alıştığım, sebeplerini bildiğim ama anlamakta hâlâ zorlandığım. Bütün o an’lar nereye gidiyor?
Tiyatronun first lady’si
Bu nedenle yıllardır demansla ilgili sayısını hatırlayamadığım kadar çok kitap okudum. Film seyrettim. Okumayı bıraktım artık. Ama filmlere devam ediyorum. Geçen hafta “Muhteşem Lillian Hall (The Great Lillian Hall)” girdi vizyona. Lillian Hall, Amerikan tiyatrosunun first lady’si olarak bilinen 70’lerinin sonunda bir oyuncu. Broadway’in en tecrübelilerinden, ‘bir devir muhteşemdik’ kadrosundan, ront bile oynasa seyircinin tiyatro önünde kuyruklar oluşturacağı bir oyuncu. Provaları devam eden son oyunu “Vişne Bahçesi”nde Madam Lyubov Andreievna Ranevskaya’yı canlandırıyor. Bir tür kader ortaklığı. Lyubov, evini, vişne bahçesini, yaşam standartlarını kaybederken, onu oynayan Lillian da kendisine ev, bahçe, hayat olmuş tiyatroyu kaybetmek üzere. Zira bir süredir hafıza sorunları yaşıyor. Perdeleri birbirine karıştırıyor, replikleri unutuyor. Başlangıçta bunların geçici olduğunu düşünüp üstünde durmasa da durum ciddileştiğinde bir nöroloğa gitmek zorunda kalıyor. Yapılan tetkiklerden sonra demans olduğunu öğreniyor. Hafızasındaki rüzgârın uğultusunu duymaya başlıyor. Yasın ilk aşaması: İnkâr! 40 yıllık kişisel asistanına da kızına da durumu hakkında bilgi vermiyor. Her şey yolundaymış gibi davranıyor. İlaçlarla idare etmeye çalışıyor. Ama rüzgâr şiddetini artırınca unutulan repliklerin sayısı da artıyor. Sanrılar, denge sorunları başlıyor. Sonunda Lillian’ın demansı yakın çevresi tarafından fark ediliyor.
Kızıyla ilişkisi
Ama işte show must go on! O gösteri ki Lillian’ın bütün hayatı. Kaybettiği yönetmen eşiyle kurduğu dünyanın başrol oyuncusu tiyatro. Kızı bile repliksiz bir figürandan öteye geçmemiş hayatında. Ne olursa olsun Lillian “Vişne Bahçesi”ni kaybetmemeli. Az önce içtiği kahveyi hatırlamasa bile. Lillian’ı canlandıran Jessica Lang, bugüne dek izlediğim demans filmlerindeki oyuncuların en iyilerinden biri. Benim ilk üçümde “Iris”teki Judi Dench ve “Still Alice”teki Julian Moore’un yanına yerleşti bile. Lang’in oyunculuğunda bir demanslının kafa karışıklığı anları, bedenin unutmaya eşlik eden denge sorunu, hafızada esen rüzgâra meydan okuma çabası nefes kesiyor.
Filmi izlemenizi çok isterim. Bütün o an’lar nereye gidiyor sorusunun peşinde olanlar için tatminkâr bir cevabı yok. Demansın tedavisinin olmaması gibi. Ama yarattığı katarsis duygusu paha biçilmez. Kendinizde ya da bir yakınınızda demans varsa filmin mutlu sonu, Lillian’ın inadı ve ısrarı size iyi gelecek. Ayrıca demans dünyanın sonu değil. Her ne kadar tedavisi yoksa da ilerlemesini kısmen durdurmak mümkün. Yeni çıkan ilaçlarla bilişsel işlevlerde gözle görülür iyileşmeler yaşanabiliyor. Yeter ki iyi bir nöroloğunuz olsun. Yeri gelmişken babamın demans yolculuğunda uyguladığı tedavi protokolüyle rüzgârın şiddetini azaltan, ne zaman umudumuzu kaybetsek, “Yapmayın babanız, şu an, burada, bizimle, iletişimde” diyerek an’ların değerini fark etmemizi sağlayan, muayeneden bir saat sonra babamın aklından çıksa da kalbinden çıkmadığına emin olduğum nöroloğu Prof. Dr. Ebru Altındağ’ı saygı ve sevgiyle anmak isterim.
İyi pazarlar.