Son dönemlerde okuyup en çok etkilendiğim bilim kitabı, Doğan Kitap’tan çıktı: Beyin cerrahı Prof. Dr. Türker Kılıç imzalı “Nasıl Daha İyi ve Güzel Bir Yaşam Kurarız? Beyin Biliminin Yanıtı”. Kitap 2012-2013 yıllarında yürürlüğe giren İnsan Beyin Projesi ile başlıyor. Kılıç’ın da 2014 yılında dahil olduğu proje 10 yıl sürüyor. Projenin başında bir matematikçi var: Henry Markram. Projenin temel sorusu: “Beyin nasıl zihin oluşturur ve bunun matematiksel bir modellemesi yapılabilir mi?” İnsan beyninde 100 milyar nöron var ve bunların her biri 10-15 bin nöronla bağlantı içinde. 100 milyar bilgisayarı 10-15 bin farklı bilgisayara bağlayıp zihin üretilip üretilemeyeceğine bakıyorlar. Amaç buradan bir matematiksel modelleme çıkarabilmek. Ne var ki 2015’ten sonra anlaşılıyor ki insan beyni bilgisayar gibi çalışmıyor. Çünkü nöronlar 0 ve 1 ‘e göre karar vermiyor, her karar anında bu iki sayı arasındaki sonsuz seçenekten birini seçiyor. İnsan beyninin mükemmelliğine örnek.
Türker Kılıç, bu bağlantıların önemini sık sık vurguluyor kitapta ve şöyle diyor: “Bir bütünün temel özelliklerini belirleyen onu oluşturan parçalar değil, bu parçaların birbiriyle etkileşimi.” Yani tek tek nöronları incelemek değil, aralarındaki bağlantısallığı araştırmak önemli olan. Nitekim bu bağlantılardan birinde sorun olduğunda bir beyin hastalığı ile karşı karşıya kalabiliyoruz.
Kılıç’ın dikkat çektiği bir diğer nokta en yetkin bilgi işleme sisteminin insan beyni değil, yaşamın kendisi olduğu. Peki yaşam nedir? Sorunun cevabını Woody Allen’ın “Hannah ve Kızkardeşleri” filminde bulmuş: Yaşam içinde bulunduğumuz zihin durumu.
Genetiğin üstü
Yaratıcılık nedir sizce? Buna da muhteşem bir örnek veriyor Prof. Kılıç: “Şimdi bir bahçeye on tane solucan koyduğumuzu düşünelim. Bu solucanlardan dokuzu fruktoza, asmadan düşmüş üzüme doğru giderken bir tanesi de yerdeki ekmek kırıntısına, nişastaya doğru gider. İşte yaratıcılık budur. Çünkü ekmek kırıntısına doğru giden solucan diğerlerinden farklı bir eylemde bulunmuştur. Bu biçimi yapan bu bilinçlilik farklılığını gösteren de nöronal ağdır”. Seçim nedir o zaman? Bu sorunun yanıtı da şu: “Bilinç seçim yapabilme eylemidir. Seçim yapabiliyorsanız bilinç var demektir”.
Kitaptaki bir diğer ilgi çekici konu epigenetik. Kelime anlamı ‘genetiğin üstü’. Genetiğin gereğinden fazla kutsandığını vurguluyor Türker Hoca, Genleriniz neyse siz osunuz. Genleriniz kadar klosterolünüz yüksek, genleriniz kadar şeker hastasısınız… Bu görüşlerin artık geçerli olmadığını söylüyor Prof. Kılıç. Her şeyi belirleyenin genom olmadığının altını çiziyor, “İnsan düşüncesi sandığımızdan daha önemlidir. Biz esasında genomumuz değil, içerisinde bulunduğumuz zihnin yaşantısıyız“ diyor. Örnek de veriyor. Yapılan bir araştırmada ikiz kardeşlerden biri farklı zihinsel yaşantılar – çevre vs.- yani epigenetik nedeniyle anoreksik olurken diğerinin yine epigenetik nedeniyle sağlıklı bir şekilde yaşamını sürdürdüğünü söylüyor..
Kitabın adını taşıyan “Nasıl daha iyi ve güzel bir yaşam yaratırız?” sorusunu ise ortak bir zihin bütünlüğü kavramı ile açıklıyor: “Ortak zihin ağı, daha iyi daha yaratıcı düşünceyi teşvik eden, daha fazla zekâ üreten içeriğe sahip zihinlerin ortaklaşmasını sağlayan ve bunu yükselten bir sistem.” Ve ekliyor: “Ortak Zihin Ağı’ndan kendi adıma beklentim çok yüksek. Bu ağda, daha çok iyilik ve güzellik yaratmak isteyen zihinlerin hâkim olması zemini var.“ Biraz daha ileri gidiyor Prof. Dr. Türker Kılıç: “1230’larda, 1240’larda Anadolu’ya bakalım. Anadolu’da Mevlânâ, Sadreddin Konevî, İbn-i Arabi ve Hacı Bektaş-ı Veli vardır. Bunlar bir arada yaşar, birbirlerini tanırlar. Aynı dönemde Ahi Evran ve Nasreddin Hoca da vardır. Bütün bu insanlar bir sistem oluştururlar, birbirlerini eğitirler, birbirlerini var ederler. Yani parçalar bütünün oluşmasında rol oynar, bu kültür de parçaların gelişmesini sağlar”. Çok heyecan verici ve umut dolu bir teori değil mi? Bugün neye ihtiyacımız olduğu sorusunun da yanıtı aslında.
Bakışım değişti
Kitapta şahane bir soru var: İnsan mı yaşam içindir? Yaşam mı insan için? Prof. Kılıç, “Eski bilim ‘ben’i yaşamın merkezine koyar: Yaşam dünya ve doğa ben içindir. Biz bugün ormanın yaprak için olduğu zannıyla yaşıyoruz. Orman yaprak için var ve ben dediğimiz bu ego, ben dediğimiz bu varlık, tıpkı bir yaprak gibi sararıp yere düştüğü zaman yaşam da yok olacak. HİÇ GEÇMEYEN ÖLÜM KORKUMUZ BUNDAN. Sanıyoruz ki bizim ölümümüz her şeyin sonu olacak. Zihnimizi içine koyduğumuz yaprağın ölümüyle her şeyin sona ereceğini düşünüyoruz. Bizim büyük yanılgımız bu. Hâlbuki bağlantısallık biliminin yaratacağı yeni kültürde zihnimizi yaprağa değil, ormanın kendisine yaymamız gerekecek. Sen orman var olduğu sürece hayatını sürdürebilirsin. Var olmak istiyorsan, ormanı da var etmek zorundasın”. Bunu okuduğum anda yaşama bakışım değişti gerçekten, ölüm korkum hafifledi.
Bir köşe yazısının sınırlarını aşan bir kitap bu. Prof. Dr. Türker Kılıç ve editör Aslı Güneş’in birlikte yaptıkları uzun söyleşiler ve tartışmalar sonrası ortaya çıkmış mükemmel bir kitap. İyi bir editörün bir kitap için ne kadar hayati olduğunun da göstergesi. Kitap bütünüyle okunduğunda “Bir kitap okudum hayatım değişti” diyebileceğiniz zenginlik ve derinlikte. Bu değerli kitap için Prof. Dr. Türker Kılıç’a teşekkür etmek isterim. Mutlaka okuyun. Sevdiklerinize armağan edin.
İyi pazarlar.