Bir kitabı almaya karar verirken, zaten bildiğim, tanıdığım bir yazarsa fazla düşünmem. Ama yeni bir keşfe çıkmışsam önce yayınevine bakarım. Yayınevinin kimliği, yazarın referansıdır. Daha önce çıkardığı kitaplar, yeni çıkardığı kitapların teminatıdır. Sonra kitabın kapağına bakarım. Kapak vitrindir, içeride neler olduğunun sunuluşudur. Son olarak da arka kapak yazısına… Bu sıralama okurlara göre farklılık gösterir. Benim gözlemime göre, bizim okur önce kapağa bakıyor. Deneyimle de sabit. İkinci romanım “Prens Prensesi Sevmedi” çıktıktan sonra Ekşi Sözlük’te yapılan yorumlarda, kapağa bakınca kitabı chick lit sandıklarını, okuduktan sonra bununla ilgisi olmadığını gördüklerini yazıyorlardı. Bağımlı bir aşk hikâyesini anlattığım bu psikolojik romanın kapağında hikâyeye gönderme yapan duvaksız bir gelinlik fotoğrafı vardı. Bağımlı ilişki sürmenin sembolüydü o solgun gelinlik. Kombinezona benzetenler bile çıktı. Ne kadar şaşırdığımı bugün bile hatırlıyorum. Kimbilir kaç kişi de kapak yüzünden kitabı almaktan vazgeçmişti.
Vaktiyle Simone de Beauvoir’ın feminizmi anlatan kitapları yarı çıplak kadın fotoğraflarıyla çıktı bizim ülkemizde. Utanç vericiydi. Feminizm satan bir şey değildi, onun yerine kitabın ruhuna tamamen aykırı seksi kapaklar tercih edildi. Diyeceğim o ki, kitap kapağı önemli ve hassas bir konu. Bu yüzden gazeteci Aslı Atasoy’un “Kitabın Rüyası” adlı bir belgesel yaptığını ve filmde dünyanın en çok kitap kapağı tasarlayan ismi, sanatçı Birol Bayram’ın hikâyesini anlattığını duyunca, bir izleme linki istedim. Belgesele hayran kaldım. Dile kolay, 26 yılda ürettiği yaklaşık 6 bin kitap kapağı ile 63 milyon okura ulaşan önemli bir sanatçıydı anlatılan.
“Kitabı giydirmek”
Filmin yönetmeni Aslı Atasoy, belgeselin çıkış noktasını şöyle ifade ediyor: “Bir gazeteci olarak önce şaşırdım: 6 binden fazla kitap kapağı tasarlamış biri vardı ve kimse onu anlatmamıştı. Bu kadar büyük bir üretim, edebiyat dünyasının gözünün önündeydi ama sessizdi. Bu sessizlik beni çok çarptı. Başta görünmez bir emeği görünür kılmak istedim. Belgesel ince bir meraktan yola çıktı, zamanla bir hafıza izine dönüştü.”
Belgesel tam da bunu yapıyor. Sessiz kalmış büyük bir sanatsal üretime ses veriyor, onu görünür kılıyor ve bunları yaparken de sanat hafızasına incelikli bir iz bırakıyor.
Birol Bayram, yaptığı işi “Kitabı giydirmek” olarak tanımlıyor. O kadar doğru ki, formalar hâlinde yüzlerce kelimeden oluşan yazılı metin, çıplak aslında. Kapakla birlikte giyiniyor ve pek çok okur bu elbiseye bakarak kitabı değerlendiriyor. Kitabın kaderinde etkili hayati bir konu kapak.
Bayram 1965 doğumlu. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü’nden mezun oldu. Reklam ajansları için grafik tasarımlar ve illüstrasyonlar yaptı, çeşitli süreli yayınlarda karikatür çizdi, görsel yönetmenlik görevinde bulundu. Onun çizime ilgisi çocuk yaşlarda başlıyor. Bir Tarkan hayranı. Sürekli Tarkan çizimleri yapıyor. O kadar ustalaşıyor ki, babası uykusundan uyandırıp misafirler için “Hadi oğlum bir Tarkan çiz de görsünler,” diyor. Gırgır’da ilk büyük övgüsünü alıyor Oğuz Aral’dan. “Sende bir hergelelik var”.
Belgesele göre bir işkolik Birol Bayram. Çok üretmeyi yaşam biçimi yapmış. Pop art etkisi tasarımlarına yansıyor. Yıllarca taşıdığı onlarca boya, kalem, kâğıtla dolu çantasından kurtulduğu için sevinçli. Tek bir tablette, pastelden yağlıboyaya her tür malzemeyi tek bir kalemle kullanmaktan memnun: “Yaşasın dijital sanat!” diyor. Üzüldüğünde kendini işe verenlerden. Murathan Mungan’ın “Yaz geçer”ine karşılık “Çiz geçer” onun durumu. Zira Beşiktaş’ın yenilgilerinin üzüntüsünü de çizerek atlatıyor.
Aslı Atasoy’un önemli bir tespiti var belgeselde: “Birol Bayram, bu gürültülü iletişim çağında yaptıklarının önüne geçmeyen bir isim. Bunu ben yaptım yerine, bakın bunu görün,” diyor. Gerçekten de Birol Bayram kapakları tekil olarak bakıldığında birer sanat eseri. Sergilenebilir, duvara asılabilir, önünde saatlerce durup izlenebilir.
“Kitabın Rüyası”nda Ahmet Ümit, Zeynep Atakan, Yekta Kopan, Mehmet Y. Yılmaz, Gürbüz Doğan Ekşioğlu, Horasan, Selçuk Altun, Sevengül Sönmez, Tibet Sanlıman ve Gamze Varım da görüşleri ile yer alıyor. Konuklar Bayram ile ilgili görüşlerinin yanı sıra kendi kişisel hikâyelerinden yola çıkarak kitap kapakları ile kurdukları iletişimi de anlatıyor. Ahmet Ümit, bir erkek bedeninde meme uçlarının olduğu kapak nedeniyle “Kukla” kitabının satmadığını, kapak değiştirilince satışların arttığını söylüyor. Yekta Kopan’ın görüşü şöyle: “Bir kitap, kapağı yüzünden güme de gidebilir, daha da parlayabilir”.
Aslı Atasoy’un çocukken kapaklarına bakarak hayal kurduğu ilk kitapların yazarı Samed Behrengi’ye ithaf ettiği “Kitabın Rüyası”, zarif ilmeklerle örülmüş, söyleşileri, müzikleri ve Birol Bayram’ın çalışmalarıyla renklenen çok iyi bir belgesel. İyi bir gazetecinin elinden çıktığı belli. Şu an festival için başvuru sürecinde. Çeşitli dijital platformlarla görüşmeler sürüyor. Yakında izleyeceğiz. Not alıp, takipte kalmanızı öneririm. Bu çok özel rüyayı mutlaka görün.
İyi pazarlar