Beyaz perdede Bergman izlemek

8 Haziran 2025

Ingmar Bergman’ın en sevdiğim filmlerinden biri “Yaban Çilekleri”. Bergman’ın hepsi birer başyapıt kabul edilebilecek filmleri arasında ön sırada yer alır. 80’li yaşlarındaki tıp profesörü İsak Borg’un yaşam-ölüm ekseninde hayatıyla hesaplaşmasını anlatan çok etkileyici bir filmdir. Film, Borg’un çalıştığı üniversite tarafından fahri doktora ünvanı alacağı tek bir günde geçer. Sabaha karşı bir rüya görür. Bir atlı araba devrilir, içindeki tabut yere düşer; tabutun içinden Borg’a elini uzatan kendisi çıkar. Korkuyla uyanır, ölümünün yakın olduğu hissiyle. Uçakla gitmek yerine arabasıyla törene gitmeyi, uzun yol yapmayı tercih eder. Gelini Marianne ona eşlik eder. Yolun başında eski nişanlısıyla aynı adı taşıyan Sara adlı bir genç kızla, onun iki erkek arkadaşını arabaya alırlar. Bir süre sonra da kaza yapan bir çifti.

İlk 20 yılını geçirdiği yazlık evin olduğu yerde mola verirler. Borg, gençlik yıllarına döner. Sara’nın evinin olduğu arazide, yaban

Yazının Devamı

Uyanmak istemeyeceğiniz bir rüya

1 Haziran 2025

Bir kitabı almaya karar verirken, zaten bildiğim, tanıdığım bir yazarsa fazla düşünmem. Ama yeni bir keşfe çıkmışsam önce yayınevine bakarım. Yayınevinin kimliği, yazarın referansıdır. Daha önce çıkardığı kitaplar, yeni çıkardığı kitapların teminatıdır. Sonra kitabın kapağına bakarım. Kapak vitrindir, içeride neler olduğunun sunuluşudur. Son olarak da arka kapak yazısına… Bu sıralama okurlara göre farklılık gösterir. Benim gözlemime göre, bizim okur önce kapağa bakıyor. Deneyimle de sabit. İkinci romanım “Prens Prensesi Sevmedi” çıktıktan sonra Ekşi Sözlük’te yapılan yorumlarda, kapağa bakınca kitabı chick lit sandıklarını, okuduktan sonra bununla ilgisi olmadığını gördüklerini yazıyorlardı. Bağımlı bir aşk hikâyesini anlattığım bu psikolojik romanın kapağında hikâyeye gönderme yapan duvaksız bir gelinlik fotoğrafı vardı. Bağımlı ilişki sürmenin sembolüydü o solgun gelinlik. Kombinezona benzetenler bile çıktı. Ne kadar şaşırdığımı bugün bile hatırlıyorum. Kimbilir kaç kişi de kapak yüzünden kitabı

Yazının Devamı

Aşk olsun Deniz!

18 Mayıs 2025

Devrimcinin aşkı olmaz. Çünkü o devrime âşıktır. Çünkü o ölümle nişanlıdır. Belki de bu yüzden Türkiye Devrimci Hareketi’nin sembol ismi Deniz Gezmiş ile ilgili biyografilerin, anıların hemen hiçbirinde yaşadığı büyük bir aşka tanıklık etmeyiz. Kız arkadaşları olmuştur, iki de isim verilir ama doludizgin yaşanmış bir ilişkiden, tutkulu bir aşktan söz edilmez. Behçet Necatigil, “Sevgilerde” şiirinde şöyle der:

Gizli bahçenizde

Açan çiçekler vardı,

Gecelerde ve yalnız.

Vermeye az buldunuz

Yahut vakit olmadı.

25 yıllık hayatında Deniz’in o sevgi çiçeklerini bir kadına vermeye vakti olmadı: “Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek” . Ve geniş zamanlar umuyordu Deniz. Sevgi doluydu esasen, neşeliydi, espriliydi, deli bir kan dolaşıyordu damarlarında, yaşının verdiği. Ama işte önce devrimdi. Bugüne kadar biz hep böyle bildik. Deniz’le ilgili binbir üzüntümden biri de gençlikteki benzersiz aşk deneyimini derinlemesine yaşayamamış olduğuydu.

Geçen hafta Kor

Yazının Devamı

Senarist: Sırrı Süreyya Önder

11 Mayıs 2025

Mustafa Kemal Atatürk, genç bir subayken Bulgaristan’da Puccini’nin “Tosca” operasını izler. Uzun süre etkisinden çıkamaz. O gün ne hissettiğini şöyle anlatır: “Balkanlar’da Bulgarların neden başarılı olduğunu anladım. Operaları var, yetişmiş müzisyenleri, bestecileri, sanatçıları”. Ona göre “Sanatsız kalmış bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir”. Sanata, müziğe olan tutkusu saklı kalmak üzere “Tosca” ona askeri strateji kurarken, sanatın yaratıcılığıyla beslenmiş zihinlerin ne kadar önemli olduğunu hissettirir.

Aradan 21 yıl geçer. 1934 yılında İran Şahı Rıza Pehlevi ilk yurt dışı seyahati için Türkiye’yi seçer. Atatürk’ün büyük hayranıdır. Bu ziyaret Atatürk için de önemlidir. Zira mezhep farklılığı nedeniyle örtülü bir düşmanlıkla süren İran-Türkiye ilişkilerini kardeşlik zeminine oturtmak istemektedir. Bu ziyaret öncesinde şahı karşılama seremonisi üzerine düşünürken, vurgulamak istediği kardeşliği bir

Yazının Devamı

Macit Bey nasıl kurtulur?

4 Mayıs 2025

Bir cenaze evi. Ünlü akademisyen Berna Tuna defnedilmiş, yakınları eşi Macit Bey’e taziyeye gelmişler. Gelenler içinde biri var ki, Macit Bey en çok ona seviniyor: İlk eşiyle yaptığı evlilikten doğan kızı İpek. Paris’ten kalkıp gelmiş babasını yalnız bırakmamak için. Berna Tuna’ya öfkeli. Annesini bırakıp başka bir kadına giden babasına da. Mesafeli bir samimiyet içinde. Macit Bey ve Berna Hanım’ın oğlu Alp perişan. Annesinin ölümüyle yıkılmış. Bir de Berna Tuna’nın asistanlığını yapan Feyza var ki, o darmadağın bir durumda.  

Geleneksel bir cenaze evi değil burası. Helva filan kavrulmuyor. Dua sesleri duyulmuyor. Mahir Bey’in gittiği musiki cemiyetinin üyeleri Berna Hanım’ın ruhu için şarkılar söylüyor. Varlıklı bir adam olan, büyük bir şirketin sahibi Macit Bey, cenazenin ertesi günü sık sık yaptığı gibi Boğaz’dan denize giriyor. Alp ve Feyza, Berna Tuna’nın manevi mirası için üniversitede onun adına bir oluşumun peşine düşüyorlar ilk günden. 

Anlıyoruz ki, ölen evdeki gerçek

Yazının Devamı

Hayatınızı değiştirebilecek bir kitap

27 Nisan 2025

Son dönemlerde okuyup en çok etkilendiğim bilim kitabı, Doğan Kitap’tan çıktı: Beyin cerrahı Prof. Dr. Türker Kılıç imzalı “Nasıl Daha İyi ve Güzel Bir Yaşam Kurarız? Beyin Biliminin Yanıtı”. Kitap 2012-2013 yıllarında yürürlüğe giren İnsan Beyin Projesi ile başlıyor. Kılıç’ın da 2014 yılında dahil olduğu proje 10 yıl sürüyor. Projenin başında bir matematikçi var: Henry Markram. Projenin temel sorusu: “Beyin nasıl zihin oluşturur ve bunun matematiksel bir modellemesi yapılabilir mi?” İnsan beyninde 100 milyar nöron var ve bunların her biri 10-15 bin nöronla bağlantı içinde. 100 milyar bilgisayarı 10-15 bin farklı bilgisayara bağlayıp zihin üretilip üretilemeyeceğine bakıyorlar. Amaç buradan bir matematiksel modelleme çıkarabilmek. Ne var ki 2015’ten sonra anlaşılıyor ki insan beyni bilgisayar gibi çalışmıyor. Çünkü nöronlar 0 ve 1 ‘e göre karar vermiyor, her karar anında bu iki sayı arasındaki sonsuz seçenekten birini seçiyor. İnsan beyninin mükemmelliğine örnek.

T

Yazının Devamı

İstanbul Film Festivali mevsimlerin nişanında

20 Nisan 2025

“Nisan, mevsimlerin nişanlanmasıdır” der Füruzan. Her yıl gerçekleşen bu şahane nişan töreninde mevsimlere takılan en güzel mücevherlerden biri de İstanbul Film Festivali. 44 yıldır bu hiç değişmedi. Üniversite yıllarımda, çarşaf gibi açılan festival kâğıtlarına görmek istediğim filmleri işaretlerken nasıl heyecanlıysam bugün tek tıkla bilet alma döneminde de aynı heyecanı yaşıyorum. Bütün kitapları okuyamayacağını bilip kabullenmiş insanın metanetli hüznü festivalde tüm filmleri göremeyecek olmanın hüznüyle aynı. O yüzden payıma düşenle mutlu olmayı öğrendim. İş, güç derken, bir üniversiteli gibi sinemalar arasında mekik dokumak zor. Ama biliyorum ki başladı nişan. Festival, haberi verdi. O zaman tadını çıkarmak lazım. Şunun şurasında yaza ne kaldı?

Böyle bir ruh hâliyle başladı bu çarşamba. Öğle saatlerinde metrodan inip Taksim Meydanı’na çıktığımda seslerini duymaya başladım törenin. İstiklal Caddesi’ne girdiğimde festivalin notaları daha belirgindi. Hava da bir başka

Yazının Devamı

Hafızada esen rüzgâr

13 Nisan 2025

Demans ya da halk arasında bilinen adıyla bunama. Beynin hafıza, düşünme, muhakeme etme gibi bilişsel işlevlerinde bozulmalara neden olan nörolojik bir hastalık. Babam beş yıldır, ağır ilerleyen bir demansla yaşıyor. Unutarak, usul usul. Uzak hafızanın direncine karşılık, yaşandığı anda uçup giden bir yakın hafızayla. Bugün kahveni içtin mi baba? Hayır içmedim. Kahve fincanı tezgâhta henüz. Fizyoterapistin geldi mi? Valla bilmiyorum, gelmedi galiba. Tam bir buçuk saat çalışmışlar oysa. Peki nasıl biri? Hatırlamıyorum. Hatırlamıyor. Üç yıldır, haftada üç gün gelen fizyoterapisti. Ama 65 yıl önce, babasını çağırıp ‘oğlunun çok iyi bir öğrenci olduğunu söyleyen’, kendisine dolma kalem hediye eden okul müdürü ve o günün hikâyesi gayet berrak anılarında. Hafızasında esen rüzgâr çoğunlukla yakın geçmişi önüne katıp götürüyor. Unuttuğunu da unuttuğundan durumundan mutsuz olduğunu söyleyemem. Hatırlattığımda gülümsüyor. Öyle mi oldu sahi diyor,

Yazının Devamı