“Kendi hayati çıkarlarını savunurken nükleer güçler, düşmanı, aşağılayıcı bir teslimiyet ile nükleer savaş arasında seçim yapmak zorunda bırakacak çatışmalardan kaçınmalıdırlar.”
-John F. Kennedy
1962’de dünya nükleer bir savaşın eşiğinden döndü. SSCB’nin Küba’ya konuşlandırdığı füzeler sebebiyle patlak veren kriz 13 gün sürdü. Üzerine onlarca kitap yazıldı, filmler çekildi; hala (şu an bu yazıda olduğu gibi) nükleer bir kriz çıkma ihtimali olduğunda Küba Füze Krizi’nden bahsedilir. Günümüze dönecek olursak, Trump kendine ve dünyaya 14 gün süre verdi. Bu aynı zamanda çoğu ülkede işten çıkarmadan önce verilmesi gereken ihbar süresidir. Hatta başrollerini Hugh Grant ve Sandra Bullock’un oynadığı “Aşka İki Hafta” (Two Weeks Notice) diye 2002 yapımı ünlü bir film vardır. Tarih boyunca “iki hafta” (İngilizler “fortnight” diye bunun için özel bir sözcük kullanırlar) zamanın tutulması, maaşların ödenmesi, mahkemelerin toplanması gibi önemli olaylarda bir ölçü olarak kullanılmıştır. Şimdi ise Üçüncü Dünya Savaşı’nın çıkıp çıkmayacağını önümüzdeki iki hafta belirleyecek.
Kendine bu iki haftayı vermeden önce Trump tam da bir dünya liderine yakışmayacak bir gayri ciddilikle “İran’ı vuradabilirim, vurmyadabilirim” demişti. Böyle devlet adamlığı olmaz. Trump sayesinde dünyaya barış geleceğine inanlara karşı çıkarak, irrasyonel davranma potansiyeli yüksek bir kişinin ABD başkanı olmasının, dünyayı belirsizliğe sürükleyeceğini söylemiştim. Trump’ın akılcılıktan uzak politikaları yüzünden daha birkaç ayda başımıza gelmeyen kalmadı.
ABD inandırıcılığını kaybetti
Aslında ABD’nin küresel liderliğini kaybetmeye başladığının bence en büyük göstergelerinden biri Biden’ın Afganistan’dan çekilme kararı ve o sırada yaşananlardı. Gözünüzün önüne getirin, insanların ülkeden kaçmak için uçakların tekerleklerine atladığı görüntüler Amerika’nın imajını yerle bir etmiştir. Ülkede yapılmaya çalışılan ve kısmen de başarılı olunan onlarca reformdan sonra tekrar yönetimi Taliban’a bırakarak Afgan halkını, özellikle de Afgan kadınları kaderlerine terk eden ABD güvenirliliğini yitirmiştir. Aslında Putin’in Ukrayna’ya savaş açmaya cüret etmesinin altında yatan faktörlerden biri de bana kalırsa Afganistan’dan apar topar kaçan bir ABD’nin artık caydırıcı etkisinin kalmamış olmasıdır.
İran bir Libya, Afganistan olur mu?
ABD yönetiminde hala bir gram da olsa rasyonel düşünce kabiliyetine sahip kişilerin bulunduğunu varsayalım. Amerika’nın dikkate alması gerekenler arasında şunlar vardır:
İran ile doğrudan bir savaşa girerse nasıl bir çıkış planı olacaktır? İran’ın bir başka Vietnam, Libya, Irak veya Afganistan olmaması için ne yapmak gerekecektir?
Askeri operasyonlar başarıya ulaşsa ve İran’da rejim yıkılsa sonrasında ne olacaktır? Kaddafi sonrası Libya’da yaşanan güç boşluğu gibi bir durumun oluşması Trump’ı en çok korkutan ihtimallerden biridir.
İran’a saldırıyı Rusya ve Çin nasıl karşılayacaktır? Şu ana dek iki ülke de İsrail’i kınadı ve çatışmaların durmasını istediklerini ifade ettiler.
Yazının başında bahsettiğim Küba meselesinden ders çıkararak ilerlerse Trump’ın en çok kaçınması gereken tavır şu an sergilediğidir: belirsizliğe sürükleyen ve karşı tarafı rencide ederek köşeye sıkıştıran. Dünya için korkutucu olan, şu an JFK ve Kruşçev gibi değil, Trump ve Putin gibi liderlerin kontrolü elinde bulundurmalarıdır.
Önümüzdeki iki hafta içinde neler olacağını kestirebilmek çok güç, zira kazayla ya da kasten “yanlış” yere düşen bir füzenin her şeyi değiştirebileceği bir konjonktür içine girmiş bulunmaktayız. Umalım ki bu iki hafta, savaşın işine son verilmesiyle sonuçlanan bir ihbar süresi olsun.