“Kanunun bittiği yerde tiranlık başlar”
-John Locke
Mutlak özgürlükten feragat edilip devlet kavramı ortaya çıktıktan bu yana çeşitli devlet anlayışları vardır. Bunlardan biri John Locke’un kurguladığı toplum sözleşmesi üzerinden ilerleyen, 20. Yüzyılda John Rawls ve Jurgen Habermas gibi düşünürlerin katkılarıyla pekişen hukuk devleti, diğeri Thomas Hobbes’ın ortaya koyduğu, 1930’larda yükselen faşizm akımının temeli olan totaliter devlettir. Hukuk devletinin en büyük kaygısı devletin gücünü kötüye kullanması iken, diğeri tehlikeyi bireylerin devlete karşı çıkmasında görür; misal Nazi Partisi’ne de üye olmuş Carl Schmitt’in felsefesinde devletin ya dostu ya da düşmanı olur.
Trump’ın hangi görüşü benimsediğini görmek çok zor değil. Kendisine karşı çıkan herkesi düşman belleyerek, hukuku hiçe sayan bir anlayışla onlara karşı savaş açıyor. En son Harvard Üniversitesi’nin yabancı öğrenci vizesi vermesini, yani yabancı öğrencilerin Harvard’da okumasını yasakladı. Daha da vahimi, şu an üniversite bünyesinde öğrenci vizesiyle öğrenim hayatı sürenlerin vizelerinin iptal edilip, başka üniversitelere aktarılacağı açıklandı.
Bu gerçekten korkunç bir olay. Kendimden örnek vereyim: 11. Sınıfta ABD’deki üniversiteleri gezmek için bir okul gezisine katıldım. İki yıl boyunca üniversiteleri araştırıp, en sonunda nereye, nasıl başvuru yapacağıma danışman öğretmenimle beraber karar verdik. Referans mektupları, sınavlar, doldurulan bir ton form ve sonucunda olumlu geri dönüşü nihayet alabildim. Kabul mektubunu okuduğumda hissettiklerimi yazacak kadar edebi yeteneğe sahip değilim henüz; öyle anlatılması zor duygulardı. Şu an Harvard’dan kabul alıp, önümüzdeki yıl üniversite hayatına başlamayı hayal eden öğrencilerin neler hissettiğini düşününce üzülmemek elde değil.
Ya peki şu an Harvard’da bulunan yabancı öğrencilerin durumuna ne demeli? ABD’ye güvenip, kendilerine yeni bir hayat kurmak için kendi topraklarından ayrılan bu kişiler için tam bir hezeyandır bu durum. Harvard hemen yargıya yürütmenin durdurulması için başvurdu; muhtemelen de yargıdan dönecektir bu karar. (Süreçte anlık gelişmeler yaşanıyor, yazıyı göndermeden önce en son Federal yargıç Allison Burroughs yürütmeyi durdurma kararı verdi. ABD Yüksek Mahkemesi’ne kadar taşınabilir). Ancak nihai sonuç ne olursa olsun, kuruluşundan beri bir hukuk devleti olma iddiası taşıyan bir ülkenin liderinin bu tarz davranışlarda bulunuyor olması kabul edilemez. Kendi ajandasına uymuyor diye ülkenin en köklü, belki de dünyanın en iyi üniversitesine karşı savaş açmak toplum yararıyla örtüşemez; olsa olsa Trump’ın kendine yararıyla örtüşür. Ne var ki, ABD’nin hukuk sistemine olan güveni zedelemek uzun vadede Trump’a da kaybettirecektir. Tarife savaşları, sokakta yürüyen insanların apar topar gözaltına alınıp başka ülkelerdeki dehşet verici hapishanelere tıkılmaları, uyulmayan yargı kararları gibi olaylar Amerika’nın yumuşak gücünü yerle bir etmiştir.
Trump ve destekçileri artık her şeyi “raison d’etat” yani hikmet-i hükümet olarak görmektedirler. Oysaki ABD tarihi, tiranlığa karşı isyan ederek kurulmuş bir devletin hikayesi şeklinde başlamıştır. Amerikalılar, bizim temsilcilerimizin olmadığı bir parlamentonun bize vergi koyması zorbalıktır, bunu ancak bir tiran yapabilir diyerek İngilizlere karşı silaha sarılmışlardır. Thomas Jefferson 1776’daki Bağımsızlık Bildirgesi’nde üç ana insan hakkından bahsetmiştir: yaşam, özgürlük, mutluluk arayışı. Şu an bu üçü de büyük tehdit altındadır. İnsanı insan yapan en büyük özelliklerden biri empati kurabilmesidir. Ülkenizin hukuk sistemine güvenerek belki de her şeyini geride bırakıp gelen bir misafire böyle zalimce davranan bir yerde ABD yurttaşlarının da mutlu olması mümkün müdür? Kendini devlet yerine koyan, adeta bir Leviathan gibi gören Trump’ın gitmesine neyse ki 1340 gün kaldı, o da tabii eğer giderse…