“Bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip “bu benimdir” diyen ve ona inanacak denli saf başkalarını bulan ilk insan, uygar toplumun gerçek kurucusu oldu.” “Bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip “bu benimdir” diyen ve ona inanacak denli saf başkalarını bulan ilk insan, uygar toplumun gerçek kurucusu oldu.”
Jean-Jacques Rousseau
Berlin duvarının yıkıldığı yıl doğan biri olarak gençliğimde en çok maruz kaldığım tartışma konularından biri küreselleşmeydi. Diğeri de Spice Girls idi ama onun şu an konumuzla ilgisi yoktur. Artık demir perdenin de ortadan kalkmasıyla uluslararası ticaret açısından engellerin yok olduğu, internetin ve cep telefonlarının yaygınlaşmasıyla dünyanın tek büyük bir kent haline geleceği dillerden düşmüyordu. Küreselleşme ile her şeyin ucuzlayacağı, savaşların sona ereceği, hatta ulus devlet kavramının tarihe karışacağı öngörülüyordu. Ancak öyle olmadı. 2025 yılının ortasındayız ve tarife savaşları nedeniyle en temel tüketici ürünlerinin bile fiyatının arttığı, III. Dünya Savaşı’nın ne zaman başlayacağının (belki de başladığının) konuşulduğu, devletlerin iyice içine kapandığı bir vaziyetteyiz. Ulus devlet bırakın tarihe karışmayı, belki de tarihte hiç olmadığı kadar önemli bir hale gelmiştir.
Trump’ın seyahat yasağı
Geçtiğimiz hafta Trump bir düzine ülkenin vatandaşlarına seyahat yasağı getirdi, ek olarak 7 ülke vatandaşlarına katı kısıtlamalar konuldu. Düşünün küreselleşti denilen, ulus devlet öldü denilen dünyada, geldiğimiz noktada sırf bir ulus devlete üye bir kişisiniz diye bir ülkeye girişiniz yasaklanıyor. Kendi kişiliğiniz, eğitiminiz, başarılarınız, geçmişte insanlığa bulunduğunuz katkılar bir çırpıda siliniyor ve sadece o devletin bir vatandaşı sıfatıyla bir istatistik haline geliyorsunuz.
Pasaport ve vizenin ortaya çıkışı
Tarihe baktığımızda sınırlar çizilmeye başlandığından (bir başka deyişle devlet kurumu ortaya çıktığından) beri bir seyahat belgesinin varlığından bahsedebiliriz. Kaynaklar ilk olarak M.Ö. 445 yılında Pers İmparatorluğu’nda kralın güvenli seyahat için belgeler verdiğini gösteriyor. Orta Çağ Avrupa’sında duvarlarla örülü şehirler ve kaleler belirdikten itibaren güvenli geçiş belgesi diyebileceğimiz dokümanlar türüyor. Ancak tüm bu uygulamalar giriş izni veren bir vizeden çok, güvenli bir şekilde seyahat garantisi sağlayan yönde gözüküyor; yolda başınıza bir şey getirme ihtimali olanların kraldan korkmasını sağlıyor.
19. Yüzyılda özellikle Sanayi Devrimi’nden sonra dünya savaş yerine daha çok ticarete odaklanmıştı. Çeşitli ülkelerden işçiler fabrikalara akın ediyorlar, seyahat etmek için pasaport ve vizeye genellikle ihtiyaç duyulmuyordu. Bugünlerde bildiğimiz biçimde pasaport ve vize, I. Dünya Savaşı’ndan sonra Milletler Cemiyeti’nin inisiyatifiyle uygulanmaya başlandı. Aslına bakarsanız ne zaman ki dünyada barış ve ticaret yükseldiyse seyahat etmek kolaylaşmış, savaş zamanlarında ise zorlaşmıştır. Neredeyse sınırsız hale gelen AB, Suriye ve Ukrayna savaşlarından sonra korkuyla tekrar sınırlarını belirginleştirmeye koyulmuştur.
Göçmen karşıtı solcular
Ne yazık ki korku irrasyonel bir kavramdır ve mantık dışı hareket edilmesine sebep olur. Sanılmasın ki sadece ırkçı, aşırı sağcı görüştekiler bundan sorumludur. Dünyanın en liberal, açık görüşlü ülkeleri nerededir deyince muhtemelen akla ilk gelen İskandinavya olacaktır. Ne var ki, bir İskandinavya ülkesi olan Danimarka’da sosyal demokratların idaresi altında katı göçmenlik uygulamaları getirilmiştir. Sığınma talep edenlerin ülke dışında tutulması 2021’de yasalaşmıştır. Hükümet Lübnan’daki gazetelere Danimarka’ya yerleşmenin zorlukları hakkında ilan verecek kadar aklını kaybetmiştir. Sadece Danimarka değil, İngiltere’de İşçi Partili Başbakan Starmer ülkesinin “yabancılar adası” olacağından yakınmıştır. Fransa’da Macron giderek göçmen karşıtı bir tona kaymaktadır.
Sonuç olarak tarihsel sürece de bakarak günümüzü değerlendirdiğimizde görülüyor ki korku çoğaldıkça yasaklar artmaktadır. Tersinden bakarsak, yasakların katılaşması korkunun ve savaşın var olduğunu göstermektedir. Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonraki barış ve küreselleşmesi dalgası bir medcezir misali geri çekilmiş, su gidince geride taş ve kayalar görünür hale gelmiştir.