Ege Doğaç Erdoğan

Ege Doğaç Erdoğan

ege.erdogan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“Tarihimizde ikince kez bir İngiliz Başbakanı Almanya’dan onurlu bir barış getirerek döndü. Bizim için barış zamanı olduğuna inanıyorum. Evinize gidin, güzel bir uyku çekin.”

-Neville Chamberlain, 30 Eylül 1938 (İngiltere’nin Almanya’ya savaş ilanından 1 yıl önce)

1938’de Hitler Avusturya’yı Almanya ile birleştirmiş, (“anşlüs”) Almanların çoğunlukta olduğu Sudetenland’a (Südet Bölgesi) göz koymuştur. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avusturya-Macaristan dağılınca yeni kurulan Çekoslovakya devletinde etnik kökeni Alman olan nüfusun yoğunlukla yaşadığı toprak parçasına Sudetenland denmiştir. Krizi çözmek için İngiltere Başbakanı Neville Chamberlain Lord Runciman’ı Çekoslovakya’ya gönderir; çeşitli gruplarla görüşmelerde bulunan Runciman farklı öneriler getirse de arabuluculuğunda başarısız olur. 15 Eylül 1938’de Başbakan Chamberlain Hitler ile görüşür ve Sudetenland’ın Almanya’ya devredilmesine razı olur. Bu olay Hitler’i yatıştırma (appeasement) stratejisinin bir parçası olarak gerçekleştirilmişse de tersine Avrupa’nın Nazi himayesi altına girmesine önayak olmuştur.

Haberin Devamı

27 Şubat 2014’te Rus özel kuvvetleri Kırım’a girerler, parlamento ve hükümet binalarında Rus bayrağı göndere çekilir. Rus yanlısı Kırım parlamentosu Kırım Hükümetini fesheder ve referandum yapılmasına karar verir. Rusya işgali altındaki Kırım halkı ezici çoğunlukla Rusya’ya katılmak yönünde oy kullanır ve 18 Mart 2014’te Kırım resmen Rusya Federasyonu’na bağlanır. Çalkantılı tarihsel süreçte Sovyetler ‘in dağılmasından sonra Ukrayna’ya katılan Kırım’ın nüfusunun çoğunluğu Rus kökenlidir. Her ne kadar Rusya’ya yaptırımlar uygulansa ve G8’den ihraç edilse de Batı pek de bu olayın üstüne gitmez. Putin’e bir şeyler vermek de gerekir diye bir düşünce belirmiştir. Rusya’nın Kırım’ı ilhak edişi şimdilerde Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başlangıcı olarak kabul edilmektedir.

Elini veren kolunu kaptırır

Bu iki olaydan çıkan sonuç şudur: Agresifliğe tolerans tanınırsa önüne geçilemez daha büyük sertlikle karşılaşılır. Uluslararası hukuktan verilen en ufak taviz, sistemin genelini tehlikeye sokar. İkinci Dünya Savaşı öncesi Avrupa güvenliğinin garantörü olarak görülen İngiltere, Nazileri hoş tutmaya çalışınca deyim yerindeyse elini vererek kolunu kaptırmıştır. Şimdi benzer şekilde ABD Putin ile ilişkileri düzeltmek için Ukrayna’yı feda ediyor.

Haberin Devamı

Trump’ın Putin ile telefon görüşmesinden sonra ABD Savunma Bakanı Hegseth Avrupa’nın artık kendi kendini müdafaa etmesi gerektiğinden ve Ukrayna’ya askeri desteğin NATO tarafından verilmeyeceğinden söz etti. Ukrayna’nın 2014 öncesi sınırlarına geri dönmesinin gerçekçi olmadığını belirtti. Avrupa ülkelerinin savunma harcamasının yüzde 5’e çıkması gerektiğini ifade etti. Bu 1945’ten beri Amerika’nın Avrupa’ya sağladığı güvenlik şemsiyesinin sonu demektir. Aynı zamanda 1949’dan beri sadık kalınan Truman Doktrininin de yerini izolasyonist politikalara bıraktığının göstergesidir.

Bu durumdan ABD zararlı çıkar

Bir önceki yazımda ABD’nin artık hür dünyanın lideri olma iddiasını kaybettiğini belirtmiştim. Geçtiğimiz haftada yaşananlar bunu doğrular nitelikteydi. Trump yönetiminin NATO’nun Avrupalı üyelerine siz artık başınızın çaresine bakın demesi ilk bakışta Amerikalılara mantıklı gelebilir. Oysaki Amerika’nın Avrupa ve diğer müttefiklerine sağladığı güvenlik şemsiyesi hayrına yapılmış bir şey değildi. Bu sayede Amerika neoliberal dünya düzeninin mümkün kıldığı ticari, ekonomik ve kültürel hegemonyasını sürdürebiliyordu. Kuruluşundan beri ne zaman ABD okyanusun arkasına sığınsa, filmlerle, şarkılarla, ticaretle değil, topla tüfekle okyanusu tekrar geçmek zorunda kalmıştır.