Emir Gamsız / emirgamsizoglu@yahoo.com
York’tan hemşehrim, ünlü besteci Béla Bartók “Yarışmalar atlar içindir, sanatçılar için değil.” demiş. Konservatuarların piyano bölümleri Bartók’un tam tersi bir kafa yapısına sahiptir. Piyanistler arasındaki yarışma hissi konservatuar hocaları tarafından da aşılanır. Yıllar önce her günümüzü beraber geçirdiğimiz arkadaşlarımızdan birinin yaklaşan konser programını görünce çok şaşırmıştık çünkü çalıştığını hiç duymadığımız Chopin’in Op.23, Birinci Ballade’ yazıyordu programında. Evde gizlice çalışmış! Arkadaşlarımızdan biri niye gizlediğini sorduğunda hocasının aramızda o eseri ilk çalanın o olmasını istediğini bu yüzden bize söylememesini buyurduğunu anlattı. Ben de o arkadaşa “Chopin Ballade’ ne ilk çalan sensin, ne de son çalan sen olacaksın!” demiştim. Bu konudaki düşüncem yaklaşık otuz yıl sonra hâlâ aynı. İnsanlığa veya en azından kendi toplumumuza hediye mahiyetinde bir mucitlik söz konusu değilse, yapılan işin ilk defa değil, iyi yapılıp yapılmadığı önemlidir kanımca.
20 piyanistten karşılaştırma
Sporu bırakıp piyanoya yöneldiğim 1993 yılında Johann Sebastian Bach’ın efsanevi eseri Goldberg Çeşitlemeleri’ni ilk defa dinledikten sonra hedeflerimden biri oldu hemen. 2000-2003 arasında tiyatrocu bir arkadaşımla birlikte yaptığım radyo programının jenerik müziği Goldberg’in Aria’sıydı, 8 program boyunca da yaklaşık 20 değişik piyanistin icrasından karşılaştırmalar yapmıştık. Sonra 2007’de New York’a taşındığımda eseri çalışırken daha birçok ayrıntı öğrendim. Çok çetrefil bir matematiksel yapısı var bu eserin, sayısal bilmecelerle dolu ve derin bir felsefe sunuyor. Öğrenmesi, ezberlemesi çok zor. Düşünün, bir eseri çalmaya başlıyorsunuz ve 80-85 dakika sonra bitiyor. Çok ama çok büyük bir konsantrasyon gerektiriyor, hazırlanmak büyük bir çalışma.
Neyin yarışı bu?
2008’de Goldberg’i Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda çaldığımda ilk olmayı önemseyen ve takip eden basından arkadaşlar bu büyük eseri Türkiye’de ilk defa çalanın ben olacağımı söylediler. Harika bir piyanist olan Mehmet Okonşar’ın eseri kaydetmiş olduğunu bildiğimi söyledim, sadece kaydettiğini, canlı icra etmediğini söylediler. ‘Gustav Leonhardt’ın İstanbul’da çaldığını kendi kulaklarımla duydum’ dedim, ‘o Türk değil ve klavsenci, piyanoda hiç çalınmadı’ dediler. ‘İdil Hanım’ın (Biret) repertuvarında yazıyor’ dediğimde de ‘Türkiye’de hiç çalmamış’ dediler. Yani ben Goldberg’i Türkiye tarihinde “sahnede canlı olarak”, “piyanoyla” çalan ilk “Türk” piyanistmişmişim. Yahu deli misiniz divâne misiniz, bunların ne önemi var! Neyin yarışı bu? Üstelik o ilk çalışım bence hiç de iyi değildi, yüzyıllardan bize kalan en büyük hoca J.S.Bach’a mahcup hissetmiştim kendimi. Sonra giderek daha iyileşti çalışım, New York’ta birkaç kere daha çaldım ama sonra 8-9 yıl ara verdim. Salgın öncesinde İstanbul’da Bach Cafê’de defalarca çaldım, son birkaç icra hiç de fena değildi.
Yarışla sanatın alakası yok
Salgının başından beri tekrar çalıştım ve şimdi kayıt aşamasına geçtim, bir türlü beğenmediğim için tekrar tekrar kaydediyorum. Goldberg’in en meşhur icracısı Kanadalı piyanist Glenn Gould eserin meşhur 1981 kaydından sonra 1955’teki ilk kaydı hakkında ne düşündüğü sorulduğunda kendi gençliği için “O çalan çocuk başka biri” diyerek o da ilk icrasından memnuniyetsizliğini dile getirmiş. EMMY ödüllü “The Golden Age of the Piano” isimli belgeseli yapan David Dubal, New York’taki konserlerimden biri öncesinde Goldberg notamın üzerine “Emir, unutma Bach’ın eseri senden de Gould’dan da önemli” yazmıştı. David haklı, polemikler, kötülemeler ve saçma bir yarış benim alanım değil. Bartók ile hemfikirim, yarışla sanat eserlerinin ve sanatın kendisinin alâkası yok, yarışçı olan insanlar.
Fazıl Say çalacak
Son dönemde Fazıl Say da Goldberg’i ele aldı ve yakında konserlerde çalacak. Eserin devasalığından sadece kendi bahsetmek zorunda kalmasın, kendini övüyor olmasın, bir kerecik olsun eseri gerçekten anlayan birinden de bir destek gelsin. Bu devasa eseri canlı dinlemek her zaman bulunacak bir fırsat değildir, Fazıl Say Türk dinleyicisine bu eseri sunabilmek için salgının başından beri çalışıyor. Aralık ayında Ankara ve İstanbul’daki konserlerini kaçırmayın çünkü Goldberg’i ne ilk defa çalan olacak ne de en son, ama şu an Goldberg’i topluma tekrar sunan Fazıl Say ve üstüne üstlük Say çok da iyi bir Bach yorumcusu, yıllar önceki ilk Bach albümü de çok iyiydi. Say’a öncelikle zihin açıklığı ve başarılar diliyorum, dinleyicilere de bilet bulabilmeleri için şans.