İsrail ve Lübnan arasında kırılgan da olsa bir ateşkes süreci başladı. Anlaşmanın detaylarına çokça yazıldığı için bunlara girmeyip, iki soruya odaklanacağım: ‘Haftalardır üzerinde müzakere edilen metne İsrail nasıl ve neden şimdi ikna oldu?’
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu bu anlaşmayı kabul etmelerinin sebebini “İran tehdidine odaklanmak, orduyu tazelemek ve gerekli askeri desteği alabilmek için zaman kazanmak ve dünyayı Hamas’tan arındırmak” sözleriyle izah etti. ABD Başkanı Joe Biden ise “Bu anlaşma bize barışın mümkün olduğunu hatırlatıyor” dedi. İki açıklama birbiriyle çelişiyor gibi durabilir ama aslında bir yönüyle birbirini tamamlayan açıklamalar.
Eski İsrail başbakanı ve muhalefet partisi lideri Yair Lapid’in 26 Kasım’da Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE’nin) The National gazetesinde çıkan makalesini okuyunca taşlar biraz daha yerine oturuyor. Lapid bu yazıda Nethanyahu hükümetinin izlemesi gerektiğine inandığı yola dair bazı öneriler yapıyor. O öneriler, bölgenin yeniden düzenlenmesi için İsrail perspektifinden bir bakışı yansıtması açısından dikkate değer. (Bu makalenin, anlaşmadan en az 2 gün önce yazıldığını aklınızda tutarak okuyun.)
Dört ayaklı plan
Dört ayak üstünde duran yol haritasının ilk adımında Lübnan var. Lapid şöyle yazıyor:
“Hizbullah İsrail sınırından 9-10 km geriye çekilmeli, Lübnan ordusu buraya girmeli. Orada görevli olacak askerler İngilizlerin eğittiği, Suriye sınırındaki 34 bin kişilik birlikten çekilmeli. Daha sonra bu askerler 24 ay boyunca İngiliz ve Fransız askerleri tarafından eğitilmeli, bu birliğin maaşları normalin iki katına çıkarılmalı, bu yolla da özel bir ‘Güney Lübnan Askeri Gücü’ oluşturulmalı…’’
Lapid, Lübnan hükümetinin Hizbullah’a kaptırdığı yönetim gücü ve kabiliyetini geri alma mücadelesinde ilk adımının da bu yapı olabileceğini düşünüyor.
İkinci düzenleme Gazze içinde. Lapid’e göre bu yeni yönetim sadece “Gazze’nin yeniden inşası, kurumların güçlendirilmesi ve sivillerin evlerine geri dönüşlerinden” sorumlu olmalı, başka bir şeye de karışmamalı. Bu yönetimin başkanlığını da Suudi Arabistan, Mısır, ABD, Avrupa Birliği ve İbrahim anlaşmalarını imzalamış ülkelerden (BAE gibi) oluşturulacak heyet yapmalı. O heyete de Filistin Yönetimi’nden sivil kanadı temsilen sembolik sayıda isim katılmalı. Dahası bu grup Ramallah’taki yönetim ile arasına bir set çekmeli, yeniden inşa için toplanacak paraların bulunduğu banka hesaplarına bile erişememeli.
Üçüncü düzenleme İran ile ilgili. Lapid’in ‘koalisyon’ olarak ifade ettiği bu ülkeler, ‘İran tehdidini’ ortadan kaldırmak için birlikte çalışacak. Bunlar, İran’ın nükleer programının gelişimini engellemek için işbirliği yapacak. Yemen’deki Husiler ve Suriye-Irak’taki İran milislerine karşı işbirliği yapmak da misyonlardan biri olacak.
Dördüncü ayak ise “bölge için normalleşme” sürecine gidilmesi. Son aşamada geçmişte imzalanan ‘İbrahim anlaşmalarına BAE gibi ülkelerin dönüşlerini sağlamak, Suudi Arabistan gibi imzalamamış olanları ikna etmek ve bölgeyi İsrail’e risk yaratmayacak ilişki ağları ile örmek.
İsrail hazır değil
Yair Lapid’in ortaya koyduğu öneriler ve yol haritasını ilk kez duymuyoruz. Bu senaryolar muhtelif ama üç aşağı beş yukarı aynı.
Eski İsrail başbakanının önemli bir itirafı da “İsrail hükümeti Filistin Yönetimi’nin bu mutabakatın bir parçası olmasını henüz kabul etmiş değil. Anlaşma da o yüzden olmuyor” sözleri. İsrail Başbakanı Benyamin Nethanyahu ise “Gazze’deki saldırıları durduracak bir anlaşmayı kabul etmeyiz ancak belirli durumlarda saldırılara ara vermeyi değerlendirebiliriz” diyerek ateşkese hala mesafeli duruyor.
İsrail açısından Gazze ayağında anlaşma şart. Yoksa Filistinlileri gerçekte temsil etmeyen gölge yapılarla varılacak bir anlaşmanın kıymeti harbiyesi olmayacak. Nihayet ne Lübnan Filistin’i, ne de Hizbullah Gazze’deki Filistinlileri temsil ediyor.