Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

26 Kasım 1926, Türkiye’de şeker sanayiinin kuruluşu olarak geçiyor... Osmanlı’da şeker fabrikası yoktu. Şeker ithal edilirdi. İlk şeker fabrikası 1926 yılında Alpullu’da üretime geçti. Çay ve kahve yerli şekerle buluştu...

Fabrikanın görkemini Nermin Ketenci’nin araştırmasından aktaralım:

“Alpullu Şeker Fabrikası sosyal tesislerinde basketbol, futbol sahası, yüzme havuzu ve mini golf sahası vardı. İşçi konutları, arkalarında meyve ve sebze bahçeleri, önde çocuklar için oyun alanlarıyla, özel olarak tasarlanmıştı. Memurlarla işçiler, Tekirdağ ve Erdek’teki yaz kamplarında 15 gün tatil yaparlardı. Alınan cüzi ücret, altı taksitte maaşlardan kesiliyordu. “

Haberin Devamı

Anadolu’ya yayılan diğer fabrikalarda da aynı düzen öngörülmüştü. Yabancı iktisatçılar bunlara “Atatürk tipi fabrika” diyorlardı. Çünkü sadece fabrika yapılmıyor, her fabrikanın o çevre için bir uygarlık, sağlık, kültür merkezi olmasına önem veriliyordu. Fabrika ile birlikte işçi ve memur lojmanları, kreş, revir, yemekhane, lokanta- gazino, konferans- tiyatro salonu ve spor alanları yapılıyor... Toplantılar, piknik, spor karşılaşmaları düzenleniyor. Filmler gösteriliyor, tiyatro grupları geliyordu. Fabrikalarla birlikte adeta yeni bir şehir yeni bir hayat kuruluyordu.

Bu fabrikaların işçileri sosyalist ülke işçilerinden de mutlu idi... Artık hepsi anılarda kaldı...

YILDIZ

Kadın cinayetleri hız kesmeden devam ediyor... Kimileri bunları “Erkek vahşeti” diye adlandırıp geçiyor. Ne var ki olay “kahrolsun erkekler” kolaycılığı ile çözülecek cinsten değil...

Bu konuda en sağduyulu yazıyı geçenlerde yeni yazarımız Nuran Yıldız yazdı… Bu yıl pazar yazılarıyla kadromuza katılan İletişim Profesörü Nuran Yıldız arkadaşımız aynı zamanda bir sosyal psikologdur. Konulara ezbere yargılarla değil bilim kadını ciddiyeti ile yaklaşır. Ufkumuza yeni ufuklar katar. Bilvesile kendisine hoş geldin diyoruz...

Nuran hocamız, cinayetlerin arkasında sadece caniler değil psikopatların da bulunduğunu, bu ikincilerin hapisle terbiye edilemeyeceğini yazdı.

Haberin Devamı

Hapishane yanında ruh sağlığı merkezleri de açılmalıydı.

Ruhsal problemli insanlar beş dakikada ilaç verilip toplum içine salınmak yerine uzun süreli tedaviden geçirilmeli.

Devletin bu konuda ciddi bir politikası olmalıydı...

Çünkü durum ciddi...

PULUR

Sevgili Tontonu... Hasan Pulur’u ölümünün 9’uncu yılında özlemle anıyoruz...

Her gün yazısını bitirince odamıza gelir, Ercan Akyol da davet edilir, birlikte önce siyaset sonra futbol muhabbeti yapardık.

Fenerbahçe galip gelmişse tadına doyum olmazdı.

İlkeli adamdı... Abdi İpekçi okulunun öğretmenlerindendi.

Bir gün “yağdanlık” diye adlandırdığı yazarlardan biri rahmetliye ağır laflarla sataşmıştı...

Arkadaşlar:

- Ağabey neden şuna anlayacağı dilden bir yanıt vermiyorsun, diye sordular...

- Köpek seni ısırırsa sen de onu ısırarak mı karşılık verirsin, demişti, bırak olduğu yerde havlasın...

Ne eski gazeteler kaldı ne eski muhabbet...

O da bir devir idi karıştı zamane!

PANİK

Dünyada bir nükleer savaş tehlikesi bulunduğunu bizim yetkililer de kabul ediyor.

Haberin Devamı

Peki nükleer savaşa karşı ne gibi tedbirler alınıyor?

Bunu bilmiyoruz... Herhalde büyüklerimiz bize duyurmadan bu konuda gereken hazırlıkları yapıyordur!

İkinci Dünya Savaşında nükleer tehlike baş gösterdiğinde hükümetler vatandaşları uyarmaya başlamışlar...

Bir yetkili sürekli “Panik yapmayın” diyormuş, “atom bombası atıldığında en kötü şey panik yapmaktır”...

Biri sormuş:

- Panik yapmayalım da ne yapalım?

Yetkili anlatmış:

- Kendinizi bir kefene sarın, yavaş yavaş en yakın mezarlığa gidin bir çukura sessizce uzanın...

ÖĞÜT

Ana baba dede ve ninelere nasihat...

“Çocuklarınızın, torunlarınızın resimlerini çekip çekip sağa sola göndermeyin...

1. Bunu çocukların izni olmadan yaptığınız için çocuk haklarına aykırıdır

2. O resimler sakıncalı kişilerin eline geçebilir, umulmadık sonuçlara yol açabilir.”

PARRA

Nasrettin Hoca’yı vaaz vermesi için bir köye davet ederler...

Hoca köye gider ama konuşmak için önce bir kese altın ister.

Köylü ne yapar eder bir kese altını denkleştirip hocaya verir...

Hoca güzel bir konuşma yapar...

Sözlerini bitirip kürsüden inince altın kesesini köylülere iade eder...

Sorarlar:

- Hocam madem geri verecektin bu kese altını neden istedin?

- Para verdiğiniz için beni dikkatle dinlediniz, der hoca, bir bunun için istedim… İkincisi, insanın cebinde para olunca bir başka konuşuyor. Sesi daha gür çıkıyor...