Trabzonspor yakın tarihine adını altın harflerle yazdırmış iki önemli portre var. Biri dönemin kulüp başkanı Ahmet Ağaoğlu, diğeri 38 yıl sonra camiaya şampiyonluk yaşatan teknik direktör Abdullah Avcı.
Unutulmayacak bir hikayenin başrol oyuncuları olmak gurur vericiydi elbette. Lakin başarının tadı henüz damaklarında iken veda etmek zorunda kaldılar Trabzonspor’a.
Avcı, ayrılırken basın toplantısında bir meslektaşımızın “Konuşmanızdan açık kapı bıraktığınızı anlıyorum” sorusuna, “Trabzonspor’un her daim başımın üzerinde yeri var” karşılığını vermişti. Çok değil, 8 ay sonra görev teklif edildiğinde hiç düşünmeden “evet” dedi. Zamanlama, koşullar ve karşılıklı beklentiler bu kadar örtüşebilirdi, mükemmel denk geldi!
Krediyi cebine koydu
Abdullah hoca, başarılı teknik adamlığının yanı sıra yerel medya ile kurduğu seviyeli ilişkiler sayesinde “ikinci Trabzon seferinde” sorgulanmadan kabul gördü. Çok az insana tanınacak krediyi peşinen cebine koydu. Avcı akıllı insandır. Kiminle, ne zaman, hangi koşullarda diyalog kuracağını
Lig uzun maraton, henüz beşte birlik bölümü oynanmış. Lakin dün akşamki Adana Demirspor maçının Trabzonspor için değil de, teknik direktörü Nenad Bjelica adına kader müsabakası idi adeta. Olası bir yenilgi bardağı taşıran son damladan çok, zararın neresinden dönülürse kârdır mantığı ile bir değişimin fitilini ateşleyebilirdi.
Geçen yıldan beri söylüyorum, Bjelica ile Trabzonspor’un kimyası bir türlü uyuşmadı. Yapılan bunca transfere karşın istikrarlı bir kadro yok, futbolcular ile teknik direktör arasında düzgün bir iletişim yok, budur diyebileceğimiz bir oyun kurgusu ve planı hiç yok. Bu kadar yoktan pozitif şeyler çıkması mümkün mü? Çok zor.
Dün akşamki Demirspor ile Trabzonspor arasında ciddi farklar vardı. Öncelikle, ev sahibi ekip geçen yıl Vincenzo Montella ile başlattığı değişimi bu sezon da Patrick Kluivert ile geliştirerek sürdürüyor. Yani istikrar var. Ligin hücumu en iyi yapan takımlarından biri. Gerek iki bekinin ofansif anlayışı, gerek Yusuf Sarı’nın kanatlardaki
İkinci dakika henüz dolmuştu. Bakasetas korneri kullandı, Onuachu yine kule gibi yükselip topu ağlara yapıştırdı. Alkışlanacak bir organizasyon böyle sonuçlandı.
Ya köşe vuruşu öncesi yaşananlar? Mehmet Can ile Pendiksporlu Murat Akça’nın çizgi üzerindeki mücadelesinde konuk takım lehine önce faul vardı, ardından aleyhine hatalı bir korner kararı verildi. Kemal Yılmaz gibi deneyimli bir yardımcı hakemin iki pozisyonu süzememesi büyük şanssızlıktı. Bedelini erken gelen golle sarsılan Pendikspor ödemek zorunda kaldı, doğrusu içime sinmedi.
İkinci golün hikayesi de ilginçti. 27. dakikada Trabzonspor’un kazandığı serbest vuruşta topun başına Bakasetas geçti. Mesafe yakındı, Pendikspor barajının hemen arkasında ise taktik gereği yere uzanan bir savunmacı vardı. Bakasetas sert vurdu, meşin yuvarlak yerdeki o futbolcunun ayağına çarptı ve kalecinin bakışları arasında ağları buldu. Gerçekten tuhaf bir gol oldu. Trabzonspor adına iki duran top, iki gol. Zaten ilk yarıda kayda değer başka pozisyonu yoktu ev sahibi takımın.
Pendikspor ise iki farklı
Stephan Kuntz’u A Milli Takımı’nın başına Mehmet Büyükekşi getirmedi. Dolayısıyla saha sonuçları ne kadar kötü, futbolcularla diyaloğu ne kadar berbat olursa olsun, Alman teknik direktörü savunmak gibi bir sorumluluğu yoktu federasyon başkanının.
Aksine, Ermenistan beraberliği ile riske giren Avrupa Futbol Şampiyonası finalleri için kan değişikliğine ihtiyaç olduğunu düşünmüştü başkan. Ya da öyle olması gerektiğine ikna edilmişti.
Yıllardır Futbol Federasyonu’nu takip ederim, bu kadar fazla “akıl hocasına” sahip TFF Başkanı görmedim. Çok seslilik iyidir ama, ekstrası karmaşa yaratır. Bu tip görevlerde liyakat ve ehliyet, “profesyonel çalışan” tanımlamasından önce gelir. İşi ve prensiplerini RİVA’yı ilk kez görenlerin öğrenmesi ise epey vakit alır.
Neyse; Büyükekşi hızlı hareket etti ve Vincenzo Montella’yı A Milli Takımı’nda görevlendirdi. Şaşırdık mı? Hayır. İtalyan hoca ile ilgili kararın çok önceden verildiğini ve alt yapısının hazır olduğunu biliyoruz. Ermenistan maçı ve
Trabzonspor’un geçen haftaki galibiyetle ligde eşik atlayıp atlamadığını görmek için dün akşamki Hatayspor sınavı önemliydi. Bordo- mavili ekibin milli maç arasındaki son dakika transferlerinden Mendy ve Onuachu’nun Beşiktaş karşısındaki beğenilen performansı kadar, oyuncu grubunun takım kimliğini kazanma yolunda hangi aşamaya geldiği de merak ediliyordu.
Ancak teknik direktör Nena Bjelica öyle garip bir oyun planı kurgulamıştı ki yenilgi göstere göstere geldi. Hem de takımı iki farklı öne geçmişken. Hatayspor ise son saniyeye kadar pes etmeyen görüntüsü ile Hırvat hocaya futbol dersi verdi.
Son söyleyeceğimi şimdi yazayım; bu acı yenilginin faturası Bjelica’ya yazılır ve teknik direktörlüğü tartışmaya açılır.
Trabzonspor Visca’nın 44. dakikada gelen golüne kadar hiç bir varlık gösteremedi. Hatayspor’un dirençli ve mücadeleci tavrına karşılık veremedi. Mendy, Bakasetas, Bardhi ve Abdülkadir Ömür etkisiz kalınca, bordo-mavili ekibin pozisyon bulması mucizeye bağlandı. Hatayspor’un
A Milli Takım Teknik Direktörü Stefan Kuntz’un gönderilmesine takmıyorum kafayı. Boşa geçen zamana ve riske giren Avrupa şampiyonası finallerine üzülüyorum.
Alman hocayı günah keçisi ilan edenler şuna yanıt vermeli; “Kuntz’u kim getirdi göreve? Kariyer ölçümü yapmadan, siciline bakmadan, ahbap-çavuş ilişkilerine dayanarak milli takımın 10 yıl geriye gitmesine kimler sebep oldu? Oyuncuların papazlar ve çömezler diye ayrışmasına kimler göz yumdu?”
Açık söylüyorum. En başta öfke kontrolü yapamayan Hamit Altıntop olmak üzere, istifa etmeyi düşünen var mı aralarında? Görevden “affa” bile razıyım, ama nerede o cesaret?
Milli takım şimdi Vincenzo Montella’ya emanet. Tarihten ders çıkarmayanlara soruyorum; bu takım hangi yabancı hoca ile başarılı oldu? Onlarcası geldi geçti, kim kalıcı izler bıraktı?
Bu takımın deneme tahtası olmadığını anladığımız, liyakat ve ehliyete değer verdiğimiz gün işler yoluna girecektir.
Yoksa Kuntz gider Montella gelir. Ve bu kısır döngü içinde
Ligin henüz başı da olsa, bazı maçlar vardır ki sezonun gidişatına dair fikir verir. Trabzonspor açısından da öyle... Bordo-mavili ekip, yeni transferleri ile ligde yeni bir başlangıç hedefliyordu. Tıpkı aylar sonra tam kadro tribünleri dolduran taraftar gibi. Heyecan, coşku ve adrenalini özlemişti kalabalıklar. Hasret Beşiktaş karşısında sona erdi. Birbirinden güzel üç gol ve tatmin bir edici futbolla oldu tüm bunlar.
Teknik direktör Bjelica’nın inadını kim kırdı bilmiyorum ama, maça son dakika transferleri Onuachu ve Mendy ile başlaması dikkat çekiciydi. 2 metrelik bir forvetiniz varsa yapmanız gereken kanat ortalarıyla onu pozisyona sokmaktır. Trabzonspor ilk yarım saatte tek bir çizgi hücumu yapamadı. Dolayısıyla Onuachu da orta alana gelerek Beşiktaş’ın hazırlık paslarını önlemeye çalıştı. Ta ki sezona müthiş bir başlangıç yapan Bardhi’nin “al da at” misali ortası gelinceye kadar. Nijeryalı bu ikramı geri çevirir mi? Bir kule gibi yükseldi ve Mert’in uzanamayacağı köşeye bıraktı topu. Arkadaşlarına
Galatasaray ve Ç.Rizespor yenilgilerinden sonra Trabzonspor cephesinde endişe, mutsuzluk, biraz da öfke hakimdi.
Geçen sezon hayal kırıklığı ile bitmiş, bu yıla da kötü başlangıç yapılması camiayı huzursuz etmişti.
Neyse ki Kasımpaşa galibiyeti ve milli maç arası denk geldi. Kadroya takviye yapmak için iyi bir fırsat oldu.
Çünkü Teknik Direktör Nenad Bjelica’nın isteği doğrultusunda alınan vasat oyuncular ile Trabzonspor’un yol alması imkansızdı.
Başkan Ertuğrul Doğan gerçeği gördü ve gidişata el koydu. Mendy, Onuachu ve Pepe transferlerinin, Bjelica’nın ajandasında yer almadığını biliyorum. Hırvat hoca, kendi coğrafyasından futbolcular ile çalışmayı sever. Dolayısıyla taraftarı heyecanlandıran ve Trabzonspor’a katkı sağlayacağı su götürmez gerçek olan son hamleler, tamamen başkanın inisiyatifi ile gerçekleşti. Ve kimsenin “hayır” deme şansı yoktu.
Geç olmadan müdahale