Filenin Sultanları; ulusça gururumuz, övünç kaynağımız, Türkiye’nin aydınlık yüzü, Cumhuriyetimizin geleceği, paha biçilmez değerlerimizdir onlar.
Önce milletler kupası, ardından muhteşem Avrupa şampiyonluğu spor tarihimizin en çok konuşulacak başarıları olacak kuşkusuz.
Bu arada kulvar dışına çıkmak istemiyorum ama, söylemeden geçemeyeceğim. Ahmakça polemiklerle gündeme gelip, cehaletin çirkin yüzünü maske yapanlara, kadınlarımızın alın terine dil uzatanlara en güzel yanıtı Ebrar Karakurt vermiş ve noktayı koymuştu: “Boş yapma!” Zaten yediler smacı suratlarına, oturdular yerlerine.
Dünü unutmayalım Ne çok özlemiş, ne kadar hasret kalmışız böyle sevinçlere değil mi? Futbolu kutsamış, diğer spor dallarını ötekileştirmiş bir toplum, nasıl da silkinip attı üzerindeki ölü toprağını. Ekran başında milyonlar, meydanlarda on binlerce insan tek vücut olup birlikte coştu, birlikte gözyaşı döktü. Bu mozaiği 100. yıl döneminde Türkiye Cumhuriyeti kadınları oluşturdu. Lakin
Skordan bağımsız şu tespiti yapmak durumundayım. Trabzonspor Teknik Direktörü Nenad Bjelica herkesi şaşırtmaya devam ediyor. Son basın toplantısında verdiği mesaja takıldım; “Takıma en az üç takviye daha lazım.” Hırvat hocaya soruyorum; “Transfer dönemi ne zaman başladı?” Yanıt, 26 Haziran. Aradan 70 gün geçmiş. Ve Trabzonspor bu süreçte Bjelica’nın isteği doğrultusunda sayısız futbolcu almış. Yeri gelmişken, aralarında üst düzey kimse yok. Bir Hamsik, Nwakaeme veya Cornelius kalitesi bulunamadı. Bjelica’nın paşa gönlü yapılmış sadece.
Son iki maçını kaybeden Trabzonspor farklı on bir ile çıktı Kasımpaşaspor karşısına. Geçen haftaki Rizespor sınavının ikinci yarısında mücadele eden oyuncuları tercih etmişti Bjelica. Şansını bir de böyle denemek istedi belkide. Deplasmanda üç puanı hem de böyle bir skorla cebine koymak küçümsenecek bir sonuç değil elbette. Ancak ev sahibi ekip o kadar kötüydü ki, diken üstündeki Trabzonspor bile böyle bir rakip beklemiyordu eminim. Yoksa
Trabzonspor sezonun üçüncü haftası olmasına rağmen, pek çok konuda rakiplerinden geride kaldı. Yeni transferler takıma katkı sağlayabilmiş değil. Nenad Bjelica’nın oyun planı yok, varsa da biz anlayamadık. Sakatlıklar eksi hanesine yazıldıkça, kadro kurgusunu kestirmek güçleşiyor. Sanki hazırlık dönemi. Nereden baksanız sıkıntılı bir süreç.
Futbol olarak da sonuç olarak da ilk iki haftanın röntgenini çektiğimizde Trabzonspor adına olumlu şöyler söylemek zordu. Dün akşam daha kötüsünü Çaykur Rizespor karşısında gördük.
Hangisinden başlasak? Bjelica sanki bu takımın başına dün gelmiş bir teknik direktör. Kadroya bakıyorum, savunmanın en güvenilir oyuncusu Denswill kulübede, yerine Baniya geçmiş. Abdülkadir Ömür’ü de on birde düşünmemiş Hırvat çalıştırıcı, Bardhi’de ısrar ediyor. Visca sakatlıktan dönmüş ama nereye? Blejica, yılların sağ açığını almış sol kanada koymuş. Boşnak oyuncuyu resmen sabote etmiş, el frenini çekmiş. Onun görev
Trabzonspor’da sular durulacak gibi görünmüyor. Ne acıdır ki, 38 yıl sonra gelen şampiyonluğun keyfini çıkarmak uzun sürmedi. Geçen sezon “son şampiyon” olarak başlayan cümleler, şimdilerde geçmişe duyulan özlemi dile getiren ve hayal kırıklığı içeren söylemlere dönüştü.
Bu kulüpte yönetici de olmak zordur, teknik direktör de. İkisi birden arıza yaparsa, kimse camianın kabaran öfkesi karşısında duramaz. Tıpkı Karadeniz’in hırçın dalgaları gibi.
Söylemek için erken olabilir. Ancak görünen köy kılavuz istemez. Bordo-mavili kulüpte işler iyi gitmiyor. Gideceğe de benzemiyor.
Başkan Ertuğrul Doğan’ın üstlendiği sorumluluk çok ağır. Kaptanı dümeni terk etmiş bir gemi devraldı. Beklentilerden uzaklaşmış bir takım kalmıştı elinde. Kariyerini “Trabzonspor’u şampiyon yapan hoca” unvanı ile taçlandırıp kestirme yolu tercih eden biri ile çalışmak da zordu.
Kazanan takım
Lafı gevelemeyeceğim. Bugün yaşanan sıkıntıların temelinde yanlış politikalar kadar, Trabzonspor ile kimyasının
Trabzonspor adına işlerin yolunda gitmeye başladığı, daha doğrusu oyunda dengenin sağlandığı bölümde Bakasetas’ın yaptığı hatanın izah edilir yanı yok. Galatasaray orta alanda çok adamla baskı kurarken, Yunanlı oyuncu üç kişinin arasına girip fantazi yapmaya çalışınca bedeli ağır oldu. Onun kaptırdığı top önce Kerem’e, onun pasında Icardi’ye gelince pozisyonun adı “gol” oldu.
Bu affedilmez hata çok doğaldır ki Trabzonspor’un kimyası ve moralini bozdu. Rakip zaten kağıt üzerinde favori. Kadro yapısı desen senden en az üç gömlek üstün. Maçın gidişine etkileyecek, kaderini değiştirecek oyuncu avantajına sahip. Bu koşullarda geri dönüş hiç kolay değil. Oysa maçın başında Umut ve Trezeguet ile girdiği iki pozisyon müsabakanın seyrini etkileyecek kadar tehlikeli idi.
Dün gece de gördük, Trabzonspor’un “işte budur” diyebileceğimiz bir oyun planı yok. Ancak sorun bugünün değil. Geçen sezondan taşınan bir olumsuzluk. Blejica’nın bu sıkıntıya hâlâ çözüm
1980’li yılların başında, üniversite sıralarında tanışmıştık. Dersin adı; Türk dili ve Halk Edebiyatı idi. Asık suratlı ve otoriter görünümlü bir hoca çıktı karşımıza.
Üst sınıflardaki arkadaşlara sorduk; “Kim bu adam?” Yanıt: “Sıfırcı Nevzat derler. Çok öğrenci atıldı onun dersinden.”
Böyle başladı Prof. Dr. Nevzat Gözaydın ile 43 yıl süren dostluğumuz. Ben onun tedrisatından geçmiş gazetecilerden biri, o ise ülkenin en değerli akademisyen ve bilim insanlarından oldu.
Seneler geçti, ama diyaloğumuz kesilmedi. Tutkulu bir Milliyet okuyucusu idi. Sağlığı bozulmadan önce her gün bakkala gider mürekkep kokulu gazetesini alır, satır satır irdelerdi. İllaki bir yanlış bulurdu. Sonra üşenmeden okur temsilcisine mektup yazar, kızgınlığını dile getirirdi. Onu en çok üzen, Türkçenin yanlış kullanılması ve yozlaştırılmasıydı.
Milliyet Gazetesi’nin Ayrancı’daki bürosunun dili olsa da konuşsa. Şefim Zeki Çol, çalışma arkadaşlarım Ayşe Yeşin ve Necmi Kepçetutan’da da derin izler bırakmış, bize
Bir takımın lige hazır olup olmadığının kriterlerinden ilki, sezon öncesi dönemi nasıl geçirdiği ve oynadığı maçlardır. Trabzonspor açısından bu süreç parlak geçmedi. Saha sonuçlarının kimseyi tatmin etmediği ortada, futbol da öyle.
İkincisi ise transferler. Teknik direktör Nenad Bjelica’nin talepleri doğrultusunda ciddi paralar harcayarak kadrosuna takviyeler yaptı. Ancak ne hazindir ki, sakatlıklar nedeniyle dün gece sahaya sürdüğü on birde yenilerden sadece iki oyuncu vardı. Dolayısıyla bordo-mavililerin eski oyuncu grubuyla geçen sezona oranla kendini ne kadar geliştirdiği merak konusu idi. Açıkçası olumlu bir fark göremedim, aynı tas aynı hamam.
Evet, başlangıçlar önemlidir. Trabzonspor tüm olumsuzluklara karşın Antalyaspor karşısında kazanmayı bildi. Lakin geçen sezon yaşadığı sıkıntılar devam ediyor. En önemlisi gol yollarındaki etkisizliği. Maalesef bu sorun eldeki oyuncular ile çözülecek gibi değil. Düşünsenize, forvetiniz ilk yarıda bir kere bile topla buluşamadı. Umut’u suçlamıyorum, kim
Prof.Dr. Mehmet Binnet. Türkiye’nin yetiştirdiği önemli bilim insanlarından biri. Uzmanlık alanı Ortopedi ve Travamatoloji. Uzun yıllar FIFA ve UEFA Sağlık kurullarında görev yaptı. Bir dönem A Milli Futbol Takımı doktoru idi. Türkiye spor yaralanmaları Artroskopi ve Diz Cerrahisi Derneği kurucularından. Türkiye Futbol Federasyonu sağlık kurulu onursal üyesi. TMOK azası. Kartvizitindeki unvanlar saymakla bitmez.
Mehmet hocaya Arda Güler’in durumunu sordum. Bir ay öncesine kadar Real Madrid gibi bir dünya devine transferi ile anılıyordu. İspanyol kulübü onu asrın yatırımı olarak görmüş ve rekor bir bonservis bedeliyle kadrosuna katmıştı. Hepimiz genç yıldızı La Liga’da izleyeceğimiz günleri iple çeker olmuştuk.
Lakin futbolda yarını konuşmak erken. Arda yeni takımında resmi maç oynamadan sakatlandı.
Mehmet Binnet’e danıştım; “Bu sakatlık normal mi?"
Belli ki Arda’nın durumu ile yakından ilgileniyordu; “Haberi okuduğumda o anki düşünceyi söyleyeyim. Bu zaman diliminde ‘böyle sakatlık olmaz’ dedim. Sanırım