Son şampiyon Galatasaray transferde de hız kesmeden yoluna devam ediyor. Dursun Özbek ve ekibinin gözünü kırpmadan kadrosuna kattığı yıldızlar sarı-kırmızılı ekibi yeni sezonda da kulvarının en güçlü adaylarından biri yapacak kuşkusuz.
Yılan hikayesine dönen Icardi’de mutlu sona varılmasının faturası bir hayli kabarık olacak. Yansıyan rakamlar doğru ise Galatasaray tarihinin en pahalı transferlerinden biri olarak kayıtlara geçecek. Tabii işin içine sponsorlar da girince kulübün yükü bir anlamda hafiflemiş olacak.
Sadece Icardi mi? Ezeli rakibiyle oynadığı köşe kapmacadan sonra Zaha, Angelinho, Bakambu ve Halil Dervişoğlu gibi yıldızlarla şov yapmaya hazırlanan Galatasaray şu ana kadar kadar Fenerbahçe ile diğer rakiplerine açık ara fark atmış durumda.
Okan Buruk bu anlamda şanslı bir teknik adam. Yönetim geçen sezonun ödülünü fazlasıyla veriyor kendisine. Geçen yılki kadronun üzerine yapılan nokta transferler sarı-kırmızılı taraftara da haklı bir gurur yaşatıyor. Türkiye’de işler böyle, taraftar şov istiyor, istikrar istiyor
Önyargılı değilim. Konuşmak için erken mi? Belki... Lakin yeni atanan Merkez Hakem Kurulu hiç tatmin edici gelmedi bana. Sanki günü kurtarmak için acele ile oluşturulmuş bir ekip. Başkan ve üyelerinin kişiliklerine sözüm yok. Hepsi iyi niyetli ve çalışkan insanlar olabilir.
Ancaaak, dalgalı denizde gemiyi sağ salim limana yanaştırabilecekler mi? Kulüpler, hakemler üzerinden vurmaya başladığı vakit ayakta kalıp direnebilecekler mi? Kurul içinde bir-iki deneyimli isim mevcut. Başkan Ahmet İbanoğlu, liyakate önem veren bir bürokrat. Ancak yıllardır devlette çalışmış olmanın getirdiği dezavantajları da var. Örneğin üstlerinden gelen talimatlara uymak. MHK’de de bu alışkanlığını sürdürürse işi zor.
Federasyon Başkanı Mehmet Büyükekşi geçen sezon hakemler konusunda epey eksi not yazdırdı hanesine. Önce iki maçın VAR kayıtlarını açıklayıp hakemlerini kamuoyu önünde küçük düşürdü, sonra bazı hakemler hakkında bizzat infaz kararı aldığını duyurdu. Hakemin gözünde güven kaybetti.
Bu
Transferin en sıkıntılı takımlarından biri de, vites artırmayan Beşiktaş kuşkusuz. Para mı yok? Var. Futbolcu mu bulamıyor? Elini sallasa ellisi. Peki ya ne?
Başkan Ahmet Nur Çebi ve Teknik Direktör Şenol Güneş, kulübün çıkarlarını korumak için kılı kırk yarıyor. “Çöpe atılacak kontratımız yok” diyor ikisi de...
Örneğin transferi yılan hikayesine dönen Halil Dervişoğlu. Bu tarz bir oyuncu ihtiyaç mıdır? Bence evet. Ama ihtiyaçla bitmiyor. 1 milyon euro ücret istiyor Dervişoğlu. Ne kadar kolay telaffuz ediyoruz değil mi? Oysa karşılığı 28-29 milyon lira.
Beşiktaş bu parayı elbette verebilir. Ancak Başkan Çebi ve Teknik Direktör Güneş’in gözettiği takım içi dengelerin bozulmaması, en azından korunması.
Öyle ya Cenk Tosun, Mert Günok veya Salih Uçan gibi üst düzey isimler bu maaşı almazken, Dervişoğlu’na fazlasını vermek hangi mantık ve vicdana sığardı?
Başkan ve hocanın sadece Dervişoğlu özelinde değil, transferde tüm oyuncularla ilgili tavrı, takdir edilecek cinsten.
Bazılarının ezberi bozulmuş olabilir. Ancak doğru
Arda Güler, Türkiye’nin yurt dışına gönderdiği en değerli futbolcu oldu. Ağabeylerini solladı, geçti. Daha fazlasını yapan çıkar mı, bilinmez.
Onu herkes Fenerbahçeli Arda olarak konuşuyor değil mi? Hikaye burada başlamıyor.
Arda Güler, Fenerbahçe’deki performansı ile Avrupa’nın en iddialı ekiplerinin radarına girse de, onu keşfeden, yetiştiren ve bu seviyeye gelmesinde emeği olan Gençlerbirliği Kulübü’dür.
Ankaralıyım. Altındağ düşük ve orta gelirli ailelerin oturduğu bir ilçedir. Alışveriş, mahalle pazarından yapılır. Domatesin ve biberin iyisi değil, ucuzu tercih edilir. Koleje değil, en yakın devlet okuluna gidilir.
Arda’nın doğup büyüdüğü bu ilçede insanların ulaşmak istedikleri hayalleri vardır. Ayrıcalıklı olmak ve yeni ufuklara yelken açmak için yetenek ve şans gerekir. Tabii bir de bunları değerlendirecek ortam.
Arda, 9 yaşında Türkiye’nin alt yapıya en çok önem veren kulübü Gençlerbirliği’nin kapısından girdi. Efsane başkan, rahmetli İlhan Cavcav’ın tedrisatına yani.
Geçen hafta Fenerbahçe Teknik Direktörü konusunda gündeme pek çok isim gelirken, İsmail Kartal’ın en kuvvetli aday olduğunu yazmıştı gazetem.
Süper ligimiz, yabancı futbolcu ve çalıştırıcılar için sözleşme cenneti. Uzun süreli anlaşmaların bedeli ağır oluyor. Tazminatlar can yıkıyor, FIFA’nın kılıcı başımızda sallanıyor. Kartal ile sezonluk kontrat yapılması bu yüzden tuhaf geldi bana. Başkan belki de kendi görev süresiyle kısıtlı kalmasını istedi.
Ali Koç’un “İsmail Kartal” kararını tek başına almadığını ve yönetim kurulunda görüş birliğine varıldığını biliyorum. Başkanlığı döneminde bir kez “Ziraat Türkiye Kupası” kazanması, camiayı mutlu etmiyor elbette. Bu kez hoca tercihinde sorumluluğu paylaştırmasının anlamı var elbette. Lakin camianın da bunu bilmesi ve anlaması gerek.
Aziz Yıldırım’ın “güven tazele” mesajına verdiği karşılık sert de olsa, Koç’un son kozunu oynadığı aşikar. Aileden gelen “yeter artık yıpranma” baskısı, başkanı stresli bir kulvara sokacak. Yüzüncü
-Futbol Federasyonu’nun özerk yapıya kavuşmasından bu yana, yani yaklaşık 30 yıldır genel kurul toplantısı kaçırmadım.
Perşembe günü Ankara’da yapılan olağan seçimli kongrede Mehmet Büyükekşi 4 yıllığına daha yetki aldı. Hayırlı olsun, işi kolay değil.
Her şey bir yana, ilk kez böylesi bir tuhaflığa tanıklık ettim. Kongrelerde gelenektir; seçim bittikten sonra başkan teşekkür konuşması yapar. Lakin bu kez ne oldu? Oyunu kullanan terk etti salonu... Hatta oteli... Divan Başkanı Murat Sancak görevlilere defalarca çağrı yaptı, “herkes içeri gelsin” diye. Mehmet Büyükekşi de neredeyse 10 dakika bekledi kürsüye çıkmak için.
Sonunda dayanamadı, söz aldı, çok kısa kesti. O anda içeride TFF yetkilileri ve medya mensupları dahil kaç kişi vardı biliyor musunuz?
Toplasanız 50 kişi yoktu. Ayıptır ayıp... Dahası makama saygısızlık. Gelmeyin o zaman kardeşim, bu kadar masrafa, eziyete ne gerek var? Ya da federasyon böyle toplantıları iddialı olduğu dijital ortamda yapsın, herkes de rahat etsin.
İçeride konuşun
Genel
Trabzonspor Başkanı Ertuğrul Doğan’ı açık sözlü olması nedeniyle kutluyorum.
Kulübün içinde olduğu ekonomik durumu, transfer politikalarını ve geçmişte kendisinin de dahil olduğu yanlışları dürüstçe söylemesi, alışık olmadığımız bir tarzdı.
“Sabah akşam borç ödemek için uğraşıyoruz” dedi Doğan. Doğrudur, hataların bedelidir bu tablo. Şampiyonluk uğruna o kadar açıldı, o denli hesapsız davrandı ki eski yönetim, şimdi hesap vakti geldi.
Ertuğrul Doğan’ın bu koşullarda göreve talip olmasının cesaret işi olduğunu söylemiştim. Çünkü kulübün ekonomik olarak hangi noktaya geldiğini en iyi bilenlerden biridir kendisi.
Hafta içinde düzenlediği sohbet toplantısında sözünü ettiği her sıkıntı, Trabzonspor’un bundan sonraki hedefleri ve vizyonuyla ilgili ip uçları içeriyor.
Gerçekleri kabul etmek
Bir; orta vadede öncelik, kulübü borç batağından kurtarıp düzlüğe çıkarmak.
İstanbul bugün tarihi günlerinden birine daha tanıklık edecek. Avrupa’nın, hatta dünyanın gözü Atatürk Olimpiyat stadında, Manchester City ile Inter arasında oynanacak Şampiyonlar ligi finalinde olacak. Ülkemiz açısından son derece önemli bir organizasyon. Türk futbolu adına müthiş prestijli bir final. İstanbul’un tanıtımından hiç söz etmiyorum, çünkü bu kenti bilmeyen, duymayan, görmeyen yok neredeyse. Covid-19 ve pandemi sürecinde iki kez İstanbul’dan alınan UEFA’nın bir numaralı finalinin Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılına denk gelmesi bizim için de ayrı bir gurur kuşkusuz. Hoş bir rastlantı oldu. Bir Türk takımının Şampiyonlar Liginde final oynaması hayali ne zaman gerçek olur bilmiyorum ama, bugün sahada iki Türk oyuncuyu izlemek keyif verecektir hepimize. Bir tarafta İlkay Gündoğan, diğer yanda Hakan Çalhanoğlu olacak. İllaki taraf tutmak gerekiyorsa, gönlüm Hakanlı Inter’den yana olacaktır.
Gölge düşmesin
Kusursuz bir ev sahipliği yapacağımızdan endişem yok. Bundan 18 yıl