Engellilerin emekli olması için herhangi bir yaş şartına tabi olmadıklarını ve ilk kez sigortalı oldukları tarih ve engellilik oranına göre emeklilik şartlarının belirlendiğini daha önce yazdık.
Engelli emekliliğinde kritik tarih 1 Ekim 2008. Bu tarihten önce ilk kez sigortalı olmuş engelliler ile bu tarihten sonra ilk kez sigortalı olmuş engellilerin emeklilik koşulları oldukça farklı.
1 Ekim 2008 öncesi ilk kez sigortalı olan bazı engelliler, 1 Ekim 2008 sonrası ilk kez sigortalı olan engellilere göre çok daha geç emekli oluyorlar. Örneğin 30 Eylül 2008 tarihinde ilk kez sigortalı olan ve yüzde 40 engellilik raporu olan bir engelli, 20 yıl sigortalılık süresi ve 4.400 gün prim ile emekli oluyorken; 1 Ekim 2008 tarihinde ilk kez sigortalı olan ve yüzde 40 engellik raporu olan bir engelli, 18 yıl sigortalılık süresi ve 4.100 prim günüyle emekliliğe hak kazanıyor. Sosyal güvenlik sisteminde, sigortaya erken girmek emeklilik için avantaj sağlar. Ancak ne yazık ki, engelliler için durum değişik.
Engellilerin emekliliği ile ilgili çok önemli bir diğer problem ise, engellilik raporlarının alınmasıyla ilgili. 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu uyarınca çalışma gücünü asgari yüzde
İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası, haziran ayında iki yaşına giriyor. Yasa yürürlükte ama uygulama açısından pek çok sorun yaşanıyor. İş kazaları ve meslek hastalıkları giderek artıyor
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından düzenlenen 7. Uluslararası İş Sağlığı ve Güvenliği Konferansı yarın İstanbul’da başlayacak. Üç gün boyunca iş sağlığı ve güvenliği masaya yatırılacak. 2012’de yürürlüğe giren İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası ülkemiz özelinde değerlendirilecek. Yasası, 30 Haziran 2012’de yürürlüğe girdi. Yasa, “Apartmanlarda iş güvenliği uzmanı mı istihdam edilecek?” diye çok tartışıldı. İşyerlerinin güvenli hale getirilmeye çalışıldığı sonradan anlaşıldı. Yasa yürürlükte ama uygulama açısından pek çok sorun yaşanıyor. Ancak önemli olan ilk adımın atılmasıydı, bu da başarıldı.
İş kazaları artıyor
İşçi Sağlığı ve Güvenliği Meclisi’nin verilerine göre; 2012’de 878, 2013’te 1235 işçi iş kazasında hayatını kaybetti. 2014’ün ilk üç ayında ise 276 işçimizi iş kazalarında kaybettik. İlk üç ayda iş kazaları ve meslek hastaları sonucu hayatını kaybeden 276 işçiden 3’ü 18 yaş altındaki çocuklar.
TÜİK’in, “İş Kazaları ve İşe Bağlı Sağlık Problemleri Araştırması”na göre,
Bugün günlerden 1 Mayıs. Ülkemizde ilk olarak, 1912 yılında İstanbul’da 1 Mayıs kutlaması yapıldı. “İşçi Bayramını kutluyoruz ancak ülkemizde çalışanların örgütlenme mücadelesi son derece zayıf. Taşeronlaşma, sendikalaşamama, işçilik haklarının kısıtlanması gibi birçok sorun var.
Avrupa çok ileri
Ocak 2014 verilerine göre, Türkiye’de 11 milyon 600 bin işçi var. Bunların içinde 1 milyon 96 bini bir sendikaya bağlı. Sendikalaşma oranı da yüzde 9.45. Avrupa Birliği ülkeleri ortalaması yüzde 23, OECD ülkeleri ortalaması ise yüzde 17.
Türkiye’deki sendikalaşma oranının, gerek AB üyesi ülkeler, gerekse OECD ülkeleri ortalaması ile karşılaştırıldığında oldukça düşük olduğu görülüyor. Sadece Fransa’da sendikalaşma oranı yüzde 8 ile Türkiye’den daha düşük. Ancak hemen ifade edelim, Fransa’da sendikalaşma oranı düşük olmakla beraber, toplu sözleşmelerden yararlananların sayısı oransal olarak ülkemizden daha yüksek.
Türkiye’de işkollarına göre sendikalaşma kuralı var. Buna göre, en yüksek sendikalaşma oranının “tarım, ormancılık” sektöründe olduğu, en düşük sendikalaşma oranının ise “inşaat” işkolunda olduğu görülüyor.
Ne var ki işkollarına göre sendikalaşma oranları
Eğitimin en önemli fonksiyonu kişileri iş sahibi yapmak. Ama eğitimin bu fonksiyonunu yerine getiremediğini görüyoruz. TÜİK’e göre, meslek lisesi mezunu her 100 kişiden 10’u, üniversite mezunu her 100 kişiden 9’u işsiz. Üniversite eğitimiyle işe girme arasında pozitif bir ilişki yok. Üniversite, gençlere farklı meziyetler ve hayat görüşü de katmakta. Ne var ki, gençler bunun karşılığını işgücü piyasasında alamıyor ve kolay iş bulamıyor.
Dünyada da böyle
Bu sadece Türkiye’ye özgü bir durum değil. Bütün dünyada, eğitimin bireylere kattıkları ile işgücü piyasasının gerektirdiği beceriler arasında farklılıklar meydana gelmeye başladı.
Uluslararası Ekonomi Politikası Enstitüsü’nün verilerine göre, ABD’de uzun dönemli işsizlik, yani 6 ay ve daha fazla süren işsizlik, 2014 yılında 2007 yılına göre artmış. Uzun dönemli işsizlik, eğitim fark etmeksizin herkesi tehdit ediyor.
Talep yetersizliği
Çalışma Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı taşeron işçi taslağında sona geldi. Özel sektör kapsam dışı, konu 661 bin kamu işçisini ilgilendiriyor. Kıdem tazminatı, ücret zammı, izin hakkı ve 3 yıllık sözleşme geliyor
Bugüne kadar çok sayıda taşeron yasa tasarı taslağı hazırlandı. Ancak bir neticeye varılamadı. En son 16 Nisan’da Çalışma Bakanının başkanlığında Başbakanlık Müsteşarı ve ilgili bakanlıkların üst düzey temsilcileri ile yapılan toplantı neticesinde bir sonuca varılmış gibi görünüyor. Çalışma Bakanlığı ve Maliye Bakanlığının birlikte hazırladıkları bir taslak önümüzdeki günlerde Meclis’in yoluna tutacak.
Hazırlanan taslak sadece kamu işyerlerinde çalışan taşeron işçileri açısından önemli düzenlemeler getiriyor. Özel sektör yer almıyor. Önümüzdeki günlerde Meclis’e gidecek bu yeni düzenleme, Kamu İhale Kanunu’nda yapılacak değişiklikleri içeren Torba Yasa’da yer alacak. İlk olarak hatırlatalım kamudaki taşeron işçilerinin kadro taleplerini ele alırsak, yeni düzenlemede buna ilişkin hiçbir hüküm yok. Kamuda bu kapsamda kadro verilmesi mümkün değil.
Kıdem tazminatı fonu
Yeni düzenlemede en dikkat çekici konulardan biri kıdem tazminatı konusu. Düzenleme, taşeron
Soru: 8 senedir yedek parça üreten bir fabrikada çalışıyoruz. Patron yaşlandığı için fabrikayı satacak. Bizim haklarımız bu durumda ne olacak? Bu yıl her yıl almakta olduğumuz maaş zammını da vermediler, ne yapalım?
Hasan Hüseyin Polat
Cevap: İşyerinin devri sonrasında haklarınızdan iki işveren birlikte sorumlu olur. İşyerinin devri bakımından, çalışanları ilgilendiren kritik nokta, işyerinin yeni işverene çalışanlarıyla birlikte devir olup olmayacağıdır. Eğer işveren fabrikayı çalışanlarıyla birlikte yeni işverene devredecekse, bu durumda çalışanların hakları yeni işverene geçer. Çalışanların kıdemle ilgili haklarının ödenmesinden yeni işveren eski işverenle birlikte sorumlu olacaktır.
Fabrikanın devriyle beraber, yeni işveren geçmiş çalışan haklarını ödemez ise çalışanlar haklarını eski işverenden alma hakkına sahip olacak. İşyerinde her yıl düzenli zam uygulaması varsa, ayrıca iş sözleşmesinde yazmasına gerek kalmadan işveren bu ücret artışlarını devam ettirmeli. Çünkü bu uygulama artık işyeri koşulu haline gelmiştir. Ne var ki bu uygulama düzenli yapılmıyorsa işverenin ücretlere zam yapması zorunlu değildir.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (OECD) 8 Mayıs’ta yayınlayacağı ‘Ücretlerin Vergilendirilmesi - (Taxing Wages)’ Raporu’ndan ilk veriler elimize ulaştı.
Raporda Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 34 ülke için istihdam üzerindeki yükler, ücretlilerden alınan gelir vergisi ile sosyal sigorta primi katkı payları (işçi ve işveren hisseleri) ele alınıyor. Bu göstergeler, iş arayanların istihdam kararlarını ve seçeneklerini, diğer yandan firmaların işe alım kararlarını, yani kaç kişiyi istihdam edeceklerini etkiliyor.
Türkiye’de yıllardır yüksek işçilik maliyetleri nedeniyle işverenlerin yeterince istihdam yaratamadıkları ya da kayıtdışı istihdama yöneldikleri tartışılır. Yani istihdam yaratamama sorununun arkasında işçi çalıştırmanın çok maliyetli olması olduğu söylenir.
Vergi takozu sorunu
OECD Raporu’nda ücretlerden kesilen vergi ve prim yükleri, başka bir ifadeyle “vergi takozu” (tax wedge) toplam işgücü maliyetinin yüzdesi olarak hesaplanıyor. Vergi ve benzeri yükümlülüklerin işverene getirdiği mali yükler olan vergi takozunun yüksek olması durumunda, kayıtdışı istihdam artıyor. Yani kanuni yollardan işçi çalıştırmak maliyetli olunca, işverenler kayıtdışı
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) geçen hafta daha önce genelge, tebliğ ve genel yazılarla düzenlediği konuları, daha üst hukuki metin olan yönetmelikle düzenlemeye başladı. Böyle olunca da, sağlıktaki bazı eski uygulamalar değişti. Başlıca değişiklikler şöyle:
- Yönetmeliğe göre, genel sağlık sigortası kapsamında olan Türk vatandaşlarından Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) bulunduğu sıradan SGK ile sözleşmeli özel hastanelerden sağlık hizmeti alanlara yönelik ödemeler SGK tarafından yapılabilecek.
SGK’nın sözleşmeli hastaneye yapacağı ödemenin üst limiti ise yurt içi sözleşmeli hastanelere yapılan ödemenin üst limiti olacak. Türk vatandaşlarının KKTC’de sağlık hizmeti alması kolaylaştı. KKTC’de sadece Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi SGK kapsamında hasta kabul ediyordu. Yönetmelikte getirilen düzenleme ile Türk vatandaşları sağlık hizmetlerini SGK ile anlaşmalı hastaneler vasıtasıyla KKTC’de de alabilecek.
Tüp bebek denemesi 2’de kaldı
- SGK, yönetmelikle ileride düzenleyebileceği sağlık kartı uygulamasının da önünü açtı. Özel hastanelerde sigortalıların avuç içi veya parmak izini okuma ile hizmet almasını sağlayan uygulamanın diğer hastanelerde de