Yıl sonlarında memurların emeklilikle ilgili hesaplamalarında kullanılan göstergelerde değişiklik olduğu için yeni yılla birlikte emekli olacak memurların emekli aylıkları ve ikramiyeleri değişir.
Bu nedenle memurların emekliliklerinde bazı tarihlere dikkat etmek gerekir. Biz de bugün bu farklılığın nedeni ile birlikte yeni yılda emekli olacak memurların emekli ikramiyelerini ve aylıklarını değerlendireceğiz. Yeni yılda emekli olacak memurların emekli aylıkları ve ikramiyeleri yandaki geniş tablomuzdaki gibi değişecek.
Memur için emeklilikte kritik tarih 16 Aralık
Tabloda belirtilen emekli aylıklarından ve ikramiyelerinden yararlanmak için memurların 16 Aralık 2014 ve sonrasında dilekçe vermeleri yeterlidir. Çünkü memurlar için aybaşı 1987 yılından sonra ayın 15’i olarak değiştirilmiştir. Bu nedenle 16 Aralık ve sonraki günlerde verilecek emeklilik dilekçesiyle, ayrıldıkları ayın bütünü fiili hizmet süresi sayılacaktır.
Maaşlarını her ayın 15’inde alan devlet memurları için aynı tarihte emeklilik kesintisi söz konusu olacak, 16 Aralık ve sonraki günlerde emeklilik dilekçesi veren memurlar, yeni yılda sağlanan haklardan yani 14 Ocak tarihine kadar yürürlüğe giren
Küresel ekonomik krizinin etkileri sürüyor. İşgücü piyasası, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, büyümedeki yavaşlamaya bağlı olarak zor günler yaşıyor. İşsizlerin ulaştığı sayı bir yana, işini kaybetmek istemeyen çalışanların yüklendiği görev ve sorumluluklar daha da artıyor. Bu yüzden, “R Kuşağı”nı tanımlayabilecek tek bir unsur var, o da işsizlik baskısı.
“R kuşağı” tanımlamasını ilk kez, dünyanın en büyük insan kaynakları firmalarından biri olan Randstad kullanmış. “R Kuşağı” (Generation R), ismini İngilizce’de “durgunluk” anlamına gelen “recession” kelimesinin baş harfinden alıyor. Bu yeni kuşak, kriz döneminde yaşanan işten çıkarmalar nedeniyle sorumlulukları artan, kariyer anlamında daha hızlı gelişen, performansa dayalı işgücü olarak tanımlanıyor.
Bu kuşağa dahil olmak için “X”, “Y”, “Z” kuşaklarında olduğu gibi doğum tarihi, yaş veya yaşam tarzı gibi unsurların hiçbirinin önemi yok. Firmaların küçülmesi sonrasında hala bir işiniz varsa, işten çıkarmalar sonucunda birkaç kişinin işini bir arada üstlenmek ve bu işleri başarıyla yerine getirmek zorunda kaldıysanız, sizler de R Kuşağı’nın birer parçasısınız demektir.
Daha çok çalışma...
2008 krizinin neden
Her yılın aralık ayında asgari ücretin belirlenmesi için uzun süren toplantılar başlar. Bu yıl ilk toplantı 2 Aralık’ta yapıldı ve taraflar uzlaşamayarak ikinci toplantıyı beklemeye geçti. İlk toplantıda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik engelliler için önemli bir müjdeyi paylaştı. Çelik, 50 ve daha fazla çalışanı olan işyerlerinin kanuni bir zorunluluk olarak istihdam etmeleri gereken engellileri istihdam etmemeleri durumunda ödedikleri idari para cezalarının 59 milyon TL’ye ulaştığını ve bu rakamın ilk etapta kendi işini kurmak isteyen engellilere harcanmak üzere ayrı bir fonda tutulduğunu ifade etti. 120 engelliye 36 bin TL idari kredi verileceğini ifade eden Çelik, engellilerin toplumsal entegrasyonunun sağlanması için bu tip projelerin önemini vurguladı.
1.800 TL olur mu?
Ülkemizde asgari ücret konusundaki en büyük tartışma, asgari ücretin miktarıyla ilgili. Bu yıl DİSK asgari ücretin en düşük 1.800 TL olması gerektiğini açıkladı.
Türkiye’den daha düşük asgari ücret belirleyen ülkeler olduğunu görmekle beraber, reel anlamda bunun yanıltıcı olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovakya gibi ülkeler,
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), ‘Ücretler ve Gelir Eşitsizliği’ temalı ‘Küresel Ücret Raporu 2014/15’ü açıkladı. Raporda, küresel ücretlerdeki eğilimler şöyle özetleniyor:
- Küresel ücretlerdeki artışın kaynağı yükselen ve gelişmekte olan ekonomiler. Reel ücretler 2007’den beri yükseliyor olsa da 2012’ye göre 2013’te reel yükseliş yavaşladı.
- Gelişmiş ekonomilerde ise ücretler 2012 ve 2013’te durgun oldu. Hatta Yunanistan, İrlanda, İtalya, Japonya, İspanya ve İngiltere’de 2007’nin altında kaldı. Ücretlerde azalma, durgunluk ve ekonomik krizden kaynaklanıyor. Ücretlerdeki durgunluk deflasyon riskini de artırıyor.
- 1999 - 2013’te, Almanya, Japonya ve ABD’de reel ücretlerdeki artış, işgücü verimliliği artışının gerisinde kaldı. Bu ayrışmanın temel sebebi ise emek geliri payının azalması. Küresel ekonomi ‘düşük büyüme tuzağı’na yeniden yakalanacak olursa, bu durumun ücret - verimlilik ilişkisinde ve ücretlerdeki artış üzerinde benzer etkisi olacak.
- Son yıllarda Türkiye, Meksika ve Çin gibi gelişmekte olan ekonomilerde emek gelirinin payı azalırken; Rusya’da arttı. Ancak reel ücretler çok hızlı arttığında, bu durumun refah üzerindeki etkileri, gelişmekte olan
Part-time çalışma, AB ülkelerinde çok yaygınken Türkiye’de 10 çalışandan sadece biripart-time işlerde istihdam ediliyor. Yurtdışında, daha çok gençler ve kadınların tercih ettiği bu esnek çalışma teşvik ediliyor. Türkiye’de ise kapsamlı düzenleme yok. Ülkemizde part-time çalışmayla ilgili kıdem tazminatı, izin ve genel sağlık sigortası şartlarına bir göz atalım...
Türkiye’de 2 milyon 692 bin kişi kısmi süreli, yani part-time çalışıyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Hanehalkı İşgücü Anketi’nin Ağustos 2014 sonuçlarından çıkan bu rakama göre, toplam istihdam edilenlerin yüzde 11.3’ü yani 10 çalışandan yalnızca 1 tanesi part-time işlerde çalışıyor.
Bu rakamlar doğrultusunda part-time çalışanların ülkemizde toplam çalışanların çok küçük bir bölümünü meydana getirdiğini söylemek mümkün. Bizdekinin aksine gelişmiş ülkelerde part-time çalışanların oranı neredeyse tam süreli çalışanların oranına yakın seviyede.
Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde part-time çalışma çok yaygın. Bazı ülkelerde esnek çalışma biçimleri ve özellikle part-time çalışma bir istihdam politikası olarak tercih ediliyor. Yani part-time çalışma teşvik ediliyor.
Hollanda’da çalışan her 2 kişiden birisi
Kıdem tazminatı iş sözleşmesinin belirli nedenlerle sona ermesi durumunda işçilerin hak kazandığı bir tazminat türüdür. İşçilerin, bu tazminata hak kazanabilmeleri için belirli koşullar dahilinde işyerinden ayrılmaları gerekir.
Muvazzaf askerlik nedeniyle işinden ayrılmak zorunda kalan işçilerin kıdem tazminatı alma hakları var. Aynı işverene bağlı olarak en az 1 yıl çalışmışan işçi askere giderken kıdem tazminatını alabilir. Fakat buradaki koşul muvazzaf askerlik hali ile işyerinden ayrılmaktır.
Manevra veya herhangi bir diğer sebeple silah altına alınanlar bu haktan yararlanamaz. Bedelli askerlik şeklinde askerlik görevini yerine getiren kişiler de işlerinden ayrılmadıkları için kıdem tazminatına hak kazanamaz.
1 gün bile olsa birliğe gidilmesi gerekir
Bedelli askerlik durumunda, birliğe teslim olmak zorunluluğu olmadığı için işyerinden ayrılma durumu da sözkonusu değildir. Bu nedenle, 1 gün bile askerlik yapılmayacağı için bedelli askerlik yapacak işçiler işyerlerinden ayrılarak kıdem tazminatına hak kazanamaz.
Ancak 2011 yılındaki bedelli askerlik uygulamasında olduğu gibi 21 günlük bir temel eğitim sonrası terhis belgelerinin verilmesi sözkonusu olursa, bu kez
İş sağlığı ve güvenliğine ilişkin Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun açıkladığı paketin detayları netleşiyor. Kanun taslağındaki en önemli düzenlemelerden biri Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’na eklenecek maddeyle, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin maliyetlerin de ihale sözleşmesinde yer alması zorunluluğu. Yani iş sağlığı ve güvenliği maliyetleri ihale rakamına dahil olacak, bu konudaki önlemleri almayıp fiyat kırma dönemi bitecek. Ayrıca işçilere, eşlerinin doğum yapması halinde 3 gün ücretli izin, baretlere sertifika gibi unsurlar da var.
Taslakta, iş güvenliği uzmanlarını rahatlatacak düzenlemeler de var. İş güvenliği uzmanı, işyerinde tespit ettiği eksikliği işverene yazılı bildirecek. Şayet işveren bu eksiklikleri gidermezse, uzman aksaklıkları bu kez doğrudan bakanlığa bildirecek. İşyerinde bildirime konu olan eksiklik yüzünden iş kazası veya meslek hastalığı yaşanırsa, uzmanının bu kazayla ilgili cezai sorumluluğu olmayacak.
Diğer yandan, bildirim dolayısıyla iş güvenliği uzmanının sözleşmesinin feshedilmesi halinde, işverenin, iş güvenliği uzmanına 1 yıllık ücreti kadar tazminat ödemesini öngörülüyor.
Bunun yanında, ölümlü iş kazası yaşanmış işyerlerinde mahkeme
The Economist dergisi ve Lundbeck tarafından Londra’da düzenlenen, Küresel Depresyon Krizi toplantısına katıldım. Politik liderler ve sağlık alanındaki en yetkin kişiler konuşmacıydı. Açılık konuşmasını Birleşmiş Milletler’in bir önceki Genel Sekreteri Kofi Annan yaptı. Annan Vakfı olarak, depresyonun, sağlık kadar ekonomik ve sosyal etkileri olduğunu anlattı. İşin ilginç olanı, Annan gibi, dünyanın her bölgesindeki siyasi sorunlarla mücadele etmiş bir kişinin, yeni mücadele alanının bir sağlık olmasıydı. Kendisine bu radikal değişikliği sorunca çok anlamlı bir cevap verdi:
“Toplumun ruh sağlığı bozuksa her şey bozuktur.”
Toplantıda depresyonun çok önemli ekonomik ve sosyal etkileri olduğunu gördük. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, çalışma yaşamında yer alanların en önemli ruhsal sağlık sorunu depresyon. Avrupa’da 30 milyon, dünyada 350 milyon insan bu hastalıkla mücadele ediyor.
Ekonomik maliyeti
Depresyonun ekonomik maliyeti de yüksek. İskandinav araştırmacılar, 2010 itibariyle depresyonun Avrupa Birliği ülkelerindeki ekonomik maliyetinin 92 milyar euro olduğunu, bunun 54 milyar euro’sunun ise hastalık sebebiyle işten ayrılmalar, erken emeklilik istenmesi gibi