İstanbul’da sele kapılıp kaybolan temizlik işçisinin kızı NTV’de...
Üzgün, ama tevekkülle konuşuyor.
Önce büyük ihmal olduğunu, bir canın bu kadar ucuz olmaması gerektiğini söylüyor. Sonra ekliyor:
“Pis bir suyun altında saatlerce can çekişerek öldü. Kötü bir ölüm şekli... Yaşasa iyi olurdu. Ama nasip değilmiş. Kader... Bir şey diyemiyorum.”
“Devletten bir talebiniz var mı?” diye üsteliyor muhabir:
“Hiçbir şey istemiyoruz” diyor genç kız:
“Yeter ki, cesedi çıkarılsın. Bir tören yapılsın. Cenazesi kalksın.”
Hafta sonu Başbakan Erdoğan Dolmabahçe’de sporculara “Kürt açılımı”nı anlatırken Abdullah Öcalan’ın avukatları da son İmralı görüşmesinin tutanaklarını deşifre ediyorlardı.
Öcalan hükümete şu mesajı vermişti:
“Bu sorunu halletmezseniz üç ay sonra gidersiniz.
Ayağınızın altındaki toprak kayıyor. İşte görüyorsunuz Kılıçdaroğlu geliyor. Başbakan’a diyorum ki ‘Sen çözmezsen Kılıçdaroğlu çözecek’.”
Görüşmede tehditle karışık bir uyarı da vardı:
“Ben 31 Mayıs itibarıyla devreden çıktım. Dikkat edin 1 Haziran’dan itibaren savaş lobisi devreye girebilir.”
* * *
Kim ne derse desin: Mavi Marmara’nın Gazze’ye yelken açması, son yılların en büyük sivil itaatsizlik eylemidir.
Kim sahip çıktı; ne slogan atıldı; bunlar detay...
Gemide tanıdıklarım var; vicdanlarına kefilim.
Eylemleriyle herkesi, hatta on yıllardır İsrail’i şımartmış Washington’u bile karşı tavır almaya zorladılar.
Az şey değildir.
* * *
İlk haftanın sonunda eylemin bilançosuna bakıldığında kazanç hanesine yazacak çok şey var:
PKK geçen pazar ilk kez Deniz Kuvvetleri’ne bağlı bir askeri üsse saldırdı. Nöbetçi askerlere roketatarla ateş ettiler.
6 er şehit oldu.
Bu eylem, İsrail saldırısının gölgesinde kaldı, ama önemliydi.
PKK Türkiye’nin en stratejik limanında, üstelik bir askeri üsse saldırarak güç gösterisi yaptı.
“İstediğim zaman, istediğim yerde eylem yapabilirim” mesajı verdi.
Bir yandan da yıllardır sözü edilen “dağdan limana inme, karadan denize açılma stratejisi”ni somutlaştırdı.
Örgütü yakından bilen bir kaynağımdan, PKK’nın son 30 yıllık yayılma stratejisini adım adım dinledim.
Dünyanın gözü önünde beyaz bayraklı bir sivil yardım konvoyuna silahlı komandolarla baskın yapıp içindeki silahsız insanları öldürürsen dünya ayağa kalkar değil mi?
Muhtemelen Mavi Marmara’dakiler de öyle düşünüyordu. Ama öyle olmadı.
Dünya, olanlardan “üzüntü duydu”, ayıpladı, yarım ağız kınadı.
Batı medyası bunu Türkiye ile İsrail arasındaki gerginliğin kaçınılmaz sonucu olarak yorumladı. Nasıl olur?
İnsanlık nasıl bu kadar vicdansızlaşabilir? İsrail, 10 Amerikalı sivili öldürse tepki bu mu olurdu?
* * *
Oysa yaşanan, Amerika’nın şımarttığı “güç sarhoşu” bir devletin, uluslararası hukuku, insan haklarını, egemenlik yasalarını çiğneyen aleni bir terör saldırısı...
Eurovision’da dün geceki oylamanın sonucu ne olursa olsun Manga’nın kazandığı kesin... Çünkü bu Ankaralı genç grup, başarısının tesadüfi olmadığını ve lokal kalmayacağını gösterdi.
Önlerinde uzun ve parlak bir yol var; ama bugüne kadarki çizgileri bile bir başarı öyküsü olarak anlatılmaya değer...
* * *
Ankaralılar bilir:
Başkent’ten sıkı rockçılar yetişir.
Şehrin Limon, Manhattan, Gölge, If gibi barlarından nice yetenek çıkmıştır.
Manga onlardan biri...
Yeni dul kalmış bir yaşlı kadın, hastanede hayat yoldaşının başucunda geçirdiği günleri anlattı geçenlerde...
Ölümü bekleyen kanser hastaları koğuşu...
Umut kesilmiş vakalar için bir nevi bekleme odası...
Ecele hazırlık kapısı...
Sırat köprüsü...
Orada hep sakin ve anlayışlıymış doktorlar...
İlk muayeneden sonra “Hastanızın durumunu biliyorsunuz değil mi” diye söze girerlermiş hep...
1991’de TRT için “Demirkırat” belgeselini hazırlarken hem Türkiye’de hem yurtdışında pek çok arşivi taramıştık. Ama bugün bu sayfada gördüğünüz fotoğraflara ulaşamamıştık.
Amerikan Life dergisinin arşivi yeni açıldı ve içinden gerçekten hazine değerinde fotoğraflar çıktı.
Life’ın foto muhabiri James Burke, askeri müdahaleden hemen sonra Ankara’ya gelmiş ve 1-2 Haziran günlerinde bu fotoğrafları çekmişti.
Hareketin başına getirilen Org. Cemal Gürsel’in makam odasına girmiş, onu Kurucu Meclis için davet edilen profesörlerle toplantıdayken, makamında yemek yerken, arka taraftaki dinlenme odasında yatağının başucundayken ve penceresinden kapı önünde bekleyen yurttaşları selamlarken görüntülemişti.
Gürsel’i beklerken, Başbakanlık koridorlarında tarihe kaydolacak görüntüler kaydetmiş; ihtilalin Albay Alpaslan Türkeş başta olmak üzere, genç subaylardan oluşan önder kadrosunu, elde silah makam nöbeti tutan silahlı askerlerin korumasında fotoğraflamıştı. Sonra İsmet İnönü’yü ziyaret etmiş, Paşa’yı da Mebusevleri’ndeki evinin önünde bekleyen vatandaşlara el öptürürken çekmişti.
Bayram yeri gibi