“Oğlumuz okulda iyi bir eğitim alsın diye yıllardır verdiğimiz mücadeleden vazgeçiyoruz. Gerekli eğitimi evde kendimiz vermek için var gücümüzle çalışacağız” Bu açıklamayı Twitter’da yaparak oğulları Ozan Barış’ın zorunlu eğitimden muaf tutulması taleplerini duyurdu Sedef Erken ve Ogün Sanlısoy.
Ve bir anda gözlerimizi açtılar, sadece bizim değil karar mercilerinin de...
Çünkü otizmli çocuklar için ne kadar büyük bir mücadele verdiklerine hepimiz şahit olduk.
Ozan Barış’ı kabul edecek okul bulamadıkları için önce hukuk savaşı vermek zorunda kaldılar.
Onlar sayesinde otizmli çocukların karşılaştıkları sorunları, eğitim sistemimizdeki açıkları öğrendik.
Otizm Gönüllüleri Derneği Kurucusu, avukat Sedef Erken’in AİHM’ye kadar giden hukuk mücadelesi sonucunda oğlu okula yazıldı.
Ozan Barış, 2017 yılında mezun oldu.
Ancak lisede daha büyük bir mücadele başladı, çünkü öğretmenler yeterince bilgili ve daha da kötüsü, ilgili değildi.
Bugün tasarım dünyası için önemli bir haftanın, Design Week Turkey’nin son günü. Hedef, Türkiye’de tasarım kültürünü geliştirmek ve Türkiye’deki tasarımcıları yurtdışında da tanıtmak. Peki ama nasıl?
Türkiye’de ne yazık ki tasarım işin kreması gibi, yaptık bitti iş, hadi üstüne biraz da krema ekleyelim deniliyor” demişti tasarımlarını çok beğendiğim Erdem Akan, birkaç yıl önce konuştuğumuzda.
Türkiye’nin en iyi tasarımcılarından birinin bunu söylemesi üzücüydü, ama asıl daha da üzücü olan daha sonra İstanbul Tasarım Bienali sırasında izleyicilerin “Türkiye’de bu kadar tasarımcı var mı?” konuşmalarıydı.
Cevaplar nedense hep olumsuzdu. Peki ama neden?
Türk tasarımcılar hem Türkiye’de hem yurt dışında çok önemli projelere imza atarken biz onları ne yazık ki yeterince tanımıyoruz.
İşte tam da bu yüzden TC Ticaret Bakanlığı desteğiyle Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin düzenlediği ve bugün sona erecek olan Design Week Turkey çok önemli. Hedef, Türkiye’de tasarım kültürünü geliştirmek ve Türkiye’deki tasarımcıları dünyaya tanıtmak. İstanbul’un UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı’na ‘Tasarım Şehri’ olarak katılması da bu yolda önemli bir adım.
Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşen etkinliklerin bu yılk
"Burası popülarite yarış alanı değil, anlamlı konuşmaların geçtiği bir yer olmalı” diyerek, takipçi sayısını göstermeme gibi bir değişiklik önerdi Twitter CEO’su Jack Dorsey.
Oysa hepimiz biliyoruz, sosyal medyada her gün takipçi sayısını artırmak için uğraşanlar var.
Bazen tribünlere oynayarak takipçi sayısı artıranlar oluyor, çoğu zaman ise algoritmayı çözenlerden yardım alarak...
Oysa 5 yıl önce daha çok takip edilen daha çok kişiyi etkiliyor tezini çürüten bir kitap yayımlanmıştı, Silikon Vadisi’nin en çok aranan isimlerinden Paul Adams’ın yazdığı “Grouped”.
Küçük arkadaş gruplarının sosyal ağda etkilemek için ne kadar önemli bir anahtar olduğunu anlatıyordu.
Paul Adams şimdiye kadar pazarlamada uygulanan her yöntemi çürütüyordu.
Kişilerin sadece kendi arkadaşlarından ve arkadaşlarının arkadaşlarından etkilendiklerini savunuyordu.
Buna örnek olarak da Facebook araştırmasını ortaya koyuyordu.
Yarın İstanbul’da tasarım dünyası için çok önemli bir etkinlik başlıyor, Design Week Turkey.
TC Ticaret Bakanlığı ve Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin Türkiye’de tasarım kültürünün gelişmesi ve Türkiye’deki tasarımcıları dünyaya tanıtmak amacıyla düzenlediği etkinliklerin bu yılki teması ‘Tasarım Ekosistemi’.
Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşecek Design Week Turkey ile eş zamanlı görülmesi gereken bir de sergi var Beyoğlu’nda.
Venedik’ten sonra İstanbul’da
İstanbul merkezli True Treu tasarım kolektifinin “Synesthesia” sergisi.
Benan Kapucu küratörlüğünde “Beklenmedik Duyumlar ve Göç Hikâyeleri” alt başlıklı sergi, daha önce Venedik Bienali’yle eş zamanlı GAA Vakfı tarafından düzenlenen Venice Design 2017’de Türkiye’yi temsil etmişti.
Peki, ama True Treu tasarım kolektifinde hangi isimler var?
Ali Bakova, Argun Dağçınar, Aykut Erol, Can Yalman, Demirden Design, İzlem Akman, Neslihan Işık, Serhan Gürkan ve Yiğit Yazıcı.
Orada uzaklarda bir şeyler oluyor.
Şehrin merkezinde, her şeyin ayağımıza gelmesini bekler hale geldik.
Trafikle birlikte biz de giderek daha üşengeç oluyor ve tembelleşiyoruz.
Oysa biliyoruz, TÜYAP’ta kitap ve sanat fuarı başladı.
Evet, şehrin merkezinden Beylikdüzü’ne TÜYAP’a gitmek çok uzun zaman alıyor.
Ama yine de üşenmemek, ertelememek ve bir an önce fuarları gezmek lazım.
Sadece fuar boyu kitaplar daha düşük fiyatlara satıldığı için değil.
Malum, Türkiye İstatistik Kurumu’nun araştırmasına göre, günde 6 saat televizyon izleyen, 3 saat internete giren Türk insanı, kitap okumaya sadece 1 dakika ayırıyor. Sadece bu bile kitap fuarlarını neden önemsememiz konusunda bir fikir veriyor. Peki ama neden TÜYAP’a gitmeliyiz?
En çok merak ettiğim yeri, İstanbul Havalimanı’nı sizin için gezdim. İşte en çok dikkatimi çekenler.
Son zamanlarda en çok merak ettiğim yer ne bir restoran, ne de bir gece kulübü. En çok gezmek istediğim yer ne bir semt, ne de bir şehir. Günlerdir isteyip de ancak bugüne kısmet olan yer: İstanbul Havalimanı. Öncelikle yol gözünüzü korkutmasın, ben Bağcılar’daki Milliyet binasından 25 dakikada ulaştım, daha sonra da dönüşte Nişantaşı’na ulaşmam 1 saat sürdü.
Yollar, D20 yeni karayolu bağlantısı, pek ferah, öyle trafik sıkışacak gibi değil. Üstelik metro tamamlanınca çok daha kolay olacak ulaşım, şehrin merkezine 26 dakikada gidilecek.
Esas gözünüzü korkutacak şey, dev havalimanı içinde atacağınız adımlar. Yanlış terminalde arabadan inerseniz günü minimum 25 bin adımla tamamlayacağınızdan emin olun.
Terminaller arası 2 km diyorlar, ama orayı da göreyim burayı da göreyim, duty free nasıl olmuş, loungelar, oteller nasıl olacak diye köşe bucak teftiş etme merakınız ve enerjiniz varsa o zaman Osman Müftüoğlu’nun 10 bin adımının üstüne çıkacağınız kesin.
İç hatlar kapısından giriyorum, iç hatlar ile dış hatların buluşma noktasında dev İstanbul yazısının önünde soluklanıyorum.
Yanımda İGA
80. ölüm yıl dönümünde Atatürk’ü sevgi, saygı ve özlemle anıyoruz.
Türkiye’nin bütün büyük şirketleri, iş adamları, sanatçıları ve devlet büyükleriyle hep birlikte...
Sadece biz değil, bütün dünya...
10 Kasım’da Atatürk’ü anmak için hazırlanan duygusal reklam filmlerinin sayısı her yıl daha da artıyor.
Geçen yıl beni en çok etkileyen, bir boya firmasının çağdaş sanatçı Ardan Özmenoğlu ile yaptığı ‘ilelebet’ mesajlı filmiydi.
Ardan Özmenoğlu post-itlerden bir Atatürk portresi yaptı, portreyi hazırlarken Atatürk’ün öğrettiklerini de tek tek yazdı.
Filmin sonunda ise vurucu bir cümle vardı: “Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir.”
Bu yıl ise sosyal medyada en çok paylaşılan bir giyim firmasının önümüzü ilikleyerek saygıyla anıyoruz mesajı oldu.
Maçka Parkı’nın önünden geçerken donup kalıyorum.
Parkın girişinde pembe bir neon var, dev bir İngilizce yazı: “Love is what you are looking for.”
“Evrenden bir işaret mi bu?” deseniz, hayır değil.
Olsa olsa belediyeden bir işaret.
Çağdaş sanat çevrelerinde ise konuşulan yabancı bir sanatçının işi olması ve neden Türkiye’de son derece başarılı sanatçılar varken yabancı bir sanatçının şehrin göbeğindeki parkımızın girişini İngilizce bir mesajla süslediği.
Ardan Özmenoğlu gibi harika neon işler yapan bir sanatçımız var, madem Maçka Parkı’nın girişine bir neon eser aranıyordu, neden buraya Ardan gibi bir sanatçıyla Türkçe bir neon uygun görülmedi?
Yerli ve milli değerlerimize sahip çıkalım derken Maçka Parkı’nda böyle yabancı ve neden oraya konulduğu belli olmayan bir şey görmek şaşırtıyor.