Amsterdam’da World Architecture Festival’ı (Dünya Mimarlık Festivali) izliyorum.
The Architectural Review ve The Architect’s Journal’ın yayıncıları dünyanın dört bir yanından mimarları bir araya getiriyor, Design Council’ın da başkanı olan Paul Finch öncülüğünde.
Bir yandan farklı alanlarda projeler yarışıyor, bir yandan projeleri yarışan mimarlar jüride görev alıyor ve diğer projeleri değerlendiriyor.
Kısaca, müthiş bir networking fırsatı ve dünya çapında oyunu kurallara göre oynamak istiyorsanız bu tür etkinliklere katılmak şart.
‘Şehirlere karşı da sorumluyuz’
Konuşmacılardan biri sir unvanlı David Adjaye, Ganalı bir ailenin Tanzanya’da doğan oğlu, mimarlığa 1994’te Londra’da başlıyor.
Oslo’da Nobel Barış Merkezi, Washington DC’de Smithsonian Institute National Museum of African American History and Culture gibi önemli eserleriyle dikkat çekiyor.
Mısır Çarşısı’ndaki Pandeli, vedalaşmak zorunda kaldığımız, çok sevdiğimiz klasiklerdendi. Atatürk’ün de en sevdiği lokantalar arasında olmasıyla kalbimizde ayrı bir yeri vardı. Pandeli, bu hafta itibarıyla sessizce yeniden açıldı.
Park Şamdan gibi bir İstanbul klasiğinin yerine Adana İl Sınırı’nın gelmesini Beyoğlu’ndaki kebapçıyı sevseniz bile üzülerek karşılıyorsanız, size sevindirici bir haberim var. İstanbul’da bir restoranın başarılı olması kolay değil, bunu hepimiz biliyoruz.
Tom’s Kitchen’dan Jamie’s’e, Hakkasan’dan Cipriani’ye birçok uluslararası restoran markasını harcamış bir şehir İstanbul.
İstanbul’da bir restoranın klasik haline gelmesi dünya şehirlerine göre daha zor. Yine de bunu başaran sayılı restoran var, ama onları da ya ev sahipleri yerlerinden çıkarıyor, ya maymun iştahlı müşteriler eski yerlerden konuşmayı seviyor ama onlara gitmek yerine yenilere rağbet ediyor. Sonuç, birçok sevdiğimiz klasik markayla da vedalaşıyoruz.
Tarihi markayı yeniden kazandırdılar
Mısır Çarşısı’ndaki Pandeli de vedalaşmak zorunda kaldığımız, çok sevdiğimiz klasiklerdendi. Atatürk’ün de en sevdiği lokantalar arasında olmasıyla kalbimizde ayrı bir yeri vardı.
Celal Bayar, Adnan
24 saatlik Viyana seyahatinde en çok etkilendiğim, çok sevdiğim yönetmen Wes Anderson’ın küratörlüğünü üstlendiği ‘Spitzmaus Mummy in a Coffin and other Treasures’ sergisi oluyor.
Büyük Budapeşte Oteli’nin usta yönetmeni, Avusturya’nın en büyük müzesi Kunsthistorisches Museum’daki sergiyi yazar ve kostüm tasarımcısı eşi Juman Malouf ile birlikte hazırlamış.
İkili tam iki yıl boyunca müzenin 4.5 milyon eserinin arasından 450’sini seçmiş. Serginin açılışı bir film galası gibi şaşaalı geçmiş, Tilda Swinton - Jason Schwartzman’dan Jake Paltrow ve Coppola ailesine kadar film endüstrisinin önemli kahramanları açılışa katılmış ve tabii bol bol fotoğraf çekilmiş.
Asıl ilginç olan ise, sanat eleştirmenlerinin sergiyi Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi’yle karşılaştırması.
Peki ama neden?
Hatırlayacaksınız, Büyük Budapeşte Oteli, Avusturyalı yazar Stefan Zweig’ın yazılarından ilham alıyordu.
Abu Dhabi’deki Louvre Müzesi’nde iki adet mozaik var.
Onları görünce bizim Gaziantep’teki Zeugma Mozaik Müzesi’nde, Şanlıurfa Müzesi’nde, Hatay Arkeoloji Müzesi’ndeki eserler geliyor gözlerinizin önüne.
Bizdeki mozaik hazinesi Güneydoğu’da nereye giderseniz gidin her köşede karşınıza çıkıyor.
Zeugma Mozaik Müzesi’ndeki Çingene Kızı mozaiği ise diğerlerinden farklı, Da Vinci’nin Mona Lisa’sı kadar etkili.
Bakışlarındaki hüzün ve yapımında kullanılan teknikler nedeniyle.
Ve tabii hakkında Mona Lisa kadar çok spekülasyon yapılıyor.
- Formula 1 dünyanın her yerinde aynı. Çok büyük bir otomobil ve hız merakınız yoksa herkes birbirini tembihliyor, “Çok yorucu, çok gürültülü, boşuna gitme, TV’de izle” diye. “E o zaman Abu Dhabi’de ne işin var?” diyeceksiniz; benim amacım, Jean Nouvel’in Louvre Müzesi’ni görmekti. Hatta müzenin içindekilerden çok mimarisi ilgimi çekiyor. Evet, Matisse’ler, Picasso’lar, Basquiat’lar, Calder’ler var. Hatta bizi daha çok ilgilendiren bir de Osman Hamdi eseri var. Ayrıca Osmanlı padişahlarının portreleri de var. Zaten müzenin mağazasında Osmanlı padişahlarının portrelerinin olduğu tabaklar da satılıyor, İznik çini tabakların yanında.
- Formula 1’i fanları paddock’ta izlemek istiyor, ama keyifçiler ise Yas Marina’nın en ortasına Amerikan oteli Viceroy’dan boşalan yere kurulan W otelden izlemeyi tercih ediyor.
- Sonrasında ise Cipriani’ye yemeğe geçiliyor. Cipriani’nin üst katında ise, geçen yıl bizim Sonar İstanbul’a da gelen meşhur DJ Black Coffee çalıyor. Bizde iş yapmayan Cipriani ise Abu Dhabi’de para basıyor. Restoran hıncahınç dolu, yarışçılar da takipçiler de burada.
- Formula 1 final gecesi Guns N Roses konseriyle sona eriyor. Benim yaş grubum Guns N Roses’ın bütün şarkılarını
Bugün Formula 1, Jean Nouvel’den Tadao Ando’ya, Frank Gehry’den Norman Foster’a dünyanın en önde gelen mimarları tarafından çölün ortasında projelendirilmiş Abu Dhabi’de gerçekleşecek. İşte Abu Dhabi’de gezilmesi, görülmesi gerekenler…
Tam 10 yıl önce ilk defa gelmiştim Birleşik Arap Emirlikleri’nin başkenti Abu Dhabi’ye ve en turistik şehri Dubai’ye…
Arabayla sadece 1.5 saatlik mesafede olan iki emirlik arasındaki farkı görmek o zaman da şaşırtıcıydı. Dubai, inşaat, turizm ve eğlence üzerine yoğunlaşmış, Abu Dhabi ise kültür-sanat ve tıp alanında yatırımlar yapıyordu. Dünyanın en iyi müzelerini, en iyi sağlık merkezlerini şehre getiriyordu. Ünlü mimarlar olağanüstü projeler hazırladı. Örnek verelim, Jean Nouvel imzalı Louvre Müzesi, Frank Gehry imzalı Guggenheim Müzesi, Zaha Hadid imzalı gösteri merkezi, Norman Foster imzalı Şeyh Said Müzesi ve Tadao Ando imzalı denizcilik müzesi…
Sergi alanı gibi
10 yıl önce bu müzelerin çizimlerini Abu Dhabi’de Emirates Palace’ta Picasso sergisini gezdikten sonra inceleme şansım olmuştu. Şimdi 10 yıl sonra Formula 1’in Abu Dhabi ayağıyla birlikte hem Louvre Müzesi’ni hem de herkesin anlata anlata bitiremediği Şeyh Said Camisi’ni geziyorum. Henüz
İyi ki firmaların telefonumuza, e-mailimize tanıtım mesajları göndermesi yasaklandı.
Kara Cuma indirimi mesajlarını silmekten yorulduk.
Daha da fenası, birçok mağazanın Kara Cuma indirimi öncesinde fiyatları yükseltip, yükselen fiyatlar üzerinden indirim yapıp yine orijinal fiyattan daha pahalıya birçok ürün sattığına da şahit olduk.
Zaten ABD’de Şükran Günü sonrası yapılan bu indirim geleneğinin bize nasıl geldiğini de anlamadık.
Ha Cadılar Bayramı, ha Kara Cuma indirimi.
Pek bir fark yok yabancılıkları konusunda.
En azından Cadılar Bayramı daha eğlenceli, birlikte sosyalleşmeyi getiriyor, tüketime özendirmiyor. Bu yıl Kara Cuma’nın tek kazananı vardı benim gözümde.
“Bugün hiçbir şey almayın diye mağazamızda ve online mağazamızda satışları durdurduk, bu kadar çok tüketmeye devam edemeyiz, bir şey almadan önce iki kere düşünmeliyiz” duyurusunu yapan İngiliz giyim markası Christopher Raeburn.
İtalyan moda devi Dolce & Gabbana, Şanghay’daki defilesini son anda iptal etmek zorunda kaldı.
Peki ama neden?
Reklam kampanyasında Çinli bir modeli bir tabak İtalyan spagettisini çubuklarla yemeğe çalışırken gösterdikleri için.
Çinliler bu kampanyayı kendilerine, kültürlerine saygısızlık olarak algıladı.
Daha sonra Stefano Gabbana’nın Instagram hesabından “Bunun neresi ırkçılık?” açıklaması yapıldı, son satırlarında ise “Asıl ırkçılık köpek yemek değil mi?” gibi daha da fena bir cümle de vardı.
Tabii Çin’deki influencer’lar ve takipçiler bu korkunç açıklamalardan sonra markayı boykot etme çağrısında bulundu.
Bunun üzerine marka açıklama yapmak zorunda kaldı, “Stefano Gabbana’nın Instagram hesabı hack’lenmiştir, yasal işlem başlatıldı, bu açıklamalar bize ait değil” diye.