Hafta sonu cuma akşamı Soho House’da yemekle başladı.
Sonra, herkesin dilindeki, en merak edilen yere, Chicki Boom’a gidildi.
Chicki Boom, Umut Evirgen’in, Emirgan Group’un yeni yeri.
Levent’te, Set Kebap’ın ve La Boucherie’nin yanında küçücük bir kokteyl barı.
Yabancı eski-yeni poplar çalıyor, anılar canlanıyor ve tabii bol bol dans ediliyor.
Gizli Kalsın’ın ilk günleri gibi, müdavim mekânı ve içeride herkes tanıdık biri. Durum böyle olunca, gizli kalan da gizli kalmayan da çok şey oluyor tabii.
TV’den, sinemadan, spordan, medyadan ya da sosyal hayattan tanıdığınız isimler...
Çoğu, La Boucherie ve Gizli Kalsın’ın eski müdavimi zaten.
Yoksa siz hâlâ İstanbul Maratonu’na katılmadınız mı? 11 Kasım’da gerçekleşecek Vodafone 40. İstanbul Maratonu öncesinde hatırlayalım, 42 km koşmadan da maratona katılarak kendinizi harika hissedebilirsiniz. Peki ama nasıl?
Tam bir hafta kaldı, haftaya pazar Vodafone 40. İstanbul Maratonu var. Daha önce Avrasya Maratonu olarak bildiğimiz maratonun 2013’ten beri resmi adı bu. Köprüden koşarak ya da yürüyerek geçip, bol bol selfie yapıp Instagram’da övünerek paylaşabileceğimiz yılın tek günü aynı zamanda. Haklısınız, İstanbulluya her gün maraton. Hayatımız oradan oraya koşturarak ve hatta çoğunda engeller atlayarak ve atlatarak geçiyor. Oysa biz çocukluktan karşıyız koşmaya. “Koşma terlersin” sözüyle büyümedik mi zaten? “Koşu sağlığa zararlı, aman dizler sakatlanabilir” diye avuttuk kendimizi. Oysa bütün dünya koşuyor sokaklarda, parklarda. Çoğumuzun koşacak bir parkı yok. Şanslılar Maçka Parkı ya da Yıldız Parkı’nda koşuyor, daha da bol vakti olanlar Boğaz’da uzun uzun yürüyor. Şeyda Coşkun’lu ya da Şeyda Coşkun’suz. İşte bir tek bizde yürümek için bir koça ihtiyaç duyuluyor. Çünkü tek başımıza yürümekten bile aciziz!
Eminim Şeyda Coşkun’un yürümek dışında da faydası vardır ama kabul
Önceki akşam, Bohemian Rhapsody’nin özel gösterimi öncesinde İKSV Siyah Lale üyeleri Nişantaşı’nda Frankie’de bir araya geldi.
Filmi gösterime girmeden 1 gece önce izlemek ya da Kaya Demirer’in restoranı Frankie’de güzel bir yemek yemek arasında seçim yapmak gerekiyordu.
Tabii ki seçimim Frankie’de kalıp şef Melih Demirel’in nefis yemeklerini tatmak oldu.
Aslında endüstri mühendisi olan şef Melih Demirel, üniversite yıllarında keşfettiği tutkusunun peşinden giderek New York’ta en prestijli mutfak okullarından biri olan Cullinary Institute of America’da eğitim almış.
Daha sonra New York’tan Tokyo’ya birçok şehirde Stone Bars, Gramercy Tavern, Daniel NYC, French Laundry, Noma ve Narisawa gibi ödüllü birçok restoranda çalışmış.
2014’te ise İstanbul’da Türk mutfağının klasik yemek tariflerini sunma amacıyla kendi restoranı Tabla’yı açmış.
Geçen yaz itibarıyla Kaya Demirer ile yolları kesişmiş ve şimdi Frankie İstanbul’da Executive Chef olarak modern tekniklerle geleneklerimizi bir araya getiriyor.
Nisan ayında Mark Zuckerberg’in ABD Senato soruşturmasında 5 saatlik ifadesini soluksuz izledik, film izler gibi.
80 milyar dolarlık Facebook’un kurucusu alıştığımız rahat halinden çok farklıydı.
Cevaplarda sık sık duraksadı, ne kadar rahatsız olduğunu açıkça belli etti.
Yine de bu haliyle bile, kriz yönetimi uzmanları tarafından başarılı bulundu.
Zuckerberg’e soru soran Senato üyelerinin bazıları internetten habersiz aile büyüklerinden farksızdı, belli ki konuyla uzaktan yakından ilgileri yoktu.
Bazıları ise “Dün gece hangi otelde kaldığını bizimle paylaşır mısın, geçen hafta kimlerle mesajlaştığını bizimle paylaşır mısın?” diyerek sıkıştırdı Zuckerberg’i.
“Herkesin önünde bu sorulara cevap vermek istemem” dedi Zuckerberg.
Her geçen gün daha da çok değerini anlıyoruz ve daha da coşkulu kutlamak istiyoruz Cumhuriyet Bayramımızı.
Kutlamaların zaman zaman çeşitli nedenlerden iptal edildiği oluyor.
29 Ekim bile herhangi bir uzun hafta sonu tatili kadar sıradanlaştırılabiliyor bazen istemeden. Son yıllarda 29 Ekim ile ilgili gelen basın bültenlerinin çoğu ne yazık ki Cumhuriyet Bayramı kutlamaları hakkında değil.
Tuhaf ama yakın tarihlere denk gelen Cadılar Bayramı eğlenceleri hakkında.
Cadılar Bayramı’nı gâvur icadı olarak görecek, çocukların giyinip şeker çikolata peşinde koştuğu bir güne gereğinden fazla anlam yükleyecek değilim.
Ama yine de tuhaf geliyor, bizim için bu kadar değerli bir bayramda bize ait olmayan bir eğlencenin peşinde koşulması.
Her ülkenin tek bir bağımsızlık günü var.
En azından yılda bir kez de olsa bunu hatırlamalı ve kutlamalı.
Art Comes First, Andy Warhol’un Fabrika’sının günümüz versiyonunu yarattı. İkili, Çalık Denim ile hazırladığı koleksiyonun müjdesini ise Amsterdam’daki Ever Evolving Talks’ta verdi
Son zamanlarda en beğendiğim uluslararası marka iş birliklerine baktığımda hep karşıma Art Comes First çıkıyor. Art Comes First, Afrika kökenli, biri Londra’da biri Paris’te yaşayan ikili, Shaka Maidoh ve Sam Lambert’in şirketi. Hem kendi erkek giyim markaları var, hem marka danışmanlığı, hem DJ’lik yapıyorlar, hem de etkinlikler düzenliyorlar.
“Modern gezginler için yeni bir gelenek yaratmak hedefimiz” diye tanıtıyorlar kendilerini. Onları sosyal medyada takip ederken Amsterdam’da katılacakları Ever Evolving Talks’u görüyorum, konu başlıklarını da okuyunca gitmeliyim mutlaka diyorum. Ve işte o sırada gözüme çarpıyor, ‘by Çalık Denim’.
Yine Art Comes First’ün Instagram hikayelerinde daha önce Türkiye’de Çalık Denim fabrikasında geçirdikleri günler geliyor aklıma ve doğrusu şaşırıyorum ve seviniyorum bir Türk markasının onları çoktan keşfetmiş olmasına…
Art Comes First’ün hedefi Andy Warhol’un Fabrika’sı gibi farklı disiplinlerden yaratıcı kişileri bir araya getirerek iş birlikleri yapmak ve moda tasarımın
Milenyum kuşağı farklı, onların kalbine giden yol duygusal yapay zekâdan geçiyor.
Güvenlerini kazanmak için kişisel ve samimi ilişki kurmak gerekiyor, resmiyete, otoriteye karşılar.
Her zaman tüketicisi oldukları markaların umurunda olduklarını hissetmek istiyorlar.
Bunun için de etik değerlere çok önem veriyorlar, çevreye karşı duyarlı olan markaları tercih ediyorlar.
Whetston Strategic Foresight’ın kurucusu, gazeteci Thimon de Jong milenyum kuşağının özelliklerini böyle anlatıyor.
London College of Fashion’dan Moda Inovasyon Ajansı başkanı Matthew Drinkwater, giyilebilir teknolojinin geleceği hakkında konuşuyor, zorlama ürünlerin başarılı olamayacağının altını çizerek.
Sardin’in kurucusu Rune Orloff, Zedonk’un kurucusu Marcia Lazar, G Star Raw’un sürdürülebilirlik uzmanı Adriana Galijasevic ve Wrangler’ın sürdürülebilirlik direktörü Roian Atwood markanın vazgeçilmez değeri olarak sürdürülebilirliği tartışıyor.
Bu aşamada konu polyesterin geri dönüşümünün pamuktan daha kolay olduğuna da geliyor.
Türk mutfağı dünyada hak ettiği yeri bulmaya çok yakın.
Tabii bunda yurt dışında açılan iyi Türk restoranlarının payı çok.
Şef Coşkun Uysal’ın Melbourne’de 2.5 yıl önce açtığı restoranı Tulum’un başarısı önce Time Out Melbourne Yeme-İçme Ödülleri’nde tescillenmişti.
Dünyanın önemli metropollerinde açılan yeni restoranlar sayesinde Türk mutfağının kebaptan ibaret olmadığını dünya sonunda keşfetti diye sevinmiştik.
Londra’daki Oklava’dan Los Angeles’taki Kısmet’e hemen hemen her şehirde Türk mutfağını farklı bir yere taşıyan örnekler var.
Bu hafta yeme-içme dünyasında alınan en güzel haber ise Melbourne’den geldi.
“İnanılmaz bir yeme içme kültürü var burada. Her mekân birbirinden iyi ve standart, kalite ve yaratıcılık gerçekten çok üst düzey. Türk mutfağını ve kültürümüzü anlatmak için çok emek vermekteyim” diye başlıyor anlatmaya Coşkun Uysal.
Sonra da müjdeyi veriyor, Tulum, 2018-19 Good Food Guide’a girmeyi başardı.