KADINI AŞAĞILAYAN ZİHNİYETLE SAVAŞMAK

16 Mart 2015

Türkiye’de çoğu ölümle sonuçlanan kadına yönelik şiddet giderek tırmanıyor. Kadın örgütleri başta olmak üzere birçok sivil toplum örgütü ve sendikalar soruna dikkat çekmek için hemen her gün bir bildiri yayımlıyor. Konu meclisin gündeminde ama cinayetler hız kesmiyor, kadınlar hâlâ öldürülüyor...
Hazırlanan raporlar, istatistikler ise; önümüzdeki dönemde daha da vahim bir tabloya işaret etmekte. Örneğin geçen yıldan bu yana 120 bin kadının şiddet gördüğü için polise başvurduğunu biliyor musunuz? 78 bin kadın için ‘geçici koruma tedbir kararı’ alındığını ya da sığınma evlerine yerleştirilen kadınların 30 bini aştığını...
Siyaset kara tablonun farkında
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Özgecan cinayeti davasının bizzat takipçisi olacağını belirtirken önemli bir şey söyledi: “Cahiliye döneminde kız çocuklarını diri diri toprağa gömenle, kadına şiddet uygulayan arasında bizim nazarımızda hiçbir fark yoktur. Bu konuyu bu hassasiyetle, hep birlikte sahiplenmedikçe gerçek bir iyileşme maalesef mümkün olmayacaktır.”
Milliyet kadınların yanında
Tabi bu şiddetten, bu şiddetin bu noktaya gelmesinden hepimiz sorumluyuz... Siyasetçisiyle, basınıyla, yargısıyla... Söz konusu

Yazının Devamı

BASIN SENATOSU YERİNE ETİK KOMİSYONU

9 Mart 2015

Medya değişiyor; sadece haberin yapılışı, söylemin ifade biçimi değişmiyor. Aynı zamanda hem geleneksel gazetecilik hem de sosyal medyada etik kurallar yeniden belirle-niyor. Tam da bu nedenle Türkiye Gazeteciler Cemiyeti kendi bünyesinde yenilemeye gidiyor. Tüzüğünde yer alan basın senatosu kaldırdı. Basın senatosunun işlevini Meslek İlkelerini İzleme Komisyonu yerine getirecek...
Kısaca Medya Etik Komisyonu diyebileceğimiz bu komisyonun en önemli görevi Cemiyetin tüzüğünün bir parçası olan Türkiye Gazetecilik Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ni izlemek ve güncellenmesini sağlamak.
Komisyona gazeteci yazar Altan Öymen başkanlık edecek. Benim de üyesi
olarak yer aldığım komisyonun diğer üyeleri şöyle:
Hürriyet Gazetesi Yayın Danışmanı Doğan Hızlan, Vatan Gazetesi Yazarı Okay Gönensin, Beykent Üniversitesi Öğretim Üyesi Erkan Oyal, TGC Hukuk Danışmanı Gökhan Küçük, Gazeteci-Yazar Ferai Tınç, Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Mehmet Sağnak, Cumhuriyet Gazetesi Vakfı Başkanı Orhan Erinç, Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özden Çankaya, Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Şükran Soner’den oluşuyor.
Türkiye Gazetecilik Hak ve Sorumluluk Bildirgesi

Yazının Devamı

‘Yaşar Kemal gazeteciliği’nin şimdi tam sırası!

2 Mart 2015

Kürt sorununu demokratik yollardan çözmek isteyen bir anlayışla uzlaşma arayan bir siyasi iradenin oluştuğu ve ‘silahlara veda’ çağrısının yapıldığı gün, kalemini ve hatta ömrünü ‘barışa’ adayan Yaşar Kemal’i kaybettik.
Yaşar Kemal sadece büyük bir romancı değildi. Barış isteyen, ifade ve düşünce özgürlüğünü savunan, bir kültürün nasıl yok edildiğini yazan tam da bu nedenlerle yargılanan bir gazeteciydi, aydındı. Milliyet’in arşivini açın bakın. Kürtlerle nasıl barış yapılacağını, Onun bu barış için nasıl bir mücadele verdiğini anlamaya en iyi kaynak diye düşünüyorum.
Dolayısıyla barış görüşmelerinde hâlâ taraflar kendi görüşünü dile getirse de, soruna yaklaşımlarında bir değişiklik olmasa da ilk kez İmralı’nın hükümetle birlikte attığı ‘ortak’ adımı doğru okumayı, doğru sorularla barış gazeteciliğini bir kez daha hatırlatmayı mesleki bir sorumluluk olarak görüyorum.
Barış için sürdürülen müzakereler, kamuoyunun da dikkatle ve ilgiyle izlediği bir konu. Haliyle kamuoyu son otuz yıldır kendi iradesinin dışında sürdürülen kanlı, uzun bir savaşa artık tanıklık etmek istemiyor. Ortak tarihsel bilincimiz de sorunlarımızı barışçıl yollarla çözmeyi zorunlu kılıyor.
Barış

Yazının Devamı

BİR CİNAYET VE BÖLÜNEN MEDYA!

23 Şubat 2015

John Berger “Görme Biçimleri” adlı kitabında der ki; gördüğümüz ‘şey’ aslında bizim seçimimizdir.
Bu seçim sahip olduğumuz düşünce ve inançların etkisiyle ortaya çıkar. Yani o gördüğümüz şey neyse, onu daha başında zaten objektif olarak algılayamadığımızı söyler.
Türkiye’de artık hepimiz için “görünür” hale gelen ama objektif olarak algılayamadı-ğımız şey kadına yönelik şiddet!
Interpress’in araştırmasına göre; yazılı medyada erkek şiddeti haberleri yüzde 22 arttı. 2014’ün ilk dokuz ayında yazılı basında 60 binin üzerinde haber çıktı. Kadın cinayetleri hakkında 5 bin 383, psikolojik şiddet konusunda 4 bin 491, erkek şiddeti konusunda 4 bin 204 haber, cinsel taciz ve cinsel saldırı konusunda 2 bin 544, ekonomik şiddet konusunda ise 2 bin 42 haber yayınlandı.
Görünen bu. Peki, biz bu haberleri doğru veriyor muyuz? Medyanın kadına yönelik şiddetle ilgili haberlere
duyarlı olması konuyu sorun olmaktan çıkartıyor mu?
Aksine, Mersin’in Tarsus ilçesinde Özgecan Aslan’ın öldürülmesi ile ilgili haberler durumumuzun daha da vahim olduğunu gösterdi.

Yazının Devamı

MECLİS KADIN CİNAYETLERİNİ BASINA SORDU

16 Şubat 2015

TBMM’de kadına yönelik şiddetin sebepleri ve gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan komisyonun davetlisiyiz. Gazeteci Oral Çalışlar ve Prof.
Dr. Çiler Dursun ile birlikte. Konu; kadına şiddet olaylarına medyanın yaklaşımı, haberlerde kullanılan dil ve çözüm önerileri, temel sorun alanları, deneyimlerimiz ve bu alanda alınması gereken tedbirler...
Aynı gün Mersin’de tecavüze direndiği için öldürülen Özge-can Arslan’ın cesedi tanımadığı üç erkek tarafından yakılıyordu...
AK Parti İstanbul Milletvekili Alev Dedegil başkanlığında toplanan komisyonun, kadına yönelik şiddetle ilgili ne yapabiliriz, nasıl önleyebiliriz? sorularıyla tezahür eden iyi niyetinden şüphem yok. Sadece bizim değil, birçok sivil toplum örgütünün de, görüşlerine başvurduklarını biliyorum.

Medyanın dilinin etkisi
Ancak sorun şu ki; bazı komisyon üyesi siyasetçilerle biz gazeteciler ve akademisyenler arasında ortak bir dil oluşturu-lamadı. Oysa dil çözüm demektir. Ortak bir dil için öncelikle ortak bir vicdan, bunu yapmak içinde gerçeklerle yüz-leşmemiz gerekiyor. Medyanın kadın şiddetine yönelik haberleri nasıl verdiği ve nasıl vermesi gerektiği konusunu bir tarafa bırakıp, kadın sorununa

Yazının Devamı

ABDİ İPEKÇİ VE GERİDE KALAN SORULAR

9 Şubat 2015

Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fikret Bila’nın “Doğru haber, özgür yorum, demokrasi ve cumhuriyet değerlerine bağlı yürüttüğü gazetecilik anlayışını bizlere miras bırakmıştır” diye tanımladığı Abdi İpekçi’yi her yıl olduğu gibi bu yılda unutmadık...
1 Şubat 1979 tarihinde öldürülen Abdi İpekçi gazeteciliğini 36 yıldır sayısız dizi, makale ve haberlerle gelecek kuşaklara anlatıyoruz. Cinayette adı geçenler, yakalananlar, yargılananlar, defalarca ifade değiştirenler, kaçanlar; onları koruyan saklayan, onlarca insan, kurum ve kuruluşu her defasında okurlarımıza hatırlatıyoruz. İmha edilen gizli ifadeler, kaybolan,
zaman aşımından düşen dosyalarla birlikte..

‘Katilleri unutturmayın’
Buna rağmen geride sayısız soru işareti bırakmış olmalıyız ki; Cem Dayı adlı okurumuz şöyle diyor: “Bizim evimize Abdi İpekçi zamanından beri Milliyet girmektedir. Bugün Türkiye’de onun gazeteciliğinin kalmadığını üzüntüyle görsem de böyle bir gazeteciyi çocuklarımıza yeni nesillere hatırlatmanızı takdirle karşılıyorum. Ancak emin olun biz çocuklarımıza Abdi İpekçi’yi zaten unutturmayız ama siz de bize cinayetin sanıklarını unutturmayın. İpekçi’nin ilk nişanlısını yazmanıza gerek

Yazının Devamı

Medyumluk resmi statü mü kazandı?

2 Şubat 2015

İzmir’in Bayraklı ilçesinde, rüyasında karabasan gördüğü iddiasıyla bir kadın kendisini medyum olarak tanıtan bir kişiye gidiyor. 7 gün boyunca “tedavi amaçlı” tacize uğruyor. Arapça muska da yazan medyum bu gelişmelerden sonra ‘yanına geliyorum‘ diye mesaj atınca bu kez kendisinden şikâyetçi oluyor.
DHA’nın söz konusu haberi Milliyet’te “İçinde ‘cin var’ deyip cinsel tacize kalkmış” başlığıyla yer buldu. Ancak bir davaya konu olmuş söz konusu haberde “resmi medyumluk yapan” ifadeleri okurlarımızın dikkatinden kaçmıyor.
Haberin asli unsuru ne?
Okurumuz Deniz Zeytinoğlu şöyle diyor: “Haberinizde olayı soruşturan Cumhuriyet savcısının sanık hakkında, dini inanç ve duyguların istismarı suretiyle dolandırıcılık ve cinsel saldırı’ suçlarından 19 yıl hapis cezası istemiyle dava açtığını, sanığın tutuklandığını belirtiyorsunuz. Böyle önemli bir bilgiyi öne çıkartmayıp tacizci şahıstan “resmi medyum” diyerek söz etmeniz inanılır gibi değil. Medyumluk ne zamandan beri resmi bir iş oldu? Oldu da gerçekten bizim mi haberimiz yok. Peki medyumluk resmi bir statü kazanmışsa sizce asıl haber bu değil midir?
Okurumuz haklı. Medyum ruhlar alemi ile iletişime geçebildiğini ve ölülerle

Yazının Devamı

KORKMAZ DAVASI ASIL ŞİMDİ BAŞLIYOR!

26 Ocak 2015

Eskişehir’de gezi eylemleri sırasında hem polis hem de eli sopalı saldırganlar tarafından dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın davasında sanıklara verilen düşük cezalar kamuoyunda ciddi tepkilere yol açtı.
Ancak Milliyet muhabiri Kemal Göktaş bu davada son derece önemli bir gazetecilik olayının altına imza attı ve mahkeminin kısa karar gerekçesinin, verilen cezalardan daha da vahim olduğunu ortaya çıkardı.
Göktaş’ın haberine göre; sanık iki polise Korkmaz’ı, “kemik kırığına neden olacak” şekilde dövdüğü için 10 yıl hapis veren mahkeme sivil sanıklara ise ‘Kemik kırığına neden olmadan vurdukları” için 6 yıl 8 ay ceza vermiş!..
Kısa karara göre mahkeme sanıklara alt sınırdan ceza verme gerekçesini, “suçun işleniş biçimi, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen sonucun ağırlığı” olarak açıklıyor.

‘Vahim gerekçeler’
Milliyet haberi “Şaka gibi gerekçeler” başlığıyla manşetine taşıdıysa da bazı okurlarımız ‘şaka gibi’ ifadesinin cinayetteki hukuksuzluğu hafifletttiği, gerekçesiyle tepki gösteriyor. Hukuk öğrencisi Burcu Demirkan şöyle diyor: “Haberinizdeki gerekçeleri okurken dehşet içinde kaldım. Son derece vahim gerekçeler. Ama pardon, bunun nesi şaka?

Yazının Devamı