Şampiyonluk yarışı 37. haftadaki derbi maça kadar çözülemeyeceğini sanıyorum. Ancak... Fenerbahçe; Sivasspor (D) ve Beşiktaş derbisinden 6 puanla çıkamadığı takdirde, Galatasaray puan kaybetmeden kendi evindeki derbiye şampiyonluk düğümünü çözmüş gibi çıkacaktır. Aradaki puan farkı 4 ya da 5 olursa bir yenilgi kredisiyle oynayabilir. Düğüm maçı, derbiden deplasmandaki Konyaspor maçına kalır. O maçı Galatasaray kazanır.
Fenerbahçe “kredisiz” takım... Hiç puan kaybetmeden rakibiyle derbiye çıktığı takdirde Süper Lig tarihinin finali heyecan kasırgasına dönüşür. Ev sahibi yenerse şampiyonluğunu ilan eder. Fenerbahçe kazanırsa bir puan öne geçip bir haftalık gecikmeyle -İstanbulspor önünde- ligi şampiyonlukla kapatır.
Olasılıklar hesabında Galatasaray, rakibine oranla daha kolay maçlara çıkacak. Yine de deplasmandaki Karagümrük ve son Konyaspor maçlarına dikkat edelim. Oralarda ev sahibi takımların kader maçlarına çıkma olasılığı var. İki takımı da
18 Temmuz’da seçimli olağanüstü kongre kararı alan TFF yönetimi, bir çok kulüpten gelen “erkene alma” isteğine karşı soğuk ve uzak davranıyor. Başkan Mehmet Büyükekşi ve yönetimi 14 Haziran Cuma günü başlayıp 14 Temmuz Pazar günü final maçıyla sona erecek Avrupa Futbol Şampiyonası’nda Milli Takım’ın onurunu ve sorumluluğunu sürdürmeyi tercih ediyor. Sportif anlamda saygı gösterilmesi gereken bir duruş… Bazı kulüpler, bu anlamda TFF’yi destekliyor. Ancak “acelesi olanlar” da var. Onlar da yeterli imzayı toplayıp kongrenin Mayıs ayında ya da Haziran’ın ilk haftasında gerçekleşmesini talep ediyorlar. Bu satırlar yazılırken erkenciler henüz 130 imzaya ulaşmadı.
Ama o gün, ama bugün… Eninde sonunda kongre var, seçim yapılacak.Kısa yoldan bir durum değerlendirmesi yapalım.. Kendisiyle konuşmadım ama, olağanüstü kongrenin anahtar adamı bence Başakşehir Başkanı Göksel Gümüşdağ olacak. Mehmet Büyükekşi’nin adını ilk kez söylediğinde çok
Futbolumuzun aklı ve vicdanı olarak en çok saygıyı hak eden, geç anlaşılan, çok sevilen vazgeçilemeyen değeri Şenes Erzik’le konuştum. TFF Onursal Başkanı, UEFA ve FİFA onursal üyesi, içinde bulunduğumuz kaotik ortamdan çok rahatsız… “ Bu işler buralara varmamalıydı” diyor.
Şanlıurfa’da tanık olduğumuz olay onu çok üzmüş… Konuşmak istemiyor.
Peki, 18 Temmuz’daki kongre kararı?
“-Elbette bir federasyon heyeti, başarısında kuşkusuz pay sahibi olduğu Milli Takım’ın Avrupa Şampiyonası finallerinde oynayacağı maçlar sırasında da iş başında olmak, sorumluluğu ve mutluluğu paylaşmak ister. İşler ters giderse hesabını da verebilir. O nedenle 18 Temmuz tarihini seçmelerini bir yere kadar anlayışla karşılarım. Ne var ki, saatler durmuyor, takvim yaprakları değişiyor. Zaman akıp gidiyor. Yeni sezonun kararları ve uygulamaları başlamışken TFF’nin karar verdiği tarih, geç kalan bir tarihtir.”
Peki, kongrenin erkene alınması, 26 Mayıs’a çekilmesi mantıklı mı? Böyle bir imza toplama (yüzde kırk) kampanyasına imza isteseler
Uluslararası davalara da bakarak spor camiasında önemli bir yer edinmiş eski dostuma TFF Hukuk Müşavirliği’nin Trabzonspor-Fenerbahçe maçından sonra çıkan olaylar nedeniyle PFDK’ya “sevk” kararlarını okudum.
Orada sahaya inen taraftar grubuyla “karşı karşıya kalıp” yumruklu, tekmeli, “korner bayraklı” saldırıya uğrayan, daha ilk temastan itibaren Trabzonspor yardımcı antrenörü Egemen Korkmaz ile Fenerbahçeli futbolcular, B. Osayi Samuel, Jayden Oosterwolde, İrfan Can Eğribayat, görevliler Kürşat Çiftlik ve Okan Özkan hakkında 45. maddeden Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’na sevk edilmelerini oldukça “yapay” garip bir yorum olarak gördüm.
Egemen Korkmaz dahil, sahadakiler hiç kimseyle kavga etmediler. Sadece “taraftar baskını ile” karşı karşıya kalıp, vurdulu kırdılı aksiyonları önlemeye çalıştılar. Hepsi de “mağdur” durumdaydı.
Spor hukukunda alanlar keskin çizgilerle ayrılıyor. Tribünler ve yeşil alanlar arasında geçiş kesinlikle kabul görmüyor. Kavgaya
Futbolumuzda akıl dışı olaylar ve sarsıntılar yaşanıyor. O sarsıntılardan en önemlisi, en yıkıcı ve tahrip edici olanı “akıl dışı” kararlar…Hemen her gelişmede akıl, bayrağını havaya kaldırıyor. Haydi buna ofsayt diyelim… Ve bir de inanılmaz ”güven kaybı” var.
Galatasaray-Antalyaspor maçında Tete’nin rakip oyuncu müdahalesiyle yere düştüğü pozisyon için Abdulkadir Bitigen “penaltı” kararı vermiyor. VAR hakemi Özgür Yankaya’nın davetiyle pozisyonu ekranda izliyor ve bu kez “penaltı” diyor. Hugh Dallas’a göre bu “küçük temas” penaltı için yeterli değil. Oyunun devam etmesi gerekiyor. Dallas bir hafta sonraki “zoom” toplantısında “Bu pozisyonun hala penaltı olduğunu düşünüyor musun?” diye soruyor. Hayır, Bitigen o kararın bir hata olduğunu kabul ediyor. VAR hakemi Yankaya da karar anında hangi ruh hali içinde olduğunu bilemediğini anlatarak hatayı kabul ediyor.
Trabzonspor-Fenerbahçe maçında yaşananlar da tüyler ürpertici dehşet
Vincenzo Montella, Milli Takımın oyun modelini açıklarken, “Almanya maçı gibi” diyordu. Macaristan karşısında böyle bir oyun izleyemedik. Tempo düşüktü, ikili mücadeleden, temaslı oyundan uzak duruyordu takım. Değişik, disiplinli ve ciddi bir oyun izliyorduk.
Macarlar da benzer biçimde kendi aralarında pas zincirleri oluşturarak, bizimkilerin baskısını bekleyerek, fırsat kollayarak planlı bir oyun sergiliyordu. Bu planın şefi Liverpoollu “lider” Szobozslai idi... Oyunun kuruluşunda, farklı yönlere akışında, duran toplarda hep o vardı. Penaltıyı gole çevirdi. Serbest vuruşlarda ve kornerde ustaca şansını denedi.
Bizim Çocuklar’ın çok başarılı oynayan bir kaptanı “Hakan Çalhanoğlu” vardı ama bir liderin öncülüğünde oynamadılar. Rollerin akıllıca paylaşıldığı, savunma ve hücumda yardımlaşmanın öne çıktığı bir oyun izledik. En az rakipleri kadar pozisyona girdiler. İsabetli şutlar çektiler. Macarların kazandığı penaltı ve gol için kimseyi eleştirmem. Bir talihsizlik, Enes’in kolunu yakaladı.
Şunu da
Boşuna koşmuşuz statlara, hiç gereği yokken tv ekranları karşısında futbolun sihirini aramışız.
Gönül verdiğimiz renkler… Ki hepsi de masum ve güzeldir.. Kirlenmiş, simsiyah ayıplarla görünmez olmuşlar.
Kazanmak için dürüstçe oynamak yetmez, polemiği, tacizi, iftirayı, korkuyu, kuşkuyu paranoyayı da katacaksınız oyuna. Tarihe geçecek suçlamalar ve aşağılamalarla rakiplerinize 7x24 çamur atacaksınız.
Sizler böyle yaptığınız için beyler… Hemen her şey yapanın yanına kar kaldığı için, futbol ezilmeye ve karalanmaya devam edecek.
Oyunun kahramanları saha içinde değil, saha dışında aranacak.
İyi niyetle, insani dürtü ile tehlike anında, saldırganlık karşısında yanınızdakileri korumak için hamle yaptığınızda kırmızı kart görüp cezalı duruma düşeceksiniz. Uzak diyardan gelip artık bizim de kardeşimiz, evladımız olan futbolcuyu travmaya uğratacaksınız.
Ayıplama, kınama, yanlışa karşı duruş gösterme gibi vicdani refleksler de kalmamış futbol dünyamızda.
Yavaş yavaş kaybolan hedeflerle oluşan dramatik tabloyu bırakıp sahadaki oyuna bakarsak… Beşinci dakikada golü yediklerinde (tıpkı Gaziantep’i izledikleri gibi) Antalyapor’un 7-8 paslık zincirini seyrediyorlar. Sonrasında sağ bek Bünyamin’in geriden gelip Beşiktaş kalesinin önünde kendini göstermesi var. Safuri’nin asistiyle Beşiktaş’ın yemeye alıştığı gollerden birini izliyoruz.
Sonrasında VAR komedisini izliyoruz. Gedson Fernandes’in Bahadır’ı formadan çekip düşürmesi… O çekiş o kadar düşürücü değil ama hakemin takdirine bırakılmış bir pozisyon. Bahadır düşüyor. VAR hakemi Hakan Ceylan protokol dışında Burak Pakkan’ı incelemeye çağırıyor. Harcanan süre 1 dk.43 sn. Karar penaltı. Buksa beyaz noktadan ikinci golü atıyor. Peki soralım şimdi: Beşiktaş-Galatasaray maçında Köhn, Cenk Tosun’u çekerek düşürürken VAR oralı olmuyordu, değil mi? Bu VAR uygulamaları hiç sevmediğim işi yaptırıyor bana. Yazık! İlk yarıda oyunun yüz kızartıcı hali istatistiklerden okunuyor. Topla daha