Bir tuhaf, bir acayip takıma dönüştü Beşiktaş. Fernando Santos’un göreve geldiği günden bu yana daha savunmacı karakter kazandığı öne sürülse de hemen her hafta değişen geri hatlarıyla sıkıntılı maçları sıkça tekrarlamaya başladı.
Selçuk İnan’ın iş başı yaptığı maçta Gaziantep FK elbette ev sahibi olmanın avantajını kullanacaktı. Beşiktaş, kendi büyüklüğünü ve kalitesini İstanbul’da unutmuş göründü. Evet, topa daha çok sahip olan konuk takımdı.. Evet, fırsat bulduğunda (3) şut atmayı da denemişlerdi. Ama geriden pasla çıkarken kaptırdıkları bir topla Gaziantep FK sağ bek Sorescu’nun ayağından golü buluverdi.
Orta alanda haftalardan beri Musrati, Fernandes ve Zaynutdinov güzellemelerini adeta ezberledik. Ama bu ustalar ev sahibi takım yirmili dakikalarda zincirleme pas gösterisi yaparken duruma hiç müdahil olmadı. Topu kazandıklarında da bir iki şık pastan sonra pozisyonu tamamlayamadan geri döndüler.
Tatsız, tuzsuz, derinliği ve rengi olmayan sıkıntılı bir oyun… Beşiktaş lig
Post traumatic stress disorder… Travma sonrası stres bozukluğu. Bilim insanlarının psikolojik sorunlar içinde sıkça karşılaştığı olaylar…
Pazar günü oynanan Beşiktaş-Galatasaray (0-1) derbisinde Halil Umut Meler’in karar ve davranışları dikkatimi çekti. Bir süre önce Ankaragücü Başkanı’nın yumruklu saldırısına uğrayıp tedavi gören, sonrasında dinlenen ve hakemliğe devam kararı alan Halil Umut Meler’in bir derbiyi yönetirken nasıl bir performans ortaya koyduğunu merak ediyordum. Maç oynandı, kararlar, kartlar konuşuldu… Verilmeyen penaltı pozisyonları tartışıldı. VAR ile diyalogları göz önüne alındı.Şunu söylemeliyim: Meler maalesef başarısız bir maç çıkardı.
Sadece benim değil, FİFA kokartlı hakem hocalarının da duyarlılıkla gözlemlediği Halil Umut Meler, yaşadığı olaydan sonra adeta tarz değiştirmişti..
Meler, iki penaltıyı vermedi. Yardımcı hakemi yanına çağırarak konuşması yadırgandı. Eski bir hakemin çok bilinen agresif davranışlarını sergiler gibiydi. Köhn’ün Cenk Tosun’u düşürmesini
Futbolumuzda beklenmeyen kazalar sıkça görülmeye başlandı. Türkiye Kupası’nda Fenerbahçe ve Galatasaray’ın peş peşe kazalarla çeyrek final maçlarından evlerine boynu bükük dönmelerinden sonra dün de Beşiktaş benzer kazalardan payını daha ikinci dakika dolmadan aldı..
Galatasaray’ın kazandığı ilk kornerde kale ağzında oluşan kalabalık, gol için beklenen kaosu yaratmaya yetti. Beşiktaş’ın yeni transferi Al Musrati, telaşlı bir kafa vuruşuyla topu kendi kalesine atıverdi.
Elbette şok yaratan bir sonuç. Ancak Beşiktaş, bu şoku profesyonel bir olgunluk ve sükunetle atlatabilmeliydi. Hayır, yapamadılar. Takımda Rashica dışında hemen hepsi edilgen bir oyun oynadılar. Kendi hamleleri ve kendi oyun anlayışları yerine Galatasaray’ın yarattığı pozisyonlar ve sergilediği oyuna karşı yetersiz tepkilerle ayakta kalmaya çalıştılar. Oyunun başından sonuna kadar arkadaşlarından ayrı bir anlayışla emeğini, hızını ve klasını gösteren oyuncu Rashica oldu. Sağ kanattan en az 5 gol pozisyonu oluşturdu. Ne Semih, ne de Cenk Tosun Rashica’nın kale ağzına attığı sert
Haydi, olaya mitolojiden başlayalım… Köşemize konuk ettiğimiz Adalet Tanrıçası Temis, Tanrılar Tanrısı Zeus’un kızıdır. Sessiz ve dikkatli gözlemlerle insan oğullarının ve Olimpos’taki tanrıların ilişkilerini izler. Sonradan Roma mitolojisinde de yerini alan öyküye göre asıl sorumluluk ve güç alanı “justitia”, “adalet”tir. Temis adaletsizlikler karşısındaki tavrını o kadar kolay açıklamaz. Öfkelenmez, sesini yükseltmez. Ceza ve uygulamalar kız kardeşi Nemesis’in işidir.
İlk çağdan kalan heykellerinde gözleri açıktır Temis’in. Sonradan yapılan resim ve heykellerinde eline terazi (denge ve adalet) verilmiş. Gözleri de (herkese eşit davranmak, yakınlarını bile görmemek üzere) bağlanmıştır. Bir de keskin kılıç vardır (Kesin karar, son söz için)...
Temis, heykellerinde iki farklı görünüşü ile adaleti temsil eder. Terazi vazgeçilmez malzemedir. Göz bağları ise serbest bırakılmıştır. Bazen bağlı, bazen açık. Nasıl gerekiyorsa öyle!
Biliyorum, şu küçük köşede
Süper Lig’de “daraltılmış” bir zirve rekabeti var. Şampiyonluğun favorileri de adayları da iki takım: Galatasaray’la Fenerbahçe… Sıradakilere kapalı bir yarış bu…
İki şampiyonluk favorisini izleyen takım sayısı da iki: Trabzonspor ile Beşiktaş’ın arasına başka takımların gireceğini düşünmüyorum. Böylece üçüncülük-dördüncülük de (Avrupa tahtası) kapalı. Bu statik görüntülü “daraltılmış” rekabet ortamında üçüncülüğü kovalayan Beşiktaş’la son sıradaki İstanbulspor’dan iyi bir maç sunmalarını bekleyebilir miyiz? Hayır bekleyemeyiz. Peki, o zaman seyrettiğimiz neydi? Çok güzel bir maçtı. Özellikle zayıf olarak kabul edilen sonuncu sıra takımının bulunduğu yere isyan edercesine maça kattığı heyecan ve dinamizm alkışa değerdi.
İstanbulspor ne yaptı dün? 3-4-3’le rakibine göre daha kalabalık bir orta alanla topu kazanıp yüklendi.. Sambissa, Loshaj, Jackson ve Ali Yaşar, çabuk ve akıllı ataklarla Al Musrati-Gedson ikilisinden
Beşiktaş JK, önceki gün yayınladığı bir açıklamada 21 yaşındaki profesyonel futbolcusu Emirhan Delibaş’la imzalanmış 31 Mayıs 2025 tarihinde sona erecek sözleşmenin, karşılıklı anlaşmayla feshedildiğini duyurdu.
Anladım ki Beşiktaş gelecekte çok değerli hizmetlerde bulunabilecek bir futbolcusunu “sosyal medya ilahlarına” kurban olarak sunmuş.Anladım ki Beşiktaş gelecekte çok değerli hizmetlerde bulunabilecek bir futbolcusunu “sosyal medya ilahlarına” kurban olarak sunmuş.Hayalleri, ümitleri, enerjisi ve geleceği olan bir genç adama karşı yapılanın haksızlık olduğunu, uygulamanın son derece yanlış olduğunu düşünüyorum.
Emirhan ve ailesi, kulüpten yapılan karşılıklı anlaşmanın gerçeği yansıtmadığını söylemiş… Bu da ayrı bir tartışma konusu ama, koca kulüp bu kadar önemli bir olayı yönetebilmeliydi. Yapamadılar.
Araştırdım, öğrendim… Emirhan’ın takip ettiği/katıldığı flört uygulamasında gençler profillerini, yaklaşımlarını açıklayıp “uygun partner” arıyorlar. Haydi, sıcak ilişkiler diyelim. Emirhan oradaki
Hepsinin başından olmadık maceralar geçti… Bazıları travmalara uğradı. Kimileri de Süper Lig tarihine geçecek çılgın maçları yönetti.En önemli özelliklerini de yazalım: Hepsi de temiz adamdı, tertemiz düdüklerdi.Türk futbol hakemliğinin emektar ustalarından oluşan listeye bakalım: Sabri Çelik, Muhittin Boşat, Murat Ilgaz, Mustafa Çulcu, İbrahim Aksoy, Halis Özkahya, İsmet Arzuman, Cem Papila, Yunus Yıldırım ve Erol Ersoy.Sözün kısası “koç gibi” adamlardı onlar… TFF, işte bu koç gibi adamlara “hakem koçluğu” görevleri verdi. 5 Kasım Pazartesi akşamı Beykoz’da bir otelde buluştular, akşam yenmeği yediler, sıcak sohbetlere daldılar. 6 Kasım sabahı erkenden derslere başladılar. Bir günlük semineri Hugh Dallas yönetti, en ağır konuları Yunan Kyros Vasaras anlattı. Tüm gün boyunca koçluğun önemli özellikleri, çalışma ilkeleri, kuralların yorumlanması, hatalı kararların değerlendirilmesi gibi konularda yepyeni yaklaşımları konuştular, tartıştılar. Günün sonunda her biri
Kayseri’de “kırık dökük” bir maç izledik… Ev sahibi takımın teknik patronu Burak Yılmaz, biliyorsunuz, kalp kırıklığıyla ayrılmıştı Beşiktaş’tan. Günün öteki olayı da Fernando Santos’un yarattığı “hayal kırıklığı” oldu. Portekizli Hoca’dan beklediğimiz dokunuşu yine göremedik. Maça iki yeni, Worrall ve Ernest Muçi ile başlayan, sonradan Al Musrati’yi de oyuna alan Santos, yenileri de eldekileri de taktik bütünlük içinde yeni bir heyecanla oynatamadı. Bu arada kanatlardaki Muleka ve Cenk Tosun, genç santrfor Semih Kılıçsoy da bekleneni veremediler. Bireysel olarak zaman zaman Muçi ve Worrall kalitelerini ortaya koyan ustalıklar sergilediler. Doğal olarak yenilerin ilk maçlarında daha fazlasını vermesi de beklenemezdi. Sonradan Cenk’in yerini alan Libyalı Al Musrati, hücumda siyah-beyazlı takımın yeni gol ümidi oldu (!) ama o da boş attı.Hakkını yemeyelim. Beşiktaş kalecisi Mert Günok, maçın en iyisiydi. Kayserispor’un yüzde yüz gollük pozisyonlarında inanılmaz