Ekonomideki gelişmeler nedeni ile “Eğitim, Yahudiler ve Müslüman Dünyası” adlı yazımın devamını erteliyorum, değerli okurlarım.
Ne yazık ki Amerika’nın 1970’li yıllardan bu yana verdiği yılda ortalama 700 milyar dolar mertebesindeki dış ticaret açıkları ile durmadan büyüyen uluslararası “sıcak para” artık sadece gelişmekte olan ülkeleri değil tüm dünyayı etkiliyor. Dünya döviz alışverişleri “günde” 4 trilyon dolara ulaştı. Halbuki “bir yıllık” mal ve hizmet ticareti sadece 15 trilyon dolar! Dövizin mal ve hizmet alım satımı dışındaki hareketleri dünya piyasalarını sarsıyor.
Bu “sıcak” dövizlerin girdiği ülkelerde döviz ucuzluyor, ihracat zorlaşıyor, ithalat artıyor, iç üretim, ucuz dövizle yapılan ithalatla rekabet edemiyor. Dış ticaret açıkları büyüyor. Buna ekonomide verilen ad “Hollanda Hastalığı”.
Bu dövizlere yön verern dünyanın büyük para kuruluşları bir gün, “Aman bu ülkede dış ticaret açığı çok arttı. Getirdiğimiz partalar ithalat yapmak için kullanılıyor! TL’de faizler iyi, borsaları da manipüle edip kar ediyoruz ama ana paramızı geri alamayacağız!” korkusuyla panikleyebiliyorlar. Paralarını alıp ülkeden kaçmaya başladıklarında ise 2000-2001’de yaşadığımız krizler oluşuyor.
Türkiye’nin tüm krizleri öncesi dış ticaret açıkları aşırı artmıştı. İhracattan sağlanan dövizler ithalat için gerekli olan dövizin yüzde 60’ını karşılayamaz duruma düşmüştü. Sıcak para da korkuya kapılıp ülkeden kaçmıştı.
Türkiye’de ihracatın ithalatı karşılama oranı aynen eski krizlerde olduğu gibi 7-8 aydır yüzde 50’lerde dolaşıyor. Geçen haftanın sonuna doğru bizim döviz ve hisse senedi/tahvil piyasalarında başlayan sarsıntıların geliyor olduğu, S&P değerlendirme kuruluşunun ABD’nin notunu kırıp dünyayı çalkalamasından önce başlamıştı. Ben de nedenleri ile defalarca yazmıştım.
Şimdi önümüzde iki alternatif var:
1. Ya Türkiye’den hızla çıkmaya başlayan yabancı paranın paniği, Merkez Bankası’nın aldığı önlemlerin de etkisi ile durur, hatta giriş tekrar başlar. Ve biz “Gördünüz mü kriz bizi teğet bile geçmedi” diye seviniriz! Türkiye’de biriken sıcak paranın “Marmara fay hattı gibi” ekonomiyi giderek daha büyük boyutta tehdit etmesini görmezlikten geliriz.
2. Ya da sıcak paranın çıkışı devam eder, geçmiş krizlerde olduğu gibi döviz fiyatları yükselir, faizler yükselir, krediler kısılır, talep azalır, üretim azalır, işsizlik artar. Bu durum aslında yeni bir “kriz” anlamına gelir, acı verir; ama aynı zamanda bir de büyük “fırsat” yaratır!
O fırsat, sıcak para ile doğru mücadele etmek amacı ile, AB’nin geçtiğimiz aylarda Euro için yaptığı gibi, TL’yi korumak üzere bir “İstikrar (Stabilizasyon) Fonu” başlatma olanağıdır. Türkiyenin eski krizlerinde ortaya attığım bu fikri, geçtiğimiz 12 Şubat’ta tekrar irdelemiştim. Bu fon’un Türkiye’yi krizlerden koruyacak önemli bir tampon olacağına inanıyorum. Ama böyle bir fonu Piyasalar sıcak parayla dolu olduğu zaman oluşturamazsınız. Çünkü sıcak para panikleyebilir. Ama o para kendiliğinden ülkeyi terk etmişse böyle bir fonu oluşturmanın tam zamanıdır.
Sıcak paranın çıkışı devam ederse, ileride bir yazımda bu “İstikrar Fonu” düşüncemi yeniden açıklayacağım, değerli okurlarım.