‘Orada bir köy var uzakta, gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür…’ şiirindeki sözler, Trabzonlular, Trabzonsporlular ve o köy için söylenmiş sanki…
Beykoz’un şirin köyü İshaklı’dan bahsediyoruz. Yeşilliğinin, şirinliğinin yanı sıra her yer bordo-mavi renklerle donatılmış, evlerden bakkallara, sokak lambalarına varıncaya… O yüzden de köye ‘küçük Trabzon’ diyorlar ya…
Sokak lambaları deyince, gece bordo-maviye dönen lambaların arasından gökyüzünü izlemek hakikaten büyük keyif… Adeta bordo-mavi sis dalgasının içinden geçiyorsunuz…
**
Seneler evvel birkaç aile Tonya’dan kalkıp gelmiş o köye. Geldiklerinde evlerin sayısı bir elin parmak sayısı kadar değilmiş. Ne yol varmış ne araç. İshaklı köyü Beykoz’un dağlarında saklı, ağaçlarla kaplı, Allah kulunun tek başına gelmeye çekindiği, kervanın geçemeyeceği, kısaca çoğu insanın bilmediği, henüz keşfetmediği bir yermiş. Köyün adı da
İlk yarıdaki oyun ikinci yarıda da devam etseydi, İstanbul’un bir ucundan diğer ucundaki Olimpiyat’a koşan binlerce Trabzonsporluyu üzerdi Trabzonspor! Ekran başında olanları da hesaba katarsak yazmaya kelime bulamayız! Öyle o kadar yolu gelen insanı iyi futbol ve golle mutlu etmek gerekirdi.
Yatıp kalkıp dua edelim, ilk yarıda iki takımın oynadığı futbolu, futbolun kitabını yazanlar seyretmedi. İzleyenlerin canı sıkıldı, futbolun kitabını yazanlar mı sıkılmayacaktı! Zira icat ettikleri, adını koydukları oyun bu değildi! Düşünün iki takımın kalecisini pozisyonun içinde görmedik.
Anlayacağınız ilk yarıdaki oyuna futbol demek için bin şahit lazımdı!
Üstelik orası Olimpiyat, Trabzonspor’un defalarca kupa kaldırdığı, Trabzonsporluların uğuruna inandıkları mekan. Turu geçeceklerine de adları gibi inandıkları için maça gelmişler. Doğal olarak böyle bir oyun can sıkar, gol görmemek, doya doya eğlenememek ister istemez üzerdi. Neyse ki bordo-mavililer ikinci yarı kendine geldiler de coştular, coşturdular. Soyunma odasında Abdullah Avcı, oyuncularına ne dediyse artık, bambaşka bir
Hızlı, istekli, arzulu başlayan, sahada ayak bakmadık yer bırakmayan, ön alan baskını çok iyi yapan Y. Samsunspor, Trabzonspor’un kalesine bir kez gelmesine müsaade etmeden 2-0 öne geçmeyi başardı.
Tartışılacak penaltının Trabzonsporlu oyuncuların, ev sahibi takıma ikramıydı desek daha doğru olur; Uğurcan Çakır elleriyle, Umut Güneş ayaklarıyla başrollerdeydi. Pozisyonun başlangıcında ofsaytı bozan oyuncu da Banıya’ydı.
Seyircisinin coşkuyla tempolu oynayan, iyi mücadele eden takımlar karşısında bu tip hataları yaparsanız, başınıza iş alırsınız! Süper lig takımları arasında defansta bu kadar hata yapan başka bir takım yoktur herhalde.
Penaltıyı soracak olursanız,bu karşılaşmada VAR’da görev alanlar yerli idi, yani bizden birileriydi! Bir hafta da hakemleri konuşmayalım. Sorumuz şu; VAR’da yabancı hakem olsaydı o pozisyonu verir miydi?
Banıya ile Fernandes tercihi büyük hataydı. Gerçi Abdullah Avcı, Mendy’i stoper oynatsa bir türlü, oynatmasa başka türlü; bazıları tarafından hep eleştiriliyor. Halbuki Trabzonspor’un galip geldiği karşılaşmalarda Mandy stoper
İlk yarı Gaziantepsporlu oyuncular Trabzonsporlu oyunculara futbol dersi verdi desek abartmış olmayız. Kırmızı-siyahlı takımın attığı iki golden birine şapka çıkarılır, bir topları da direkte patladı.
Dragus’un ayağından çıkan o füze gol olsaydı; sen gel de ayıkla pirincin taşını! Lig 3’üncülüğünün sıkıntıya girmesinin yana sıra, morali o denli bozulacaktı Trabzonsporluların…
Öyle ya birader Beşiktaş kaybederken sen de kaybetmek zorunda mısın? Üstelik Başakşehir dış kulvardan sessiz sedasız gelirken…
Biraz daha açık konuşmak, samimi olmak gerekirse, tanımayanlar, bilmeyenler ilk devreyi izlemiş olsaydı, küme düşme adayı takımın Gaziantepspor değil de Trabzonspor olduğunu düşünmeden, söylemeden edemezdi. Anlayacağınız sahadaki oyuncuların giydiği forma bordo-mavi olmasaydı, Trabzonspor demek için kırk yemin etmek gerekirdi. O derece kötü bir Trabzonspor vardı sahada.
Soyunma odasında Abdullah hocanın ilk yarı gamsız, vurdumduymaz futbolu sergileyen bazı oyuncularına ne dediğini bilemeyiz lakin ikinci yarı sahaya sürülen Trezeguet ile Umut
Derler ya hani, bu kadar da acemilik olmaz; Enis’in rakibe yaptığı, takımını bir kişi eksik bıraktığı andan bahsediyoruz. Arkadaş, arkadaşlarının oynadığı oyunun futbolla uzaktan, yakından alakası olmamasına rağmen takımın 2-1 öndeyken yaptığına bak.
Kayserispor maçında yere göğe sığdıramadığımız, oldu olacak dediğimiz Enis Destan’ın sorumsuzluğuna ister acemilik deyin ister vurdumduymazlık… Sahi böyle bir karşılaşmada yapılacak iş mi bu? Olmadı, yakışmadı Enis Destan… Sen ki Altınordu’da oynarken rakip takım aleyhine haksız verilen penaltıyı hak etmedik diyerek dışarıya atan sporcusun…
Evet, Trabzonspor 3-2 kazandı kazanmasına da, skor 2-1 iken, ikinci yarının hemen başında Uğurcan, doksana giden topu çıkaramamış olsaydı, emin olun o maç bu skorla bitmeyebilirdi. Zira V. Karagümrük beraberliği yakaladıktan sonra moral bulacak, o iştahla Trabzonspor’a saldıracaktı…
Dememiz o ki, genç Enis, yatsın kalksın sahada yalnız bıraktığı takım arkadaşlarına dua etsin!
Enis Destan, takımını bir eksik oynattı tamam da, Trabzonspor’un bilhassa ilk yarı oynadığı futbola ne demeli?
Ancak halı sahalarda amirler ile memurlar arasında gazozuna oynanan maçlarda verilirdi o penaltı. VAR’da İspanyol hakem Pablo Gonzalez Fuertes değil de Çağdaş Altay kafasında bir hakem olsaydı, yanmıştı Trabzonspor! Örnekleri çoktur çünkü…
Trabzonspor Bardhi’nin ayağından attığı, VAR’dan dönen golünde de haklıydı İspanyol hakem. Zira Vişça’nın Cardoso’ya teması vardı.
Dememiz o, Çağdaş Altay kötü bir maç yönetti, verdiği, vermediği kararlar, gösterdiği, göstermediği kartlar…
Bordo-mavililerin sağ tarafı her ne kadar şakır şakır çalışıyorsa, aynı cümleyi sol taraf için söylememiz mümkün değil; tel tel dökülüyor… Anlayacağınız bordo-mavili takım o bölgeden atak yediğinde Trabzonsporlular bildiği duayı okuyorlardır!
Meunıer’i izlemek hakikaten büyük keyif. Alt yapı eğitimlerinde verilen derslerde her sağ bek adayı genç futbolcuya Meunıer’u örnek alması tembih edilmeli. Enis Destan’ın kafasına paraşütle indirdiği top al da at cinsindendi tamam
Karşılaşmayı izlemeyen birine maçın istatistik bilgilerini sunduktan, okuduktan sonra Trabzonspor’un 1-0 kaybettiğini söyleseniz, inandırmanız için kırk yemin etmeniz gerekir! O bir yana, maçı izleyen de gol dakikası 53’e kadar oynanan oyuna bakarak konuk takımın maçı alacağına inanmazdı, Sivassporlu oyuncular hariç.
Topa ne kadar sahip olursanız olun, o topu filelerle buluşturamayınca boşa kürek çekmiş olduğunuz dün gece Trabzon’da bir kez daha görüldü. Futbol böyle bir oyun, atamayana atıyorlar… Şöyle de diyebilirsiniz, topla çok oynayan değil daha çok gol atan kazanıyor.
Doğrusunu söylemek gerekirse, Trabzonspor oyuna hiç de fena başlamamıştı, santraforsuz oynamasına rağmen… Oyunu kendi sahasında kabul eden, topun arkasına geçerek bekleyen, rakibin yapacağı hatayı kollayan EMS Yapı Sivasspor karşısında golü koklayan, arayan Trabzonspor’un sağ beki Meunıer’den başkası değildi, ilk yarı Umut’un uzaklardan bir, iki yoklamasının dışında…
Nıkolıc’in de hakkını teslim edelim, bir, iki pozisyonda iyi yer
Konya’da iyi futbol yoktu ancak mükemmel denilecek kalitede goller izledik, biri Trezeguet’in, diğeri Funtas’ın ayağından… Anlayacağınız Trabzonsporlular Konya’da perdeyi Trezuguet ile açtılar, Funtas ile kapattılar, ilk gole şapka çıkartılır, son gole ceketin düğmeleri kapatılır!
Funtas’ın son bölümde tüm gücüyle vurduğu o şut gol olmasaydı, uzatmalar dahil kalan dakikalar Trabzonsporlular için öyle hiç de kolay geçmeyebilirdi. Zira ev sahibi takım oyuncuları skoru 2-1 yaptıktan sonra neyi var neyi yok sahaya yansıtmışlardı ki… Mesela 82. Dakikada direkte patlayan topları en net göstergesiydi. Hazır yeri gelmişken ilk yarı Trabzonspor’un da bir topu direkte patladı, Bardhi’nin frikiği. O top filelerle kucaklaşmış olsaydı harika gollerin sayısı artmış olacaktı…
Evet futbol yoktu ancak mücadele üst düzeydeydi. İki takım oyuncuları puan ve puanlar için canını dişine taktı…
Trabzonspor’da Mendy ile Meunier’i izlemek hakikaten büyük keyif. Kim bulup alıp getirdiyse helal olsun. Dün