İzmir bir ilklerin kenti.
Herhangi bir alanda bir adım atılacaksa önce onlar atar.
Bazı kentler kimlik oluşturma konusunda sıkıntı çekerken İzmir’in onlarca kimliği var.
Her ne kadar diğer tüm kentlerimiz gibi giderek betonlaşsa da hâlâ yaşanacak kentler sıralamasında ilk sıralarda yer almaya devam ediyor.
Milliyet ve paydaşlarının ev sahipliğinde gerçekleşen Mesleki Eğitim Zirvesi’nde, mesleki eğitimin sorunları, beklentiler ve en önemlisi de yeniden yapılanmasına yönelik ayrıntılar tüm yönleriyle ele alındı.
Liselere kayıt sürecinde yapılacak Mesleki Eğitim Fuarı da bu zirvenin devamı olacak ve mesleki eğitimin önemi yapılan örneklerle öğrencilerin beğenisine sunulacak.
Görünen o ki birbirinin devamı olan bu toplantılar sonrasında mesleki eğitimde İzmir Modeli diyeceğimiz bir sistem ortaya çıkacak ve tüm ülkeye rol model olacak.
Zirve ile ilgili detayları sayfamızda bulabilirsiniz...
Suç makinasına dönüşen bir öğrenci, öte yanda öğrencisi tarafından katledilerek ölümlerin en acısını yaşayan bir öğretmen. Ülkece kahrolduk. Günlerdir onu konuşuyoruz.
Söz konusu cinayet çok yönlü olarak incelenmeli, gereken tüm tedbirler hiç geciktirilmeden alınmalı ve böylesi bir olay bir daha asla gerçekleşmemeli.
Nasılı konusuna psikolojik, sosyolojik ve en önemlisi de pedagojik çerçevede ciddi anlamda kafa yormak zorundayız.
Cezaları artırmak işin kolayı.
Peki yeterince caydırıcı olur mu?
Olsaydı hapishaneler böylesine tıka basa dolu olur muydu?
Benzeri olaylar hatta çok daha vahimleri dünyanın her köşesinde yaşanıyor. Bu yüzden tıpkı terör ve şiddet konusunda olduğu gibi bu konuda da BM çatısı altında ortak akıl ve ortak eylem planı oluşturmak gerekiyor.
Bu konuda, tüm dünyaya rol model olacak adımlar atmak boynumuzun borcu olmalı.
Eğitimde sular durulmuyor.
Ortak değerlerden bahsedebiliriz ama ortak noktalarda buluşamıyoruz.
Mülakattan, müfredattan, kadro sayısından çok daha önemli olan aslında ortak akıl ama bunu gündeme getiren, ciddiye alan yok gibi…
Kim haklı, kim haksız diye kabahatli aramaya devam edersek bu işin içinden çıkamayız. Dayatmayla yol da alamayız.
Hayata geçireceğimiz projelerin sürdürülebilir olmasını istiyorsak, atacağımız her adımda diğer tüm paydaşların da görüşleri alınmalı ve alınan her karar ortak akıl ürünü olmalıdır.
İktidar ne yapıyorsa doğru, muhalefet söylüyorsa yanlış algısı, siyasetin zirvesinde gerçekleşen yumuşamayla geride kalsa da bu tabana da yayılmalı. Yoksa bir süre sonra onu da arar oluruz.
Bu noktaya zor geldik, kolay vazgeçmemeliyiz...
Herkes haklıysa, kim haksız?
Ülke olarak en büyük hayallerimizden biri de dünyanın en iyi üniversiteleri arasına girmekti.
Bu arzumuz, 2023 Vizyonu’nda da özellikle vurgulandı.
Buna rağmen ne YÖK ne de üniversitelerimiz bu konuda arpa boyu yol alabildi. Bırakın ilk 100’ü, 300, 500 bile hayal oldu!
İşte böylesi bir ortamda Yasemin Arık, sadece dünyanın en iyi üniversitesine girmekle kalmadı, ilk 100’e giren çok sayıda üniversiteden de kabul aldı.
Yasemin, bu başarısıyla ülkemizi gururlandırmanın yanı sıra kendisi de İngiltere’de doktora yapan babası Prof. Dr. Sabri Arık’ın en büyük hayalini de hayata geçirdi. Yasemin’i 5 yıl önce liseye kaydettirirken, öğrenci tanıma formunda kendisine “Çocuğunuz için nasıl bir gelecek hayal ediyorsunuz?” sorusu sorulmuş, o da “Oxford Üniversitesi’nde eğitim alması” demişti. Ve o hayal, o öngörü, o mücadele gerçek oldu. Bir baba için daha büyük bir mutluluk ne olabilir ki!..
Kaderini kendi çizdi
İyi öğrenci her koşulda geleceğine kendi
Eğitimde yaşananlar, ülkedeki diğer gündemleri gölgede bıraktı.
Gün geçmiyor ki eğitime yönelik yeni bir konu gündemde ilk sıraya oturmasın.
Mülakat, öğretmen atamaları, proje okullar derken şimdi de müfredatı tartışıyoruz. Günlerdir onunla yatıp onunla kalkıyoruz. Peki hayata geçer mi ve kalıcı olur mu? Bekleyip görmek gerekir... Yarın da atanacak öğretmen sayısı ve branş dağılımı açıklanacakmış. O da eminiz ki müfredatı gölgede bırakacaktır.
Siyasetteki yumuşama
Erdoğan ve Özel arasında gerçekleşen zirve, görünen o ki dalga dalga alt kademelere yansıyor.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, atanamayan öğretmenlerle birlikte Bakanlığa yürüyen CHP milletvekilleri için “Haberim olsaydı Ankara’da kalır, sorunlarını dinler çay ikram ederdim” demiş.
Fazlasıyla yoruma açık bir davet. Öğrenciler ve öğretmenlere olduğu gibi milletvekillerinin neyi, ne zaman, nerede, nasıl yapacaklarına ve ne söyleyeceklerine karışmamak daha sağlıklı olacaktır.
“Didişerek, dayatarak, görmezden gelerek ya da kabahatli arayarak s
Yeni bir müfredattan daha çok yeni bir sisteme ve yeni bir yapılanmaya ihtiyaç vardı. MEB bunu göremedi.
Yaşanan sıkıntılar ve eleştiriler de hep bu yüzden. Donanımlı ve mutlu bir gençlik yaratmak hem ülke hem de aileler için çok büyük fedakârlıklar gerektiriyor.
Devlet ve millet olarak hepimiz de bu fedakârlığı fazlasıyla yerine getiriyoruz.
Peki, o zaman nerede yanlış yapıyoruz ki böylesine bir mutsuzluk söz konusu?
Sık sık ‘doğru sandığımız yanlışlar’ yaptığımız için dersek hiç yanıltıcı olmaz…
Yaşam ve üretim odaklı bir eğitim politikası oluşturmak zorundayız.
Bir o kadar önemli diğer konu insan gücü ve istihdam! Sınav ve diploma odaklı eğitimden kurtulmanın zamanı hâlâ gelmedi mi?..
Bir ülkeye yapılabilecek en büyük kötülük, okumuşları okuduklarına pişman etmektir.
Öğretmenler, veliler, öğrenciler ve kamuoyu olarak eğitimdeki değişimden artık çok yorulduk.
Hızla değişen günümüz dünyasında eğitimin dar kalıplar arasına sıkıştırılıp kalması elbette kabul edilemez.
Değişim elbette şart ama nasılı ve zamanlaması da bir o kadar önemli.
Dünyanın hiçbir ülkesinde bu kadar sık ve bu kadar hızlı değişiklikler söz konusu değil.
Üzerinde uzun süre çalışılmadan hazırlanan taslaklar aylarca tartışılmadan, pilot uygulamaya geçilmeden değişiklik söz konusu olmuyor.
Hele ki köklü değişiklikler çok uzun yıllar alıyor. Geriye dönüp baktığımızda bakan değişikliği ne kadar sıksa, değişiklik de o denli çok oluyor.
Bırakın farklı iktidarları, aynı iktidarın farklı bakanları bile değişim rekorları kırıyor.
Ne olur artık eğitim sistemini altüst etmekten, “yüzyılın”, “asrın” reformlarından vazgeçelim.
Müfredat nihayet açıklandı. En önemli değişiklik “eğitim”den “maarife” dönüş oldu Taslağa, MEB dışında alkış tutan yok gibi. Eğitim sendikaları, muhalefet ve öğretmenlerden sert eleştiriler var. Bir haftalık askı sürecinde umarız her biri titizlikle incelenir ve haklı gerekçelere dayananlar dikkate alınır.
Öyle bir taslak hazırlanmış ki birinci yüzyılda yapılanlar ve 21 yıllık icraat yok sayılmış!
Uygulamalı eğitime geçileceği açıklanmış, “peki bugüne kadar niye geçilmedi?” sorusu bir yana uygulamaların nerede ve nasıl yapılacağından hiç söz edilmemiş. Her kademede uygulamalı eğitim için atölye, laboratuvar, konferans salonu, spor salonu ve sanat sınıfları olması gerekir.
Kaç okulumuzda bunlar var? Daha da önemlisi sınavda soru çıkmayan derslerin, dersten sayılmadığı bir sistemde uygulamalı eğitim nasıl cazibe merkezi haline gelecek?.. Müfredat hafifletilecek, ders yükü azaltılacakmış!
Eyvah, eyvah! Ne zaman “sınav ve ders yükü azaltılacak” denilse hep daha da arttı. Umarız yine