Hem çok sıkıntılıyız hem de hiçbir şey umurumuzda değil. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın modundayız.
Ucu bize değmiyorsa, en hayati konular bile zerre kadar ilgimizi çekmiyor. Ortak akıl, ortak değerler, ortak mücadele en son hatırladığımız kavramlar.
Keşke bu konuda bir arpa boyu yol alabilsek, keşke ortak değerler konusunda hayatın hemen her alanında ortak hareket edebilsek.
Atama ve mülakat dayatması sadece öğretmenlerimizin, dengesiz beslenme de sadece bazılarımızın sorunu gibi gözükse de tüm ülkenin ortak sorunu ama bu kimin umurunda ki!..
Bu kaçıncı öteleme?
Milli Eğitim Bakanı Tekin, öğretmen atamalarına ilişkin olarak “Atama sayılarını Hazine ve Maliye Bakanımızla birlikte önümüzdeki hafta içerisinde açıklayacağız” demişti. Umarız devamı gelir. Umarız beklendiğine değer…
Hiç bu kadar beklenilmemişti.
MEB, atama takviminin öne çekilmesi ve kadro sayısı konusunda daha etkin olabilirdi ama görünen o ki son kararı Maliye verecek.
Makina Sanayi Dijital Dönüşüm Derneği tarafından düzenlenen “Milli Makina Sanayimizin Dünyadaki Mevcut Durumu, Geleceği ve Dijitalleşme” konulu panelde konuşulanların satır başlarını sizlerle paylaşmaya devam ediyoruz:
■ Takım tezgâhları olmadan sanayi olmaz.
■ Robotlarla insansız üretim hayali 50 yıldır kuruluyor ama olmaz, olmuyor da!
■ Türkiye’deki eğitim anaokulundan üniversiteye tümüyle çökmüş durumda.
■ Eğitim, Almanya’da da artık yeterince ciddiye alınmıyor.
■ İTÜ’de, ODTÜ’de bir zamanlar dünya standartlarında eğitim veriliyordu, bizler de oralarda yetiştik ama aynı eğitim şimdi söz konusu değil.
■ Konsept dizayncısı, statik ve dinamik, analizi yapan mühendisler Türkiye’de var. Metroloji, CNC ise yok gibi. Proje, satış, uygulama mühendisleri var. Uzman mühendis açığı çok fazla.
■ 5 eksenli CNC kontrol ünitesi, silah, uçak, araba dahil her türlü makina üretiminde kullanılıyor ve Türkiye MİLTEKSAN ile bu teknolojiyi üreten 8. ülke olacak!
Sivil toplum örgütleri topyekûn kalkınmanın lokomotifi sayılır.
Onlar ne kadar güçlüyse demokrasiniz, ekonominiz, yargınız, sanayiniz, sanatınız, kültürünüz, sporunuz, medyanız, siyasetiniz, güvenlik birimleriniz ve özellikle de eğitiminiz o denli güçlü olur.
Onlar ne kadar özerkse, üyeleri ve bireyler de o denli özgür ve özerk olur.
Onlar ne kadar güçlüyse sadakat değil, liyakat aranır. Onlar ne kadar güçlüyse eleştiri, tolerans, üretim, inovasyon, sürdürülebilirlik, katma değer, kalite ve milli, manevi değerler o denli kabul görülür.
Peki, böyle kaç tane derneğimiz, vakfımız, sendikamız, partimiz ve diğer sivil örgütümüz var?
Kâğıt üzerinde binlerce hatta on binlercesini listeleyebilirsiniz ama kaçı uluslararası standartlarda işte o tartışılır!..
Farklı bir oluşum
Makina Sanayi Dijital Dönüşüm Derneği ile yeni tanıştım.
Milyonların gözü kulağı Ankara’da. Hem de aylardır. Seçim ve bayram telaşı içinde unutuldu gitti.
Onlar aradan çıkınca ilk yapılacak işlerden biri de öğretmen atama takviminin ve kadroların açıklanması olacak diye bir algı yaratıldı ama devamı gelmedi.
En azından bir açıklama yapılabilirdi o da yapılmadı.
Bu da felaket senaryoları üretenlerin sesini daha da yükseltmelerine neden oldu…
Hükümetin gündemi çok yüklü, Maliye’nin de eli çok sıkı. Hele ki Mehmet Şimşek’in.
Sadece öğretmenlere değil hiç kimseye selam vermiyor. Tek hedefi var o da ekonomiyi bir an önce rayına oturtmak.
Haksız mı haklı ama birilerinin ona eğitimin tasarruf yapılmayacak alanların en başında geldiğini özellikle hatırlatması gerekiyor.
Gerekirse altındaki makam arabasını da satmalı ama öğretmen atamalarını, okul ve yurt inşaatlarını, istihdama yönelik yatırım ve girişimleri asla geciktirmemeli!
Hemen her konuda o kadar çok yorulduk ki, en son isteyeceğimiz şey “değişim” olacaktır ama buna rağmen ısrarla “Eğitimde değişim şart” diyorsak, bu sese de mutlaka kulak verilmelidir.
Eğitimde değişim isteyen, mevcut eğitim sistemlerini demode ve uzun bulan sadece biz değiliz. Dünyanın hemen her yerinde benzer rüzgârlar esiyor.
Arayışların ortak noktası ise eğitimi gençlere daha cazip hale getirmek. Yoksa eğitimden koparlar ki, bunu da hiç kimse istemiyor.
Diploma ve sınav odaklı eğitim yerine yetkinlik ve üretim odaklı bir eğitim düşünülüyor ama nasıl olacağı konusunda görünen o ki her ülkenin “yoğurt yiyişi” kendine özgü olacaktır.
Bize gelince eminiz ki ülkemiz ve gençlerimiz için en doğru ve en hayırlı olanını eninde sonunda bulacağız.
Bunan için fazlasıyla birikimimiz ve tecrübemiz var. Yeter ki isteyelim, yeter ki irade ortaya koyalım, gerisi kendiliğinden gelecektir…
Fabrika ayarları?
MEB fabrika ayarlarına geri mi dönüyor?
Hayatımıza hemen her dönemde yeni kavramlar giriyor.
Son yılların en dikkat çekeni kavramlarından biri de “mesleksizlik.”
Diploma ile meslek sahibi olunacağını sandık, yanılgıların en büyüğünü yaşadık. Ülkemizin dört bir yanını üniversitelerle donattık, diplomalı sayısı artıkça, üretimin ve kalitenin de artacağını, işsizliğin yok olacağını, ülkemizin hızla kalkınacağını düşündük. Tam tersi oldu.
10 milyona yakın üniversite mezunumuz ya işsiz ya da öğrenim gördüğü alanla hiç ilgisi olmayan işlerde çalışıyor!
Tarım ve turizm ülkesiyiz ama meslek liseleri içerisinde en azı onlar.
Sanayide ileri teknolojiyi yakalamaya çalışıyoruz ama meslek liselerimizin çoğu çağın çok gerisinde.
En vahimi de meslek liselerinde meslek adamı yetiştirme yerine öğrencilerini üniversitelere yönlendirdik. İyilik yapıyoruz derken mutsuzluğun en büyüğünü yaşattık. Teknik eleman olarak kalsalar rahatlıkla iş bulabilecekken üniversite sınavlarında perişan oldular, hiç istemedikleri bölümlere
Eğitim sistemimizde ciddi sıkıntılar olduğunu dile getirmeyen yok gibi. Bayram sonrasında iktidar kanadında bu konuda önemli adımların atılacağı konuşuluyor. Peki ya muhalefet?
Eğitim konusunu zerre kadar gündemlerine aldılar mı?
Hangi konuda ne düşünüyorlar bileniniz var mı?
Bir ara “Gölge Kabine” atanmıştı, varlığından haberdar olanı, attığı bir adımı göreniniz oldu mu?
Ha bir de Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu vardı. Onlar da var mı yok mu belli değil.
Elbette kabahatli aramıyoruz ama dağ gibi bekleyen sorunlar var ve bayram sonrasında hepsiyle yeniden yüzleşeceğiz, çözüm bekleyeceğiz.
Ne olur artık top taca atılmasın.
Seçimdi, bayramdı, kıştı hepsi geride kaldı.
Nerede o eski bayramlar diyeceğiz, yine öf, pöf çekenler olacaktır.
Kim ne derse desin, kim ne düşünürse düşünsün, pek çok şey gibi eski bayramların da artık tadı tuzu yok.
Çok yıllar önce tüm negatif enerjiler bayram öncesinde bırakılır, bayram coşkusu yediden yetmişe coşkuyla kutlanır, bayram sonrasında da “Nerede kalmıştık?” diye yola devam edilirdi.
Hem milli hem de manevi bayramların dokunulmazlıkları vardı ve her şeyin üzerinde olurlardı.
Peki ne oldu da bu hale geldik, bayram eşittir tatil oldu?
Bayram öncesi, bayram sonrası kavramlarının yerini tatil öncesi, tatil sonrası kavramlar aldı?
“Değişmeyen ne kaldı ki?” diyenler mutlaka olacaktır.
Örneğin biz eski biz miyiz?