Kültür SanatKorktum ve sizi ihbar ettim

Korktum ve sizi ihbar ettim

20.05.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:

Ruhum ancak böyle rahat edecekti. En büyük korkum bu sırrı çözemeden ölmek olacaktı. Dünyada böyle bir olay, ilk kez benim başıma gelmiyordu. Birçok insan benzer durumları yaşamıştı. Bu korkunç bir durumdu. İnsanın çok sevdiği birinin bir gün ortadan kaybolması ve ona ne olduğunu öğrenememek, bilememek… Bu yüzden insan aklını bile kaçırabilirdi. Eğer bu meslek olmasaydı, ben de sanırım aklımı kaçırabilirdim. Zaten ramak kalmıştı. Kendimi toparlamam oldukça uzun sürmüştü.

Korktum ve sizi ihbar ettim

 

Otomobil, karşı istikametten gelen jandarma aracını görünce sağa çekip aniden durdu. Jandarma minibüsü selektör yakarak geliyordu. O da kendine göre sağa çekip durdu. Ben de yavaşladım. Jandarma çavuşu el işareti yapıp sağa çekmemi işaret edince, anladım ki kadın telefonla takip edildiğini ihbar etmişti. Kadının aracının arkasına geçerek sağa çekip durdum. Araçtan hemen indim ve sürücü koltuğunda oturmakta olan kadına doğru yürümeye başladım. Jandarma çavuşu beni durdurarak, “Bir dakika!” deyince, hemen kimliğimi gösterip, “Ben komiserim, bu aracı takip ediyorum.” dedim. Başçavuş şaşırmıştı.  Bir kadına bir bana bakıyordu. “Buyurun!” dedi yana çekilerek.

Haberin Devamı

Kadının yanına gidip dikkatli bakınca bir kez daha yanıldığımı anladım. Bu kadın Jale değildi. Kadına bakarak, “Kusura bakmayın sizi birisine benzettim, çok yakından tanıdığım birisine. Onun için peşinize takıldım; size korna çalıp selektör yaptım durmanız için ama siz daha çok korkup gaza basmayı yeğlediniz. Sizi suçlayamam, korkmakta haklı olabilirsiniz,” dedim. Kadın mahcup bir ifadeyle, “Sizin polis olduğunuzu bilseydim dururdum. Aracınız sivil plaka olduğu için doğrusunu isterseniz korktum ve sizi ihbar ettim.” dedi.

Başçavuş da aramızda geçen konuşmaları ilgi ve şaşkınlıkla dinliyordu. Sorun tatlıya bağlanmıştı ve herkes yoluna devam etti. Zühre’den de özür diledim. “Önemli değil komiserim, hala unutamıyorsunuz, tabii haklısınız, kim olsa unutmaz,” dedi. Bu bir teselli miydi, yoksa bir tahrik miydi, yani bir tür dalga mı geçiyordu anlayamadım. Zührece bir teselli etme yöntemi olduğuna kanaat  getirip fazla üzerinde durmamaya karar verdim. Doğrusu mahcup olmuştum. Zühre yüzümdeki mahcubiyeti görmüş gibi, “Takmayın komiserim olur böyle şeyler,” dedi. Bıyık altından güldüğünü tahmin edebiliyordum. Söyleyiş tarzı biraz küstahçaydı sanki. Belki da bana öyle geldi, alınganlaşmıştım aniden.

Haberin Devamı

“Tamam Zühre, artık işimize dönebiliriz. Şimdi gideceğimiz yer Ortakent’teydi değil mi?”

“Evet komiserim, Şevki Bey’in ofisine gidiyoruz.”

“Tamam.”

***

Şevki Bey’in ofisi Ortakent’in ana caddelerinden Cumhuriyet Caddesi üzerindeydi. Şevki Kartal da Orhan Aksoy gibi şirketine soyadının ismini vermişti; Kartal Müteahhitlik ve Mimarlık A.Ş… Bulmak çok zor olmamıştı. Tabelasından dolayı hemen göze çarpmıştı. Kapıda bizi Şevki Bey’in yardımcısı Mimar Meryem Özak karşıladı. Kendimizi tanıtıp girdik içeri. Bu ofis Orhan Bey’in ofisine göre daha mütevazı bir yerdi. İçi oldukça moderndi ama daha küçüktü. Taş bir binanın ikinci yani en üst katındaydı. Meryem Hanım sarışın, biraz tombulca, kısa boylu bir kadındı. Yakın gözlüklerinin üzerinden bakıyordu bize. “Buyurun komiserim, size nasıl yardımcı olabilirim?” diye sordu. Orhan Bey’in pahalı deri koltukları burada yoktu. Tekli kumaş koltuklara oturduk.

Haberin Devamı

“Ne alırdınız, önce onu sorayım?”

Ben bir bardak su, Zühre de bir bardak çay almayı tercih etmişti. “Hemen getiriyorum.” diyerek, içeride muhtemelen mutfak olarak kullanılan bir odaya doğru seğirtti Meryem Hanım. Anlaşılan ofiste kimse yoktu; odalar boş görünüyordu. Birkaç dakika sonra elinde tepsiyle geldi. “Zahmet oldu,” dedim. “Ne zahmeti buyurun lütfen. Bugün kimse yok ofiste, malum Şevki Bey’in ölümü hepimizi sarstı. Çok sevilen bir patrondu Şevki Bey.”

“Sizce kim öldürmüş olabilir, bir fikriniz var mı?” diyerek hemen girdim konuya.

Böyle damdan düşer gibi bir soruyu beklemeyen Meryem Hanım dehşetle irkildi. Şaşkın şaşkın bir bana, bir Zühre’ye bakıyordu. Gerçekten soruyu ona sorduğumuzu tam olarak idrak edememiş bir hali vardı. Bizim ciddi olarak kendisine baktığımızı görünce, gülümsedi. “Aman Komiser’im ben nereden bilebilirim?” dedi.

“Yanlış anlamayın, biz size katil kimdir diye sormadık Meryem Hanım. Yani hasımları, düşmanları falan var mıydı? Bu konuda bilginiz var mı?” diyerek soruya biraz açıklık getirince Meryem Hanım’ın yüzü gevşedi.

Haberin Devamı

“Kusura bakmayın, polislere alışık değilim. Hatta ilk kez yakın çevremden birisi bir cinayete kurban gidiyor.”

Haklısın anlamında ikimiz de başımızı sallamakla yetindik.

“Şevki Bey’in düşmanlarının olabileceğini hiç sanmıyorum. Benim bildiğim yok.”

“Ne zamandır birliktesiniz?”

“On yılı geçiyor birlikteliğimiz. Hiç öyle kimseden düşmanca bir tavır görmedik. Şevki Bey de böyle bir düşmanlıktan, tehlikeden hiç söz etmedi bugüne kadar.”

Anahtar sorumuz geliyordu yine. “Mandalinalarla ilgili birilerini kızdırmış olabilir mi?”

***

“Anlamadım!”

Soruyu bahçeleri de katarak tekrarladım. “Mandalinalar veya mandalina bahçeleriyle ilgili birilerini kızdırmış olabilir mi? Malum sizler bahçeleri alıp sitelere dönüştürüyorsunuz, o nedenle sordum.”

O da Ayşen Hanım gibi dudaklarını büzmüştü. “Yani katil, öldürdükten sonra ‘Mandalinaları unutmadım’ diye bir not bırakmış, aynı not Orhan Bey’in cesedinde de vardı,” diye daha da bir açıklık getirdim.

Haberin Devamı

“Hiçbir fikrim yok gerçekten. Yani biz de mandalina bahçelerini alıp siteye dönüştürüyoruz ama hiçbir sorun olmadı. En azından ben hatırlamıyorum. Bu şekilde cinayete neden olabilecek ciddi bir sorunla karşılaşmadık bugüne kadar. Eskiye dayalı Şevki Bey’le ilgili herhangi bir sorun da hiç duymadım.”

Meryem Hanım düşüncelere dalmıştı, birden sınıfta bir öğrenci gibi parmağını kaldırdı.

ARKASI YARIN...