19.05.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Zaman zaman da telefonlaşıyorlardı. Havadan sudan, biraz da işlerden konuşuyorlardı. Ben çok iyi tanımıyorum kendisini. Bir de Metin diye bir arkadaşları varmış. Metin Caner. Hiç tanımadığım halde hafızamda nedense yer etmiş. Bohem bir hayatı olduğu ve teknesinde yalnız yaşadığı için aklımda kalmış anlaşılan. O da bildiğim kadarıyla Bodrum Yalıkavak’ta oturuyor. Orada evi de var. Sonra araları açılmış. Orhan bir kere söz etmişti. Metin bir iş nedeniyle bunların kendisini kazıkladığını düşünüyormuş falan. Bir gün size bunu ödeteceğim gibisinden tehdit falan etmiş bunları. Orhan ondan biraz çekinirdi. Geçmişte birçok vukuatı varmış bu arkadaşın. Başıma bir şey gelirse bu Metin’den gelir falan gibi laflar ediyordu.”
***
“Nasıl bir kazık acaba?”
“Valla bilmiyorum. Orhan’a sormuştum ama anlatmamıştı, ‘önemli değil’ diyerek geçiştirmişti. Siz onu bulup konuşun bence, belki o bir şeyler biliyordur. Belki intikam almıştır, kim bilir?”
“Peki Metin Bey de müteahhit mi, bilginiz var mı?”
“O da müteahhitlik yapmış ama yıllar önce bırakmış.”
“Yalıkavak tarafında mı?”
“Sanıyorum öyle galiba…”
Metin Caner adını not etmiştim. Ayşen Hanım cenazenin ne zaman teslim edileceğini sormuştu ayrılırken. “Size bugün yarın haber verecekler. Bir iki gün içinde alırsınız cenazenizi,” dedim.
Teşekkür etti. Zühre hemen benim de aklımdaki düşünceyi söyleyiverdi otelden çıkarken. “Komiserim bu adamlar Bodrum’u resmen paylaşıp, parsellemişler. Baksanıza birisi Turgutreis, birisi Ortakent, diğeri de Yalıkavak.”
“Haklısın Zühre. Sen şimdi bana bu Metin Caner’in telefonunu ve adresini bul. Teknesinde kalıyormuş yalnız ona göre. Bir görüşelim bakalım kendisiyle… Belki bulmacanın anahtarı ondadır.”
“Ya da anahtar kendisidir,” diye karşılık verdi Zühre zekice. Haklı olabilirdi. Sanki bir şeylere yaklaşıyor gibiydik.
Otelin dış kapısından çıkıp yürüdüğümüz sırada, otoparkta bir araca binmekte olan bir kadın gördüm. Ve olduğum yere mıhlandım.
Bu Jale’ydi gözlerim beni yanıltmıyorsa… İki yıldır kayıp olan aramadık yer bırakmadığım, evlilik hazırlıkları yaptığım biricik aşkım Jale’ydi… Eğer değilse bile ona çok benziyordu. Hemen koşup seslendim. Ama beni duymadı. Gaza bastığı gibi otoparktan hızla çıktı ve Akyarlar istikametine doğru aracını sürdü. “Zühre çabuk ol!” deyip ben de arabama bindim. Zühre neler oluyor gibisinden şaşkın şaşkın bana bakıyordu. O da tam ne olduğunu anlamadan paniklemiş bir halde otomobile atladığı anda hızla gaza bastım. Araç birdenbire hareket edince Zühre geriye doğru savruldu. Önümdeki aracı takip etmeye başladım.
Zühre telaşla ve biraz da kızgınlıkla, “Ne oldu komiserim nereye gidiyoruz?” diye sordu. “Sanırım önümüzdeki aracı kayıp olan sevgilim Jale kullanıyor,” dedim. Zühre elini ağzına götürdü; ardından da şaşkınlıkla sordu.
***
“Emin misiniz?”
“Bilemiyorum ama o değilse bile ona çok benziyor. O nedenle emin olmam lazım.”
Öndeki araç sanki takip edildiğini anlamış gibi hızını daha da arttırmıştı; ben de arttırdım. Jale her zaman bluejean pantolon giymeyi tercih ederdi. Üzerine de hafif kısa bir keten ceket. Gördüğüm kadınını üzerinde de aynısı vardı. Jale’nin saçları kestane renginde ve uzundu. Aracı kullanan kadının saçları da uzundu. Saç rengi daha açıktı, koyu kızıla çalıyordu. Belki boyatmış olabilirdi. Bu olay gösteriyordu ki, Jale’yi ne kadar unuttuğumu söylesem de yalandı. Sadece kendimi kandırıyordum. Onu bir türlü aklımdan çıkaramıyordum. Boşluklarda aklıma hep o geliyordu. Onun hayali gözlerimin önünden gitmiyordu. Tek iyi tarafı bu durumun beni eskisi kadar çok üzmemesiydi. Düşüncelerimden rahatlıkla kovabiliyordum artık onu. Ama bir süre geçtikten sonra mutlaka bir şey bana yeniden onu hatırlatıyordu. Bir başkasını ona benzetmem ilk değildi. Kaç kez o sanıp kadınların peşine takılıp hayal kırıklığına uğramıştım. Sayısını bile hatırlayamıyordum artık. Onu kaybettiğim ilk yıl takıntı halinde sürekli onu düşünüyordum. Ortadan yok olması beni deli ediyordu. Merak içinde günlerimi geçiriyordum. Her gün kapının açılıp onun içeriye girmesini hayal ettim. Hayatında bir başkası olsa, beni bir değil bin defa aldatmış olsa bile, onu affetmeye hazırdım. Ama bu bilinmezlik, bu ortadan yok olma olayı beni çıldırtıyordu. Hayatta bir şeyin nedenini bilmemenin, insanı bu denli hasta edecek kadar etkileyeceğini ilk kez yaşıyordum.
Zühre’nin, “Aman dikkat!” uyarısıyla sağ tarafta denize uçmaktan son anda kurtarmıştım aracı. “Özür dilerim!” dedim. Fena dalmıştım yine. Hemen kendimi toparladım. Araç hızla uzaklaşıyordu. “İsterseniz ekiplere haber verelim aracı durdursunlar komiserim,” dedi Zühre, gözleri fal taşı gibi açılmış halde bana bakıyordu.
“Yok, gerek yok. Daha dikkatli olurum merak etme!” dedim. Araç, Akyarlar’ı geçmiş, Bağla istikametine doğru yol alıyordu.
Beni gördü de ondan kaçıyor olabilir miydi? Neden benden kaçıyordu?
İki yıldır kadınlara ilgi duymuyordum. Arkadaşlarım “Başka bir kadınla birlikte olursan daha kolay unutursun.”
demişlerdi ama hiç de öyle olmamıştı. Ne zaman bir kadınla birlikte olsam onda Jale’yi arıyordum. Bu nedenle başka bir kadına tam anlamıyla odaklanamıyor, kendimi veremiyordum. Bu da kadınların benden hemen uzaklaşmasına neden oluyordu. Elimde değildi, beceremiyordum. Jale’nin buharlaşıp yok olmasının sırrını çözemediğim müddetçe bana rahat yoktu. Başka bir kadınla ilişkiye girmem de çok zordu. Belki ölmüştü. Belki öldürülmüştü; bilemiyordum ama öyle bile olsa bunu bilmeliydim.
ARKASI YARIN...