Zeynep İşman

Zeynep İşman

zeynepisman@gmail.com

Tüm Yazıları

“Akıllı oğlum”, “Çalışkan kızım”, “Aferin sana”... Eğitim Bilimci, Akademisyen, Yazar Doç. Dr. Özgür Bolat, yeni kitabı “Beni Övgü ile Utandırma”da, övgü ile büyüyen çocukların sürekli onaylanma ihtiyacı hissettiklerini, depresyona girme, kaygılanma ve zorbalığa uğrama ihtimallerinin yüksek olduğunu söylüyor.

“Çok övülen çocukların onaylanma ihtiyacı yüksek olur”

Övülmeyi seven, onaylanma ihtiyacı yüksek kişiler başkalarının fikirlerini yaptıkları işin içeriğinden daha çok önemsiyor. “Aferin sana”, “Süpersin”,  “Çok zekisin”, “Bravo benim oğluma” gibi övgü cümleleri dilimize yerleşmiş durumda. Çoğu zaman çocuklar da doğdukları andan itibaren yüksek övgülerle büyüyor. Eğitim Bilimci, Akademisyen, Yazar Doç. Dr. Özgür Bolat, Doğan Kitap’tan çıkan yeni çalışması “Beni Övgü ile Utandırma”da övgü ile büyüyen çocukların dış referanslı bir yaşam sürdüklerini, sürekli onaylanma ihtiyacı hissettikleri için kaygılı ve depresif olduklarını söylüyor ve övgü ile ilgili doğru sanılan yanlışları anlatıyor.

Haberin Devamı

“Yargılıyorsa sorunludur”

Övgü çocukları yargılıyorsa sorunludur. Sürekli övülen çocuklar, başarısızlık durumunda eleştirilmekten korktuğu için ya çok çalışıyor başarılı oluyor ya da çalışmayı bırakıyor. Diyebilirsiniz ki “Başarılı oluyorsa bu çok iyi.” Bu çocuklar başarılı olsa da hep kaygı içinde yaşadıkları için büyük bedel ödüyor. İnsanlar başarıdan keyif almalı, kaygı duymamalı. Ya da çalışmayı bırakıyor. Hiç denemiyorlar ve böylece de yargılanmaktan kendilerini kurtarıyorlar. Övgüyü geribildirim olarak kullanırsak bu motivasyonu artırıyor. Diyelim ki çocuk güzel bir resim yaptı. Biz de geribildirim verdik. Çocuk verdiğimiz geribildirimleri kullandı. Sonra resmi bize tekrar gösterdi “Aferin! Süper” diyebiliriz. Buradaki övgü artık geribildirimdir. Ne mesaj vermiş olurum: Sen, sana verdiğim geribildirimleri kullanmışsın. Gelişmişsin ve doğru yoldasın.

“Aferin, akıllı oğlum” veya “zeki kızım” gibi tanımlamalar dile çok yerleşmiş durumda. Çocuklar üzerinde nasıl bir etki bırakıyor?

Övgü, özellikle de “kişi odaklı övgü”, yani “Çok zekisin” ya da “Yeteneklisin” gibi ifadeler çocukları olumsuz etkiliyor. Stanford Üniversitesi’nden Carol Dweck’in araştırmalarına göre, zekâsı övülen çocuklar başarısızlık durumlarından sonra zor görevlerden kaçıyor, kolay işleri seçiyor veya son dakika çalışıyor, çünkü başarısız olurlarsa “zeki” algılanmamaktan korkuyor. Temel amaçları, zeki etiketini sürdürmek oluyor. Kolay işleri seçerek, bu imajlarını sürdürüyorlar. Hep duyarsınız “Zeki ama çalışmıyor.” İşte bu yüzden! Hatta ünlü Çinli araştırmacı Li Zhao’nun araştırmaları gösteriyor ki, zeki diye övülen çocuklar fırsat verilince daha çok kopya çekiyor. Neden? Kopya çekerek başarılı olup zeki imajlarını sürdürmek istiyorlar. Onun için başarı zekâya değil, çalışmaya bağlanmalı.

Haberin Devamı

“Çalışkan kızım/oğlum” demek ne yönde etkiliyor?

Çalışkan etiketlemesi de riskli. Diyelim ki iki öğrenci var. Ahmet sınava çok çalıştı ve 90 aldı. Mehmet sınava çalışmadı ve o da 90 aldı. Bir öğretmen olarak Ahmet’i daha çok översiniz, çünkü daha çok çaba göstermiştir. Peki, Ahmet’e yapılan bu övgü, ona nasıl bir mesaj verir? “Sen ve Mehmet aynı notu aldınız. Sen bu notu çalışarak aldın ama Mehmet çalışmayarak aldı. O zaman, o senden daha becerikli/yetenekli/zeki olmalı. O becerikli olduğu için az çalışarak aynı sonucu alabiliyor.” Prof. Bernard Weiner ve Andy Kukla, çocuklarla bir araştırma yapıyor ve çocuklar 9 yaşından sonra çalışmayı övmeyi daha çok “yetersizlik” olarak algılıyor.

Haberin Devamı

Çocuklarımızı onayladığımızı, beğendiğimizi nasıl ifade etmeliyiz?

Birinci amacımız bu olmamalı. Çocuk bir iş yaptıktan sonra ilk amacımız, çocuğumuzun deneyimini ve deneyimle ilgili duygusunu anlamlandırmasına yardımcı olmalıyız. Örneğin, çocuğumuz bir sokak köpeğini besledi. “Aferin! Ne güzel yaptın” deyip yargılamamıza gerek yok. “Ne yaptın ve ne hissettin?” sorusunu sorup odağı deneyimde tutmalıyız. Çocuk resim yaptı diyelim. “Aferin! Ne güzel resim yaptın” demeye gerek yok. “Anlat bakalım ne çizdin?” diyerek sohbet etmeliyiz. Çocuğuma bu soruyu sorduğum ve sonra dinlediğim an, zaten çocuk yargısız şekilde onaylanmış hissedecek ve iç dünyasını bize anlatacak. Bundan daha iyi bir bağ şekli olamaz. Çocuk iyi bir performans gösterdiyse, “Sence nasıl olmuş?” diyerek çocuğun kendisini değerlendirmesine fırsat vermek hem motivasyonu hem de özgüveni artırır.

Övgüye bağımlı olmak 

Övgüye bağımlılık nasıl gerçekleşiyor ve ne gibi sonuçları oluyor?

Övgü onaylanma ihtiyacı yaratıyor çoğu zaman. Onaylanma ihtiyacı ne demek? Bir kişinin özgüveninin dışsal onaylara bağlı olmasıdır. Herkes onaylanmak ister, ancak onaylanma ihtiyacı yüksek olan bireylerin “özgüvenleri” başkalarının onayına bağlıdır. Onaylanma ihtiyacı yüksek kişiler, reddedildiğini, sevilmediğini düşünür ve bir çöküntü yaşar. Ancak onaylanma ihtiyacı düşük kişiler, üzülür ama bir çöküntü yaşamaz. Bunu ölçmek için bir ölçek de geliştirdim. Ölçek de şu şekilde ifadeler var: “İnsanların beni sevip sevmediklerini önemserim, insanların gözüne girmek benim için önemlidir veya hakkımda olumlu yorumlar yapılmasını önemserim.” Araştırmalara göre, onaylanma ihtiyacı yüksek kişilerin depresyona girme, kaygılanma ve zorbalığa uğrama ihtimalleri yüksek. Çok övülen çocuklarda maalesef onaylanma ihtiyacı yüksek oluyor. Kişi bir iş yaptığında “Bu iş içime sindi mi?” sorusundan ziyade,  “Bu işi insanlar beğenecek mi?” sorusunu soruyor. Dış referanslı bir yaşam sürüyor.

“Narsisizme de yol açıyor”

 “Övgü çocuklarda utangaçlığa ve narsisizme de yol açıyor” diye yazmışsınız kitapta? Bu süreç nasıl işliyor?

Bu konuda da güzel araştırmalar var. Bir çocuğun özgüveni düşükse veya utangaçsa bu çocuk görünmez olmak istiyor çoğu zaman. Onu övdüğümüz zaman, özellikle sınıf ortamında onu ilginin odağı yapıyoruz. Çocuk kaygılanıyor. Çocuğun özgüveni yüksekse ve sürekli övülüyorsa bu sefer de çocukta “Ben üstün olmalıyım” inancı gelişiyor. Ailelerin övgüyle sürekli çocuklarını yüceltmeleri, narsisizme yol açıyor. Hatta bu konuda, Eddie Brummelman’ın Utrecht Üniversitesi’nde yaptığı boylamsal araştırmalar var. Kişi-odaklı övgü ve yüceltme, narsisizme yol açıyor. Bunun gibi birçok araştırma yer alıyor.

Övgü cümleleri yerine

* İlgi sorusu (Anlat bakalım ne yaptın?),

* Öz değerlendirme sorusu (Sence nasıl olmuş?),

* Deneyim odaklı yaklaşım (Anlat bakalım ne yaptın ve ne hissettin?)

* Geribildirim (Resimde perspektif kullanmışsın),

* Tanıklık (Evet, Koltuğa çıktın. Hadi şimdi buraya çıkalım)