Gazze’deki hastane katliamının sabahında Tel Aviv’e gidip, Netanyahu ile kucaklaşan Biden, dönüş yolunda
Air Force One da gazetecilere yaptığı açıklamada “Sizce İsrail savaş hukukuna göre mi hareket ediyor?” sorusunu cevapsız bıraktı. Hatta yanıt vermek yerine “Sizinle konuşmak güzeldi” diyerek görüşmeyi sonlandırdı? Biden İnsan Hakları Kampanyası Vakfı’nın düzenlediği yemekte de “Bırakın Gazze yaşasın, “Derhal ateşkes sağlansın” şeklindeki çağrıları da “duymuyorum” diye geçiştirdi… Ne desin ne yapsın söyleyecek bir şey yok ki. Cevap vermemek de bir cevaptır zaten. O soruya verecek bir cevabı olmadığı için ve o sorudan duyulan rahatsızlık nedeniyle ya dikkate almama ya da bambaşka bir şey söyleme durumu yani... Sanki öyle bir soru, sorun yokmuş gibi... Çünkü gelinen noktada, İsrail’in de ABD’nin de savunulacak tarafı yok... Nitekim Biden Oval Ofis’ten yaptığı Ulusa Sesleniş konuşmasında da sadece “İsrail savaş kurallarına uygun hareket etmeli” diyebildi.
Bir yandan demokrasi ahkamı
İsrail’in, aralıksız bombaladığı Gazze’de çocukların, doğmamış bebeklerin, kadınların bulunduğu hastane vuruldu ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon)bırak kınamayı, anında Hamas’ı ve ölenleri suçladı:
“Hamas, komuta merkezlerini hastane gibi binaların içine kuruyor. İsrail gibi demokrasiler savaş hukukunu takip eder. İsrail nereyi vurduğuna dikkat ediyor...”
Delil var mı? Nereden, belli, sorup, soruşturuldu mu? Yok... Var olan sadece orada Hamaslılar olabilir mantığı. Peki, mesela sosyal medyada görüntüsü yayılan İsrailli rehine genç kız da o hastanede olsaydı o da Hamas militanı mı sayılacaktı? Katledilen çocuklarda mı öyle? Üstelik bunlar Biden’in başı kesilen çocuklar gördüm deyip fitili ateşlediği sonradan da yalan olduğu oraya çıkanlar gibi de değil, gerçekten öldürülüyorlar. Hem de bir, üç, beş değil yüzlerce... Hangi savaş hukuku, hangi insani davranış? Gazze’nin elektriğini, suyunu, gazını kesen, yiyecek, içecek, ilaç dahi girmesine izin vermeyen kim? Kendisini insan hakları
BM Genel Sekreteri Guterres, günlerdir İsrail ve Gazze’de sivillere yönelik saldırıları kınıyor, endişelerini dile getiriyor. Ama sadece o kadar... The New York Times’da yayımlanan (13 Ekim) “İsrail Gazze Tahliye Kararını Neden Yeniden Gözden Geçirmeli?” başlıklı yazısı da yine endişeler üzerine kurgulu:
“Son derece kısa sürede toplu tahliyeye yönelik herhangi bir talep, yıkıcı insani sonuçlara yol açabilir. Tahliye emri yaklaşık 1.1 milyon kişi için geçerli. Bu, halihazırda kuşatılmış olan, hava bombardımanı altında olan ve yakıt, elektrik, su ve gıdanın bulunmadığı bir bölge için geçerlidir. Okullar, sağlık merkezleri ve klinikler de dahil olmak üzere BM tesislerinde barınan 200.000’den fazla kişi, yüzbinlerce çocuk var. Gazze’nin neredeyse yarısı 18 yaşın altında.
Birleşmiş Milletler genel sekreteri olarak İsrail yetkililerine konuyu yeniden düşünmeleri çağrısında bulunuyorum. Korkunç bir tırmanış anına yaklaştık ve kendimizi kritik bir kavşakta bulduk. Tüm tarafların ve onlar üzerinde nüfuz sahibi
ABD ve batı ülkelerinin tam desteğiyle İsrail, Hamas’ı cezalandırma adına çocuk, kadın, gözetmeden Gazze’nin her santimetre karesine bomba yağdırıyor... 2.3 milyon insanın sıkıştığı bir avuç toprakta elektrik, su, gaz, yaralılar için hastane, ilaç yok, muhtemelen gıda stokları da bitmek üzere. İnsanlık adına utanç veren görüntüler daha da artabilir yani… Evet Hamas’ın İsrailli sivillere yönelik saldırısı asla kabul edilemez ama bu misilleme gerekçesiyle tüm Filistinlileri hedef alma, yok etme hakkını da kimseye vermez. Hem de hiç bir uluslararası hak, hukuk tanımaksızın… Bu durumda da olması gereken ne? Diplomasinin devreye girmesi. Ancak o noktada da aklını, insanlığı yitiren siyasiler devrede maalesef. Mesela ABD Dışişleri Bakanı Blinken, İsrail’e ayak basar basmaz ne dedi? “Ben bir Yahudi olarak buradayım. “Bu bir diplomatın söylemesi gereken sözler mi? Neysen, nesin. İster Yahudi, ister Müslüman, ister Hristiyan ya da Budist ol ne fark eder, asıl olan insanlık ve hakkaniyet… “Siviller ölmesin ama İsrail
Dünyanın gözü Filistin ve İsrail’de yaşananlarda… Çocuklar, kadınlar acımasızca katlediliyor. İçler acısı bir manzara var. Birleşmiş Milletler de her zamanki bildik cılız çıkışlarıyla daha çok yine seyirci konumunda… Güvenlik Konseyi’nin 5 daimî üyesinden ABD İngiltere ve Fransa ile AB üyeleri ise İsrail’den yana taraf pozisyonunda!.. Oysa 24 Ekim 1945’te, yani bundan 78 yıl önce dünya barışını, güvenliğini korumak için kurulan Birleşmiş Milletler Örgütü’ne üye olan ülkelerin altına imza koydukları BM Antlaşması’nın girişinde ne deniliyor?
Biz Birleşmiş Milletler halkları;
Bir insan yaşamı içinde iki kez insanlığa tarif olunmaz acılar getiren savaş felaketinden gelecek kuşakları korumaya, temel insan haklarına, insan kişiliğinin onur ve değerine, erkeklerle kadınların ve büyük uluslarla küçük ulusların hak eşitliğine olan inancımızı yeniden ilan etmeye, adaletin korunması ve antlaşmadan doğan yükümlülüklere saygı gösterilmesi için gerekli koşulları yaratmaya
Hamas’ın İsrail’e son yıllarda başlattığı en büyük saldırıda binlerce roketle İsrail’in pek çok bölgesi hedef alındı, yüzlerce sivil hayatını kaybetti. Bu şok ve travma yaratıcı durumun ardından da İsrail savaş durumuna geçti...Bu olay üzerine en çok konuşulan tartışılan da malum:
Hamas’ın Gazze Şeridi’nden başlattığı bu saldırıyı İsrail nasıl önleyemedi? Hamas militanları, İsrail ile Gazze Şeridi arasındaki sınırı geçmeyi, karadan, havadan, denizden sızmayı nasıl başardı? İsrail’in iç istihbarat kurumu Shin Bet (Şabak), dış istihbarattan sorumlu MOSSAD ve askeri istihbarat birimi AMAN’ın bölgedeki etkisi ve çalışmaları göz önünde bulundurulduğunda hiçbirinin bunu öngörememesi, atlaması mümkün olabilir mi? Yoksa Hamas’ın saldırısına dair bir bilgi aldılarsa bile, analizde ya da harekete geçmede başarısız mı oldular?..
Bunlar olması zor, hatta gerçekçi gelmeyen olasılıklar. Dolayısıyla ağırlıklı görüşler öngörüler “İsrail’e yapılan operasyon başarılı bir
Başkent Ankara’daki terör saldırısından sonra Türkiye çok net bir şekilde tavrını ve hedefini ortaya koydu. PKK/YPG’ye ait bütün altyapı, üstyapı, enerji tesisleri bundan sonra topyekün meşru hedef. Bu kapsamda PKK/YPG tesisleri silah ve mühimmat depoları da vuruldu, vurulmaya da devam edecek. Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri ve Milli Savunma Bakanları da 3. taraflara, dost ve müttefik ülkelere açık açık uyarıda, hatta tavsiyede bulundu. Özellikle de ABD’ye:
“Teröristlerin yakınlarında olmayın...”
Aynı mevzide, siperde durmayın, teröristlere canlı kalkanlık sevdasından vazgeçin yani.
Malum ABD ile terör örgütü YPG/PKK’nın kirli ilişkisi, iç içe geçmiş faaliyetleri sır değil, aleni... Pervasızca silahlandırdıkları teröristlerle ABD’li generaller, komutanların, terör örgütü karargâhında, mevzilerde kol kola, yanak yanağa fotoğrafları var. Münbiç’te YPG/PKK’lı teröristlerle birlikte şov yapan bir ABD’li general “Türkiye bizi
MİT terör örgütü ele başlarının sınır ötesinde temizliğine kesintisiz devam ediyor. Suriye’nin kuzeyinden peş peşe nokta operasyon haberleri geldi. İki gün önce Kamışlı- Amude karayolunda Ekim 2007’de Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı Dağlıca köyündeki komando taburuna ağır silahlarla düzenlenen ve 12 askerimizin şehit olduğu alçak saldırının planlayıcısı terörist Müzdelif Taşkın susturuldu. Dün de geçen yıl 6 kişinin hayatını kaybettiği İstiklal Caddesi’ndeki terör saldırısının planlayıcılarından PKK/KCK’lı Nabo Kele Hayri, Haseke’de etkisiz hale getirildi. MİT iki yıl önce de 2012’de 8 askerin şehit olduğu Dağlıca saldırısına katıldığı belirlenen ‘Doktor Rodi’ kod adlı PKK’lı terörist Özcan Yıldız’ı, Kuzey Irak’ın Gara bölgesinde bulup gereğini yapmıştı. Diğer birçok örnekte olduğu gibi... Türkiye’ye karşı eylem yapan, Türk askerine saldıran, silah yöneltenlerin, masum sivilleri katledenlerin hesabı görülüyor yani...Arkalarında kim ya da kimler