Geliyor mu, gelecek mi, Netanyahu gelmesine icazet verir mi vermez mi diye günlerdir tartışılan ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Gazze’deki katliamın 30. gününde nihayet Türkiye’ye geliyor?
Hangi “yüzüyle” Ankara’da olacak acaba?
Hastane katliamının sabahında Netanyahu’yla kucaklaşarak “Bir Yahudi olarak da buradayım” deyip, ABD’den çok İsrailli bir bakan gibi davrandığı yüzüyle mi, malum hâlâ o havada... Şu ana dek gittiği hemen her yerde ‘İsrail’in yanındayız, meşru müdafaa hakkı” falan gibisinden aynı lafları etti, ediyor. Gazze’de katledilen, çocukları, bebekleri kadınları hep görmezden geliyor, İsrail’in yaptıklarına orantısız güç kullanımı bile diyemedi. Netanyahu’yla sıcak muhabbetinden farklı olan tek şey sadece alenen “Yahudi” kimliği vurgusundan vazgeçmesi sanki ABD Dışişleri Bakanı gibi davranması... Hoş öyle de olsa fark etmiyor, “Ali-Veli” durumu ve sonuçta her yol İsrail’in çıkarlarına hizmet, onun katliamlarını meşrulaştırma çabası
Hiçbir şey bizi durduramaz diyen Netanyahu Hamas ile savaş diye sivilleri katletmeye, Filistinlileri topraklarından göçe zorlamaya devam ediyor. Bombalamalarla, baskılarla yıllardır uyguladığı toprak kazanımı ve demografik değişiklik odaklı yayılmacı planına yani. Eğer başarırsa da dönüp kendi halkına diyecek ki:
“Tamam ben hata yaptım 7 Ekim saldırısını önleyemedim ama buraları alarak hem sahilde Yahudi toplumunun yerleşebileceği bir alan kazandırdım. Hem, buradan füze saldırısı da olmayacağı için artık güvende olacaksınız!”
Böylece de İsrail kamuoyunu kandıracağı ve kendisini, siyasi varlığını kurtaracağını hesaplıyor... Daha doğrusu öyle olacağını sanıyor. Çünkü; Hamas’ın saldırısından hemen sonrasındaki İsrail’e bakış ile bugünkü arasında görüntü farklı. Mağduriyet ve meşru müdafaa pozisyonu, Gazze’de yaptıkları ve halen devam eden katliamlarla dünyadaki sessiz kitlelerin tepkilerine dönüştü. ABD’de, Avrupa ve dünyanın birçok şehirlerinden “Gazze’deki çocuk katliamını durdurun”
ABD, İsrail’in Gazze’ye yönelik hava ve kara operasyonuna ‘koşulsuz ve şartsız’ destek vermeyi sürdürüyor. Hem de akıldışı ve şuursuz bir şekilde. Ateşkes çağrılarını reddeden Netanyahu “Şimdi savaş zamanı” diyerek, masum insanları, çocukları katletmeye devam ediyor.
Arada bir insan haklarını hatırlarmış havasındaki Beyaz Saray da “Şimdi yapılacak ateşkesin doğru cevap olduğuna inanmıyoruz. Şu anda ateşkesin Hamas’a fayda sağlayacağına inanıyoruz” görüşünde!
Planlı ve sistematik olarak sivil masum insanların bulunduğu yerleri, hastaneleri, kampları bombalayan her 10 dakikada bir çocuğun öldürüldüğü Gazze’deki bu katliama bahane üretmek adına Netanyahu dini alet ediyor bir yandan da. Tevrat’tan alıntı yaparak Filistinlileri İsrailoğulları’nın 3 bin yıl önceki ezeli düşmanı Amaleklere benzetti. Tahrif edilmiş Tevrat’ta bu konuyla ilgili yazılanlar da şunlar:
“Şimdi gidin ve Amalek’in halkıyla savaşın. Sahip oldukları her şeyi yakıp yıkın ve asla merhamet göstermeyin. Hem erkekleri
BM, Gazze’de ‘acil insani ateşkes’ istedi, İsrail oralı bile olmadı. Aksine İsrail’in BM Daimî Temsilcisi bu kararıyla BM’nin meşruiyetini kaybettiğini söyledi… Bu pervasızlığı daha da ileri taşıyan İsrail Dışişleri Bakanı da BM Genel Kurulu’nda alınan kararla 120 ülkenin Gazze’de acil, kalıcı ve sürekli bir insani ateşkes çağrısında bulunmasıyla ilgili olarak “alçakça çağrı” ithamında bulundu...BM Genel Sekreteri Guterres’i de “Filistin halkı 56 yıldır boğucu bir işgale maruz kalıyor” sözleri nedeniyle istifaya zorluyorlar.
Kafaların acayipliğine, hadsizliğe bak?
Çocuk, kadın demeden günlerdir masum sivilleri katlediyor, hastaneleri, okulları, cami, kilise, BM bayrağının bulunduğu yerleri dahi bombalamaktan çekinmiyorlar, ablukaya aldıkları bir avuç toprakta sıkışan milyonlarca insanı aç, susuz bırakıyorlar, utanmadan bir de meşruiyet lafını ağzına alıyorlar... Sen önce kendini sorgula... Ama bırak onu, yaptıklarını meşru, kendilerini de her şeyin üstünde sanıyorlar. Aslında bu hep böyleydi… İ
Savaşların kan ve gözyaşının hakim olduğu bir dünyada 100. yılını kutladığımız Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün “Yurtta sulh, cihanda Sulh” sözlerinin anlamı ve önemi çok daha iyi anlaşılıyor... Bu sadece bir parola değil, aynı zamanda bir üstün hukuk kuralıdır. Bir taraftan yurt içinde huzur ve sükûnu, güven içinde yaşamayı, diğer taraftan da milletlerarası barış ve güvenliği hedef tutar. Dünyada olabilecek herhangi bir rahatsızlığın herkese zarar verebileceğini, bu yüzden de milletlerin diğer milletlerin sorunlarına kayıtsız kalamayacağını ifade eden Atatürkçülüğün bütünleştirici ilkelerindendir.
ATATÜRK, bütün dünyanın takdir ettiği büyük bir askerdi; fakat bu özelliğine rağmen sorunların üstesinden gelmede savaşı hiçbir zaman bir çözüm yolu olarak görmemiştir. Ömrü savaş meydanlarında geçmesine rağmen savaştan çok barış diyordu. Her fırsatta savaş karşıtlığını vurguluyordu. Çünkü o, savaşın ne demek
Hamas’ı yok edeceğim diyen Netanyahu, Gazze’de çocuk, kadın demeden masum sivilleri katletmeye devam ediyor. ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda ve Yunanistan liderlerinin bizzat İsrail’e gidip verdikleri destekle Netanyahu hepten kontrolden çıkmış durumda... Kimse İsrail’e insan olarak gitmiyor taraf olarak Netanyahu ile saf tutuyor... Dolayısıyla İsrail tek fail değil, sadece yapana değil yaptırana da bakmak lazım.. Hepsinin ellerinde kan var, hepsinin üzeri o öldürülen çocukların ceset parçalarıyla dolu... Netanyahu’yu asıl teşvik eden bu kadar cesaretlendiren de bu zaten... Yoksa böyle bir alçaklığı başkası yapsaydı dünyayı başlarına yıkarlardı. Ama istediğini yapabilirsin gibi bir hava söz konusu. Nitekim İsrail Savunma Bakanı orduya ne dedi? Bütün kısıtlamaları kaldırıyorum. Yani gidin istediğinizi yapın kimseye hesap sorulmayacak. Tarihte böyle bir şey yok. Aralıksız vurulan Gazze yerle bir oldu, bitti, tükendi, kimsenin umurunda bile değil. Beyaz Saray’dan yapılan son açıklama da bu vicdansızlığı daha da tetikleyen dozajda:
&ldquo
İsrail, abluka altındaki Gazze’yi hastane, okul, cami, kilise, demeden 17 gündür bombalıyor; katlettiği çocuk, kadın sivil sayısı 5 bine yaklaştı. Enkaz altında da binlerce cansız beden olduğu söyleniyor... Gazze’de taş üstünde taş bırakmayan İsrail aralıksız devam eden saldırılarıyla ölenleri de bombalıyor aynı zamanda. Kara harekatıyla katliamın boyutlarının daha da artacağı açık maalesef. Çünkü İsrail, ‘Hamas ile mücadele ediyorum’ diyor ama oradaki masum sivillere de “Ben uyardım buradan gitmediniz o zaman siz de meşru hedefsiniz” şuursuzluğuyla, gözü dönmüşlüğüyle hareket ediyor. Ya terk et ya öl seçeneği yani. Artık Gazze’deki çocukların kollarına isimlerinin yazıldığı aşamadayız, vücut bütünlükleri bozulursa kimlikleri belirlenebilsin diye... Dolayısıyla İsrail’i kim durduracak ya da Netanyahu nasıl frenlenecek, ne olursa katliama son verecek sorusunun yanıtı kritik önemde. Bu katliamı sadece ABD Başkanı Biden durdurabilir deniliyordu o hikâye çıktı. Evet daha baştan Netanyahu&
Gazze’deki hastane katliamının sabahında Tel Aviv’e gidip, Netanyahu ile kucaklaşan Biden, dönüş yolunda
Air Force One da gazetecilere yaptığı açıklamada “Sizce İsrail savaş hukukuna göre mi hareket ediyor?” sorusunu cevapsız bıraktı. Hatta yanıt vermek yerine “Sizinle konuşmak güzeldi” diyerek görüşmeyi sonlandırdı? Biden İnsan Hakları Kampanyası Vakfı’nın düzenlediği yemekte de “Bırakın Gazze yaşasın, “Derhal ateşkes sağlansın” şeklindeki çağrıları da “duymuyorum” diye geçiştirdi… Ne desin ne yapsın söyleyecek bir şey yok ki. Cevap vermemek de bir cevaptır zaten. O soruya verecek bir cevabı olmadığı için ve o sorudan duyulan rahatsızlık nedeniyle ya dikkate almama ya da bambaşka bir şey söyleme durumu yani... Sanki öyle bir soru, sorun yokmuş gibi... Çünkü gelinen noktada, İsrail’in de ABD’nin de savunulacak tarafı yok... Nitekim Biden Oval Ofis’ten yaptığı Ulusa Sesleniş konuşmasında da sadece “İsrail savaş kurallarına uygun hareket etmeli” diyebildi.
Bir yandan demokrasi ahkamı