Sokak hayvanları sorununa çözüm bulunmasında herkes hemfikir... Ayrışılan, tartışılan nokta başta inancımız gereği her canlı için savunduğumuz değerler, sonra da hepsinin yasalarla güvence altına alınan yaşam haklarıyla ilgili... Bir yanda sokak köpeklerinin saldırılarından örneklerle önce insan yaşamı diyenler, diğer yanda uyutulma adı altında toptancı bir hayvan katliamına karşı çıkanlar var. Dolayısıyla bu soruna toplum vicdanında kabul gören bir çözüm isteniyorsa öncelikle bu konuda uzlaşı şart. İnsan ya da hayvan fark etmez, yaşam hakkı karşı tarafın ölümüne onay üzerinden tartışılamaz, tartışılmamalı. Hele de “çocuklar mı ölsün, köpekler mi ölsün” gibisinden toplum vicdanını rahatsız edecek yaşamsal tercihlere zorlamanın anlamı yok... Ki bu bağlamda “yaşamak için öldürmek gerekiyor” diyerek doğrudan hayvan düşmanlığı, nefret içeren, sadece öldürmeye, katliama odaklı yazılar, görüşler de var maalesef... Ya da güvenli sokaklar için tek koşulun bu olduğunu savunanlar... Bu durumda da bir başka kritik soru da şu aslında: Köpekler öldürülürse sokaklar güvenli mi olacak?... Eğer bugün sokaklar çocuksuz kaldıysa ana-babaları endişelendiren tek neden bu mu?... Artık çocuklarını gönül rahatlığı içinde oynasınlar diye sokaklara bırakabilecekler mi?...
***
Elbette ki insan hayatı önemli buna kimsenin hayır deme şansı yok, demiyor da zaten. Ama 20 yıldır kanunda yer alan yükümlülüklerini yerine getirmeyen, yani hayvanları kısırlaştırmayan, aşılamayan, besleme, bakım ve rehabilitasyonlarını yapmayan, onları başka ilçelere, ormanlara, çöplüklere atan ve popülasyonun artmasına sebep olan belediyelerin, onları denetlemesi gerekenlerin hepsi suskun... Yapması gerekenlerin hiçbirini yapmadıkları gibi sorumluluğu birbirlerine atıyor, tek suçlu olarak da hayvanları hedef gösteriyorlar... Buna çözüm olarak da ne deniliyor?
Sokaklardaki köpekler toplanacak, her belediye, barınaklarındaki kapasite kadar köpeğin fotoğraflarını çekerek, internet sitesinde sahiplendirme ilanları açacak. Köpeklerin fotoğrafları internet sitesinde belirli bir süre bekletilecek, bu sürenin teklife göre 30 gün olması düşünülüyor. Sahiplendirilen köpekler çip takılarak takip edilecek. 30 gün içerisinde sahiplenilmeyen köpekler enjeksiyon ile “uyutulacak”. Yani kimin kimsen yoksa, çıkmazsa yaşam hakkın da yok. Tek seçenek ölüm... Sahiplenilen ve “uyutulan” köpeklerden sonra boşalan barınaklara yeni köpekler getirilecek ve bu korkunç döngü böyle devam edecek. Buna hangi vicdan dayanır?..
***
Bu anlamda verilen örnekler de hep Avrupa’daki uygulamalar ve sokaklarla ilgili... Sanki oraların, sosyolojik, yapısı, ekonomik alt yapısı, dünya bakışı ve yasaları uygulama durumu bizle aynıymış gibi... Kaldı ki oralardaki doğal yaşam alanlarını hiç örnek alan da yok. İstense bu konuda kendimize özgü çözümler de olabilir oysa. Mesela geçen günkü yazımız üzerine hayvanların öldürülmesine karşı çıkan çok sayıda mail aldık. Bunlar arasında Konya’dan yazan Mehmet Erdem Altun isimli okurumuz şöyle diyor: “Hiçbir köy köpeksiz olmaz. Köylerde bakılan ve bilhassa çobanların yoldaşı olan köpeklerin en fazla binde biri cins köpeklerdir ve geri kalanı şehirlerde sokak köpeği olarak anılan cinstendir. Saf kan bir Kangal Köpeği eniği(yavrusu) 150-200 bin liradır. 500 bin liraya kadar cins köpekler var. Bilhassa bizim Orta Anadolu Bölgesinde hiçbir köylü bu köpekleri satın alamaz.
Bizim Konya şehrinin 824 adet köyü var ve şu anda köylerimizde köpek kıtlığı ve eksikliği var. Belediyelerimiz köpek başı harcadıkları paranın yarısını köylülere verseler ve şehirdekileri köylülere dağıtsalar mesele kökünden çözülür.
Köyde yaşayan köpekler ilgi ve sevgi görür. Bilhassa hane sahibinin çocukları ile hemen kolayca dostluk kurarlar. Tarlada, bağda, bahçede çok işe yararlar, sürü peşinde giderler, eğitildikleri zaman sürüyü bile korurlar ve hatta varlıkları bile kurtları ürkütür. Issız köy evlerinde geceleri bekçilik ederler. Köpek sesi duyulmayan dağ ve ova köyleri ıssız ve garip kalmış ve terk edilmiş demektir...”
***
Kısacası; uyutma yumuşatmasıyla öldürme, toplu katliam düşüncesinin bile vicdanlarda kabul görmediği, yarattığı travma ortada. Kimseye de bundan hayır gelmez. Sorun toptancı bir yaklaşımla yaşam hakkını sonlandırma değil yaşatarak çözümlenmeli. O da belli... Kısırlaştırma aşılama, doğal yaşam alanları oluşturmak... Yani zaten var olan yasalarda hükme bağlanmasına rağmen bugüne kadar yapılmayanları yapmak...