BM Genel Sekreteri Guterres, İsrail’in saldırılarını tekrar başlatmasının ardından örgütün Gazze’deki mevcudiyetini azaltma kararı aldığını duyurdu. Gerekçesi de doğrudan kendi personelinin can güvenliğiyle ilgili… Kurulduğu günden bu yana 200 civarında BM kararını ve 250’ye yakın BM Güvenlik Konseyi (BMGK) kararını takmayan İsrail artık BM’yi de doğrudan hasım gibi görmeye ve hedef almaya başladı zira. Şaşırtıcı mı? Normalde evet ama İsrail söz konusu olduğunda değil... İsrail özellikle 7 Ekim 2023’ten bu yana daha da azıtmış bir durumda ve BM’yle tam anlamıyla dalga geçiyor, pervasızca posta koyuyor... Bu anlamda da sayısız örnek var. Mesela birkaçını sıralayalım:
Netanyahu başta, İsrailli yetkililer, birçok kez “masum sivillere yönelik katliamı” kınayan BM Genel Sekreteri Guterres’in istifasını istedi. İşgal altındaki Filistin toprakları için BM İnsani Yardım Koordinatörü Lynn Hastings, vizesi iptal edildikten sonra İsrail’i terk etmek zorunda kaldı. İsrail 7 Ekim’den bu yana BM bayrağı dalgalanan
CHP’li üyeler tutuklanan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığını oylamak üzere dün sandık başındaydı. Bu bağlamda da oldukça gerilimli bir gün yaşandı. Hem sandık başlarında hem sokaklarda... İki hafta sonra da bu kez CHP’li delegeler genel başkan seçimi için sandığa gidecekler. Dolayısıyla CHP’de yeni bir aday ya da adaylar kim olacak tartışma süreci daha başlamış durumda... Aldığı olağanüstü kurultay kararıyla birlikte adaylığını da açıklayan Özgür Özel’in tartışmasız tek seçenek olduğunu söyleyen de var, önceki kurultayda koltuğunu kaptıran Kemal Kılıçdaroğlu’nun olasılıkları değerlendirdiğini savunan da... Ya da İmamoğlu’nun şu anki mevcut durumuna rağmen, hatta özellikle partinin başına geçmesi gerektiğini öne sürenler de söz konusu... Bu anlamda da CHP’nin bir numaralı koltuğuna dönük hesaplar, siyasi oyun kurguları ve olasılık yüzdelerine odaklı öngörüler havada uçuşuyor… Yani adli soruşturma ve kovuşturmalar geçiren ve tepkisini
ABD Dışişleri Sözcüsü, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması ve süren soruşturmayla ilgili yaptığı “Başka bir ülkenin iç karar alma süreçleri hakkında yorum yapmayacağız. Türkiye, ABD açısından değerli bir müttefik ve ortaktır. Gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Hukuk kurallarına uygun hareket edilmesini bekliyoruz” şeklindeki iki açıklamasıyla tam anlamıyla olması gerektiği gibi duruş ortaya koydu. Dolayısıyla ABD’nin daha önceleri Türkiye’deki iç gündemle ilgili olur olmaz çıkışlarını, abuk- sabuk açıklamalarını, tavırlarını hatırladığımızda bunlara ikinci Trump döneminde hafiften frene basarak yapılan konuşmalar, sağduyu örnekleri denilebilir… Ama söz konusu Trump olduğu için sürdürülebilirlik öngörüsünde iddialı sözler sarf etmek ya da böyle devam edeceğini kestirmek zor. Hele de Trump’ın ilk dönemindeki bu anlamda sabıkaları hafızalardayken… Mesela rahip Brunson’un yargılanma aşamasındaki ekonomik yaptırım tehditleri ya da
İstanbul dün olağanüstü bir güne uyandı. İBB Başkanı İmamoğlu başta çok sayıda kişinin gözaltına alınmasıyla meteorolojik verilere göre düşüş gösteren, soğuyan hava, siyasi anlamda aniden sıcağa dönüştü, yüksek basınç arttı… Dört gün boyunca sürmesi beklenen bu sert iklimle ilgili en çok merak edilen de bunaltıcı sürecin nasıl sonlanacağı. Yargının ne karar vereceği… Çünkü o ana kadar masumiyet karinesi esas elbette... Ama hakkında iki ayrı suçlama bulunan İBB Başkanı İmamoğlu isnat edilen iddialardan suçlu bulunursa, sadece bireysel anlamda değil, hem CHP’nin Cumhurbaşkanı adaylığı konusunda yeni arayışlar, senaryolar belki de sürprizler içerme hem de İBB koltuğuna odaklı farklı siyasi gelişmeler, olası. Eğer terör soruşturması kapsamında bir tutuklama söz konusu olursa İBB’ye kayyum atanma durumu olabilir. Yok ondan değil de süreç ihaleye fesat karıştırma, rüşvet, yolsuzluk gibi mali suçlamalar, iddialar kapsamında tutuklanırsa, süreç böyle sona ererse
ABD’nin kontrolünde olacağı endişesiyle Batı ülkelerini panikleten F-35 savaş uçaklarının, Türkiye açısından hikâyesi, ne anlama geldiği malum... Teknoloji harikası, radara yakalanmayan denilen uçaklar hepten görünmez oldu. Sözde müttefik ABD, paraları ödenmesine rağmen F-35’leri vermedi, hatta Türkiye’yi “küresel katılımcılar” listesinden çıkarttı hiç utanmadan. O süreçte de şantaj, tehdit, yaptırım kepazelikleriyle de Türkiye’yi köşeye sıkıştıracağını sandı aklınca. Dolayısıyla 6-7 yıl öncesinde en çok konuşulan, tartışılanların başında da “Türkiye ne yapacak?” sorusu vardı. Buna da Türkiye’nin tavrı, yanıtı çok netti:
Başımızın çaresine bakarız...
O günlerde biz de “F-35’ler olmazsa dünyanın sonu değil” başlıklı yazımızda (27 Nisan 2019) “henüz hangardan çıkmamış milli savaş uçağımız ve daha başka alternatifler neler olabilir?”in yanı sıra F-35’lerin teknik özelliklerini de sorgulamıştık. Şimdilerde Kanada ve
CHP’de verilen üçlü fotoğraflar ve Genel Başkan Özgür Özel’in söylemlerine bakıldığında partide asayiş berkemal, birlik-beraberlik havası hâkim, herkes mutlu-mesut. Ama hâlâ bitmeyen Ekrem İmamoğlu mu yoksa Mansur Yavaş mı tartışmalarına bakıldığında, kafa karıştıran noktaların giderilmediğini de ortada... Cumhurbaşkanlığı adaylığı zaten ilan edilen İmamoğlu tek seçenekli sandık kurgusuyla taraftar desteğini ortaya koymak ya da daha da artırmak amacıyla il il dolaşıyor, Yavaş ise bu aralar sık sık kameraların karşısına geçiyor. Gazeteciler soru yönelttiği için cevap vermek anlamında değil, farklı etkinliklerle bilerek isteyerek... Yani onda da hafiften taktik değişikliği söz konusu. Yaptığı her konuşmanın içerisinde de “adaylıktan vazgeçmiş değilim” mesajı veriyor ısrarla. Tabii, öncelikle de daha seçime en azından 2-3 yıl olduğu, şimdi vatandaşa, oylarını aldığı Ankara seçmenine hizmet etmek vurgusuyla... Ardından da “günü, zamanı geldiğinde anketlere bakarak, bu konudaki fikrimizi kamuoyuyla paylaşacağız” diyor. Yani
İmralı’dan gelen silah bırakma ve terör örgütünün kendisini feshetme çağrısı PKK’nın Suriye kolu, uzantısı PYD/YPG ya da SDG’yi kapsar mı, kapsıyor mu tartışması sürerken, Suriye yönetimi ile SDG arasındaki anlaşmayla konu bambaşka bir boyuta evrildi. Bir gün önce Suriye kan gölü, İsrail ya da İran provokasyonu, iç savaş tehdidi, başa dönüş mü derken, ertesi gün toprak bütünlüğü, üniter sistem öne çıktı. Suriye Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre anlaşma, Suriye’nin toprak bütünlüğünü vurgularken, çatışmaların sonlandırılması ve mültecilerin geri dönüşü gibi kritik maddeler içeriyor. Suriye haritası da İsrail’in elinde tuttuğu Golan Tepeleri hariç tek renge, yeşile dönüştü... Daha henüz barış içine girilmiş bir durum söz konusu değil. Fotoğrafa bakıldığında Suriye’de adım adım geçmişe göre biraz daha ümitvar olmamızı sağlayacak birtakım gelişmelerle karşı karşıyayız…
Terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’ın silah bırakma çağrısı ardından DEM Parti bir kez daha siyasi partilerle görüşme turunda. Bir yandan da “sürecin kamuoyuna anlatılması” diye halk buluşmaları ve salon toplantıları gibi bazı etkinlikler yapıyor... Bu bağlamda da sürecin zarar görmemesi için DEM’in milletvekilleri, parti örgütleri, belediye başkanlarına çağrı metninde yer alan mesajlara uygun bir dil ve üslup kullanmaları yönünde uyarısı oldu... Ne kadar uyulacak, neler yaşanacak gelişmeleri hep birlikte izleyeceğiz ama DEM parti açısından şu ana kadarki görünür gerçeklik şu:
Her kafadan bir ses çıkıyor... Farklı kişilerden özellikle parti yönetiminden farklı açıklamalar geliyor. Bir yandan bunun tarihi bir süreç ve kendileri açısından önemli olduğu söyleniyor. Buna önayak olduğu için MHP Genel Başkanı Bahçeli’ye ve destekleri nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a teşekkürler ediliyor. Ama bir yandan da öncekinin benzeri gibi bir algı, bir