Dünya nüfusu 7.9 milyar kişi. Facebook, WhatsApp, Instagram ve Messenger kullanıcılarından oluşan ‘Facebook Ailesi’nin nüfusu ise dünyanın neredeyse yarısına denk geliyor; yani 3.5 milyar kişi.
Tüm dünyayı ürün ve servisleriyle gece gündüz demeden 24 saat birbirine bağlayan Facebook Ailesi, 84 milyonluk Türkiye nüfusunun tam 42 katı büyüklükte.
Bu ailenin en sadık kullanıcıları Hintliler. Hindistan, ABD’nin nüfusunu bile sollayarak 340 milyon kullanıcı ile başı çekerken, bu ailenin Amerika’daki nüfusu 200 milyonu buluyor.
Rakamlar inanılmaz. Değil mi? Gerçekler de öyle...
Böyle anlamamıştık!
Bundan 30 yıl önce “İnternet, merkeziliği ortadan kaldıracak; özgürlükleri, bağımsızlıkları, eşitliği beraberinde getirecek” denildiğinde biz pek bunu böyle anlamamıştık ama olay biraz farklı boyutlara gitti bile.
Google, Facebook, Amazon ve Alibaba gibi interneti üs olarak kullanan teknoloji devleri gün geçtikçe hakimiyetlerini ve bağımlılıklarını artırmayı sürdürüyor.
Daha çok yeni, hafta içinde tüm dünyada yaşanan altı saatlik Facebook Ailesi’nden büyük kopuş açıkça gösterdi ki; milyonlar dijital ürünlerin adeta esiri olmuş durumda. Onlarsız yapamıyoruz... Onlar bizi bıraksa da, yerlerine hemen alternatifleri sıralanıyor.
Anlık mesajlaşmadan, paylaşım yapmadan; takip ettiğimiz dünyanın mesajlarını ya da paylaşımlarını görmeden ne vakit geçirebiliyoruz, ne de iş yapabiliyoruz. Saniyelik kayıplara bile tahammül yok. Dijital dünyadan kopmak artık neredeyse imkansız gibi. Eminim WhatsApp, Facebook, Instagram çöktüğünde; stresten eli titreyenler bile olmuştur.
Pulitzer Ödüllü yazar James Ball’ın “Sistem” adlı kitabında bu konulara dair önemli bilgiler bulunuyor.
Kitapta yer alan “İnternetin neyi değiştirdiğini söyleyeyim” cümlesinin ardından gelen şu söze dikkatinizi çekmek istiyorum: “Bence internet insanları güçlendirdiği kadar onları aynı zamanda zayıflattı.”
Arazi kapmaca oyunu
Araştırmacı Tom Wheeler’in yaptığı tespit ise çarpıcı: “Geleneksel dünyada her şey merkezileştirilmişti. Bugün çelik neden Pittsbug’da? Arabalar neden Detroit’te? Tahıl ürünleri ve mezbahalar neden Chicago’da? Bu ürünlerin belirli noktalarda toplanmasının sebebi demiryolları ve beraberinde getirdiği merkezileştirme gücü idi. Diyelim ki gitmek istediğiniz yere varabilmek için Chicago’da hat değiştirmeniz gerekiyor. Hazır oraya gitmişken ürününüzü neden değerlendirmeyesiniz ki? Öyle değil mi?
Sanal dünyada internet aslında demiryollarından daha farklı çalışıyor. Tasarımı gereği dağınık bir halde ve her şeyin bir araya toplanmasını gerektiren merkezi bir noktaya sahip değil. (Bu teoride böyle ama gerçekte durum pek öyle değil.)
Bugün yaşadığımız sorun, verilerimiz ve bu verileri kimlerin saklayabildiği konusunda verilen kararlar sayesinde bazı platformların (Google ve Facebook’ların) birer sanal Chicago’ya dönüşerek önce veriler için birer toplanma noktası haline gelmesi, sonra da ana üs görevi üstlenmesinden kaynaklı. Bu yetmiyormuş gibi internetin fiziksel altyapısını kontrol eden insanların bu çevrimiçi dünyaya sızmaya teşebbüs ettiklerini görüyoruz. Arazinin sınırsız olduğunu düşündüğünüz internet dünyasında bir tür arazi kapmaca oyunu oynanıyor.”
İşte tüm bu gerçeklere bakarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz:
“Maalesef bazı büyük güçler dışında tüm dünya bu yaşananlar karşısında çaresiz. Yerli ve milli teknoloji geliştirme söylemleri sadece ülkemizde değil gelişmiş birçok ülkede bile karşılıksız kalıyor. Vergi sopasıyla bu yapıların üzerine gitmek ise maalesef kolaycılıktan öteye geçemiyor.”
Yer altındaki bulut!
James Ball, ‘Sistem’de, karşı karşıya kaldığımız bir büyük sorunun daha altını çiziyor:
“İnternet o kadar hızlı değişiyor ki hali hazırda koyduğumuz kurallar ve yapabileceklerimiz geçerliliğini hızla yitiriyor. İnternetin havadaki bir “bulut”tan (cloud computing) ziyade farklı kıtalardaki birçok ülkeden geçerek dünyayı sarıp sarmalayan ve verilerimizi tutan sunucuları birbirine bağlayan kablolardan (yer altında) oluşan bir ağ olduğunu unutmayalım. Düzenleyiciler ne kadar hızlı hareket ederlerse etsinler -ki genelde yavaş hareket ederler- internet onları daima geride bırakıyor.
Aslında düşünmemiz gereken “sistem” olmalı. Mark Zuckerberg’i veya Facebook’u alt etmek veya sosyal ağ kavramını tümüyle ortadan kaldırmak hiçbir anlam ifade etmiyor.
İnternet dediğimiz şeyin fiziksel altyapısı sayısız ağdan oluşan devasa bir ağ. Bu ağın yarattığı güç merkezi de benzer şekilde birbirine bağlı birden fazla unsurdan oluşuyor. Bu sistemler bugün onları yaratan insanlara bile çok karmaşık gelse de hepsi insanlar tarafından inşa edildi ve yine onlar tarafından dizginlenebilir.”
Peki dur durak bilmeksizin sürekli büyüyen bu teknoloji devlerini dizginlemek için ne yapmalı ve bu rol kime düşüyor?
Bireysel özgürlükleri kısıtlamadan ve şirketlere sınırsız alan tanımadan nasıl bir düzenleme yapılmalı?
Hukuk, kurallar veya regülasyonlar teknolojideki gelişmeleri yakalayabilir mi?
Sorular çok, cevaplar belirsiz ama gelecekte yaşanacak olası ‘büyük çöküşler’ öncesinde acil yanıt bulmalı.