Mesut Özil, Emre Can, İlkay Doğan...
Üçü de Alman Milli Takımı'nı tercih etti... Üçü de üst düzey kalite de oyuncular.
Gönül isterdi ki üçü de Türk Milli Takımı'nda oynayabilselerdi... Ama çok geç kalındı.
Şükürler olsun ki Hakan Çalhanoğlu, Ömer Toprak, Cenk Tosun, Olcay Şahan, Oğuzhan Özyakup, Mehmet Ekici, Kerim Frei ve Gökhan Töre gibi isimler Türkiye'yi tercih etti.
Beşiktaş'ın neredeyse bonservisini bedavaya aldığı Tolgay Arslan, maalesef çok önceden tercihini Almanya'dan yana kullanmıştı. Panzerler'e kaptırdığımız bir başka Türk ise Spartak Moskova'da oynayan Serdar Taşçı. Aldığım duyumlara göre geçtiğimiz günlerde Joachim Löw arayıp hal hatır sormuş.
Sadece Almanlar'a oyuncu kaptırmıyoruz... Beşiktaş'ın yakından takip ettiği Araz Özbiliz Ermenistan'ı tercih etti. Veli Kavlak Avusturya... Erkan Zengin ve Jimmy Durmaz İsveç. Gökhan İnler İsviçre. Bu isimlerin dışında Türk Milli Takımı'na katkı sağlayacak daha nice gençler var.
Bütün bu gurbetçi oyuncularımızın isimlerini yazmamın tek bir sebebi var...
Mahmut Alpaslan...
Adı Jose Sambade Carreira...
Beşiktaş'a geldiğinde "Dünya'nın en iyi kaleci antrenörlerinden birisi" unvanıyla gelmişti.
Antrenman tekniklerini gördüğümüzde cem-i cümlemiz "aboooovvv" demiştik.
İnternete yüklenmiş antrenman videolarını, Bayern Münih'in kalecisi Neuer bile seyretmiş diye haberler yazdık.
Japonya'dan, İspanya'ya kadar her takımın transfer listesinde yer aldı.
İlk senesinde Beşiktaş'a hiç bir futbolcuya teklif gelmezken bir tek ona teklif gelmişti.
Müthiş bir CV ile değişik antrenman çalışma metodlarına sahip bir hoca kendisi.
Fakat ne gariptir geldiği günden beri çalıştırdığı kaleciler hep geriye doğru gitmiş.
Evet doğrudur... Ricardo Quaresma'nın yeniden Beşiktaş'a dönmesi değil tribünleri, Beşiktaş kampını bile farklı bir havaya sokmuştu.
Deyim yerindeyse Londra'da, Başkan Fikret Orman'a biat etmişti.
Artık eski Quaresma olmadığını söylemişti. Başkan da ona “Artık Beşiktaş da eski Beşiktaş değil" cevabını vermişti.
Geçmişteki kötü anılar belleklerden silinmiş, yeni bir beyaz sayfa açılmıştı.
Q7 kampa ilk geldiği günlerde biz gazeteciler bile onunla hatıra fotoğrafları çekildik.
Kısacası medyadan tutun tribünlere kadar hepimiz ona kucak açarak “Hoşgeldin Quaresma" dedik.
Fakat rüya çok çabuk bitti...
Trabzonspor maçında kendisine çok yakışacak bir gol atan Quaresma, kendisine yakışmayacak bir şekilde kırmızı kartla oyun dışı kaldı.
Emirhan Delibaş kim biliyor musunuz?..
Sabah güne Beşiktaş diyerek başlayanlar bilir ama çoğunuz onu tanımıyorsunuz.
Kendisi henüz 12 yaşında...
Beşiktaş U-12 takımında oynuyor.
Girin internete, yazın Emirhan Delibaş diye, seyredin yeteneğini.
Şimdiden kendisine "Messi" lakabı takıldı.
Geleceğin yıldızı...
Twitter hesabı bile var.
Sezon öncesi altıncı hazırlık maçını oynayan Beşiktaş, en ciddi sınavını Olympiakos karşısında verdi. Ligdeki Mersin İdmanyurdu karşılaşması öncesinde Şenol Güneş’in ideal on birine yakın kadrosunu dün gece Yunanistan’da seyredebildik.
Olympiakos karşısındaki Beşiktaş, lig öncesinde ‘hazırım’ diyemedi. Savunma ile hücum hattı arasındaki kopukluk gözden kaçacak gibi değildi. Siyah-beyazlı takım “bana bir tane ön libero” al diye bağırıyor. Öyle ucuzundan da değil, Tolgay ve Veli’nin boşluğunu kapatacak kalitede bir ön libero lazım.
Beşiktaş’ın hücum gücünden hiçbir şüphem yok... Fakat defans geçen sezonki savunmayı hatırlattı. Şenol Güneş’in kafasındaki dörtlü neyse, uzun süre o dörtlü yan yana oynamalı ki bu bölgede artık bir istikrar yakalansın. Sonuç olarak orta sahadaki boşluk nedeniyle, Quaresma, Gökhan Töre ve Gomez gibi silahlar, susturucu takmış gibiydiler. Onlardan çok daha iyi verim alınması isteniliyorsa ya bir Veli ya da bir Tolgay ayarınca oyuncu bulmaları lazım.
Twitter biz gazeteciler için bulunmaz bir fırsat...
Hangi açıdan diye soracak olursanız, yazdığımız haber ve yorumların etki ve tepkisini mavi kuş sayesinde çok daha rahat öğrenebiliyoruz.
Okuyucu, yazara ve muhabire doğrudan ulaşabiliyor, eleştirisini yapabiliyor. Kimisi de teşekkür ya da hakaret ediyor.
Örnek vermek gerekirse, Beşiktaş Dış İlişkiler Sorumlusu Erdal Torunoğulları ile yaptığım özel röportaj.
Sayın Torunoğulları “Biz bile Mario Gomez transferinin biteceğine inanmıyorduk" dedi.
Ben de bu sözleri başlığa çıkarttım... Nedenini ise alt başlıkta “Mario Gomez bize bir söz verdi ve Mario bu sözünü tuttu" şeklinde yazarak başlığı daha da açmaya çalıştım.
Erdal Torunoğulları yüzde yüz haklı... Çünkü ben daha önce verilen sözlerin tutulmadığını gördüm. En basit örnek ise Robin Van Persie transferi.
Lille ile önceki gün oynadığı hazırlık maçından bir gün sonra yine bir Fransız ekibi olan Nice ile üçüncü hazırlık karşılaşmasını yapan Beşiktaş, her ne kadar yine galibiyet yüzü görmemiş olsa da, en azından golle tanışmasını bildi. Geride bıraktığımız üç maça göre konuşacak olursak, önemli bir değişimden geçen Beşiktaş’taki en göze çarpan negatif detay, bana göre pas hataları oldu.
Futbolun içerisinde tanınan top kaybetme toleransını çok aşan Beşiktaş, doğal olarak oyunda bir akışkanlık sağlayamadı. Üçüncü maçında da ideal kadroyu denemek yerine herkese şans vermeye çalışan Şenol Güneş, bundan sonraki maçlarda nasıl bir tercih yapar, bekleyip göreceğiz.
Dün göze çarpan bir başka detay ise Serdar Kurtuluş’un, maça ön libero olarak başlamasıydı. Şenol hoca, belli ki Veli’nin yokluğunda, Serdar’ı bu bölge için alternatif isim olarak kafasının bir köşesine yazmış. Gayet mantıklı bir düşünce. Çünkü Tigana’dan sonra Beşiktaş’a gelenler onu sağ beke mahkum etmeselerdi, belki de Serdar, milli takımın vazgeçilmez ön liberolarından biri olabilirdi. Sonuç olarak önemli bir değişimden geçen Beşiktaş, bu süreçte mutlaka sancılı anlar da yaşayacaktır. Sabretmek futbolun en önemli
Sezon öncesi hazırlık kamplarındaki ikinci maçını Lille karşısında oynayan Beşiktaş’ın, hazır olup olmadığını ne skora ne de sahadaki futbola göre değerlendirmek doğru olmaz. İsterse son hazırlık maçı olsun, bir takım için “Lige hazır” veya “Hazır değil” diyemeyiz. Taşlar, ligler başladıktan sonra yerlerine oturur. O zaman “Dünkü maçta ne gördün?” diye bir soru soracak olursanız, cevabım “Değişim” olur.
Maçın teknik analizine girmeye hiç gerek yok... Önümüzdeki sezon Gökhan Töre’yi sadece kanatlarda değil, kanat içleri ve forvet arkasında görebiliriz. Tosic, Lille karşısında kimi zaman stoper kimi zaman da sol bek olarak oynadı. Beklerin geride çakılı kalmadığı ve savunmanın iki stoperli dizilişte olduğu bir Beşiktaş seyrettik.
90 dakika boyunca bir tane golün bile atılmadığı maçta siyah - beyazlıları hep hücum dizilişinde gördük. Bir takımın kazanma arzusu mutlaka olmalı ama topu ileriye taşıyacak silahlarınız olmadığı sürece, istediğin kadar hücum yapacakmış gibi dizil, fark etmez.
İşin özeti; Quaresma otelde kaldı ama oyuna sonradan giren Gökhan Töre ne demek istediğimi çok iyi anlattı. Kadronda yaratıcı yeteneklerin yoksa rakip sahaya topu taşıyamazsınız. Beşiktaş’ın