Arda Turan'ın, Barcelona ile prensip anlaşmasına vardığını duyduğum an, kendisini aramıştım... Kesinlikle öyle bir şey olmadığını söyledi ama bir ay sonra Arda, Barça'ya imza attığında yine aradım kendisini. Kusura bakmamamı ama böylesine transferlerde gizliliğin çok önemli olduğunu söylemişti. Benim işim gizliliği kaldırmak onunkisi ise sır perdesini, transferlerinin üzerine örtmekti. O nedenle hepimiz Serdar Taşçı'nın, Bayern Münih'e transfer oluşunu, son gün öğrenmiştik.
Arda'nın Barcelona'ya gitmesinden sonra Serdar'ın da Alman devine gitmesi, bir menajer için muhakkak önemli bir başarıdır. Ben Ahmet Bulut ismini ilk duyduğumda, belki Arda, yeni yeni Bayrampaşa sokaklarında koşturmaya başlamıştı. Kolay değil böylesine önemli kulüplere oyuncu satmak. Serdar Taşçı'nın resmi menajeri olan Ahmet Bulut, tıpkı Arda gibi futbolumuzun yurtdışındaki önemli temsilcilerinden biri oldu.
Gizlilik demişken, bir başka menajer Ceylan Çalışkan'ın da, Drogba'yı Galatasaray'a getirdiği dönemdeki ketumluğunu unutamam. Bir an olsun Dünya'nın en iyi golcülerinden birini Türkiye'ye getirtmenin vereceği mutluluğu ve heyecanı, yüzünde belli etmedi. Menajerliğin en önemli unsurlarından biri olan
Süper Lig’in ikinci yarısındaki ilk iki maçı ağır kış şartları nedeniyle ertelenen Beşiktaş için Bucaspor maçı, skor anlamında iyi değerlendirilmiş bir fırsat oldu.
Futbol anlamında konuşacak olursak, ideale yakın bu kadronun beklentilerden çok uzak olduğu gerçeğini hepimiz kabullenmek zorundayız. Peki suçlu var mı? Benim düşüncelerimin arasında yok ama doğa kanunlarını eleştirmek isteyen varsa bilemem.
Sahadaki futbol karakterlerine bakacak olursak; bireysel anlamda herkes bildiğimiz gibiydi. Olcay pas trafiğinin merkez noktasında, Gökhan kanatların efendisi, Oğuzhan maestro rolünde ve Gomez ise stoperlerin kabusuydu. Ama bir bütün halinde hareket etme anlamında bir takım eksiklikler vardı. Ayrıca Buca da herkesin beklediği gibi etkisiz değildi. Beşiktaş’ın bu kadrosu birkaç maçı daha birlikte oynaması durumunda, Şenol Güneş’in ayarlarına muhakkak geri dönecektir.
Ayrıca geri de dönmesi lazım çünkü bu ligin göze hoş gelen futbol oynamayı tercih eden takımlara ihtiyacı var. Bu galibiyet bu beklentiyi sağlayacaktır.
Beşiktaş, Ziraat Türkiye Kupası'nda, Sivasspor Belediyespor'a 4-3 yenildi. Aradaki fark rakamla "1" olabilir ama ortada yenilen bir 4 gol gerçeği var. Sahadaki Beşiktaş'ın ilk onbirinde kimin oynayıp kimin oynamadığının hiç bir önemi yok. O formanın üzerinde Beşiktaş amblemi varsa, adama "Sivas Belediyespor'dan neden dört gol yedin" diye sorarlar. Hiç kimse Cenk Tosun'un attığı iki gol ve yaptığı bir asisti konuşuyor mu? Var mı Quaresma'nın o maçtaki güzelim rabonasından bahseden? Ya da Gökhan Töre'nin istekli ve arzulu futbolundan. Elbette yok. Kimse onları konuşmaz... Herkes neticeye bakar. Neticeye bakacak olursak, ders alınacak bir çok nokta var.
Peki bu sonuçla gruptan çıkanlara bakalım... Beşiktaş ve Sivas Belediyespor... Spor basınına baktığımız zaman Sivas Belediyespor'un hakkının verildiğini söylememiz pek doğru olmaz. Ben kendi adıma Sivas Belediyespor'un kazanması için ter döken oyuncuları ve teknik heyetini yürekten kutluyorum. Bu kupaya anlam, renk ve izlenebilirlik kattınız. Çıkamayanlar ise Kardemir Karabükspor ile 1461 Trabzon... Ben dahil ülkenin büyük çoğunluğu 1461 Trabzon'un banko çıkacağını tahmin ediyorduk. Ama yanıldık... Yanıldık ama altında bir çapanoğlu
İnanın; değil Beşiktaş'a, Galatasaray veya Fenerbahçe'ye bile gelmiş olsaydı, Türkiye'ye böyle bir oyuncu geri döndüğü için, bu transfere yine de çok sevinirdim. Emeklerine sağlık Sayın Fikret Orman... Biliyorum, üç senedir bu projenin üzerinde çalışıyordunuz. En nihayetinde Aras'ı, siyah - beyazlı renklere bağladınız. Cenk Tosun'u devre arasında transfer ederek bir ilke imza atan Beşiktaş; yine transfer ettiği bir oyuncuyu, İspanya Ligi'nde başka bir takıma kiralayarak, tarihe geçecek.
Gelelim Aras'ın hikayesine... Babası İhsan Özbiliz... Diyarbakır Ermeniler'inden. Aras ise Bakırköy doğumlu. Çocuk yaşta Hollanda'ya gitti... Ajax alt yapısında yetişti ve A takıma kadar yükseldi. Ermeni olduğu için doğal olarak Ermenistan Milli Takımı'nı seçti. Türkiye doğumlu olduğu için Türkiye'yi de seçebilirdi. Tercih hakkı onun. Kimse bir şey diyemez. Mesut Özil ile gurur duymuyor muyuz? Buraya geldiğinde bir kelime bile Türkçe bilmeyen Kerim'e kimse kızdı mı? Beşiktaş efsanelerinden Niko, Türkiye'yi seçtiğinde tüm siyah - beyazlıların göğsü kabarmadı mı? Ya Lefter. Kubilay Türkyılmaz İsviçre forması giydi. Keza Yakın kardeşler de öyle. Hamit Altıntop, Bayern Münih'te oynarken milli forma
Ligin devre arasında 1461 Trabzon ile iki kere karşılaşan Beşiktaş, hem ikinci yarıya hazırlanmış hem de Ziraat Türkiye Kupası’da, gruptaki dördüncü maçını geride bırakmış oldu. Oynanan iki maçta da, Şenol Güneş alışılmış kadronun içerisine, fazla süre almayan oyuncuları da ekledi. Bu nedenle Beşiktaş, hücumda bilinen pas trafiğinde, kırmızı ışığa çok yakalandı.
Lig için bu iki maç ölçü olamaz ama, Beşiktaş ikinci yarıda bu tür maçları çok oynayacak. Özellikle küme düşme hattında yer alan takımların kapalı savunmalarına karşı, sıkıntılar yaşayacaktır. Ta ki kilidi açabilecek o ilk golü atana kadar. Ligin ilk yarısındaki; Olcay, Gökhan, Oğuzhan, Quaresma, Gomez ve Atiba damgalı futbol anlayışı olduğu sürece, Beşiktaş o kilitleri mutlaka açacaktır. Atiba demişken, dünkü maç bir kez daha gösterdi ki bu takım onsuz çok ama çok eksik kalıyor.
Bir parantez de Cenk Tosun’a açalım. Mario Gomez’in arkasında olmasına rağmen, attığı gollerle sadece Beşiktaş’a değil, Fransa 2016 öncesinde ay - yıldızlı takımın da umudu olmaya devam ediyor. Tebrikler Cenk Tosun.
1461 Trabzon-Beşiktaş maçından bir gün önce oynanan Trabzonspor-Adanaspor karşılaşmasıyla başlamak daha doğru olur. Avni Aker Stadı’nda oynanan o maçta, tribünler dün gece olduğu kadar dolu değildi.
1461 Trabzon-Beşiktaş maçının detayına girmenin anlamı yok... Skor kısır olsa da pozisyon çoktu. Ama dün geceki seyirci üstünlüğünü ben, Beşiktaş’ın ilk yarıda oynadığı göze hoş gelen futbola bağlıyorum. Şenol Güneş çok doğru söylüyor. Bu ülkede artık bir futbol kültürü oluşturulmalı. İyi oynarsan, senin maçına herkes ilgi gösterir. 60’lı yılların futbolu oynanmaya devam ederse, taraftar mecburen iyi futbol oynayan takımı seyretmek ister.
1461 Trabzonlu futbolcuları yürekten kutlarım. Bizlere Süper Lig’deki birçok takımın önümüze koyamadığı bir futbol izlettiler. Tribün atmosferiyle, sahadaki pozitif futboluyla ve iki teknik adamın taktik varyasyonlarıyla, Ziraat Türkiye Kupası’nda oynanan en zevkli grup maçlarından birine şahit olduk Trabzon’da. Beşiktaş’ta dikkat çeken en önemli nokta ise Necip’in stoperde oynaması oldu. Bu bölge için alternatiflerden biri ama umarım Şenol hoca, ligde bu tercihe mecbur kalmaz.
Tarih: 19 Mart 2015...
Yer: Atatürk Olimpiyat Stadı...
Soğuk bir İstanbul gecesinde, Beşiktaş evinde Brugge'u ağırlıyor... Belçika'daki maç 2-1 Brugge'un galibiyetiyle bitmiş ama orada Gökhan Töre'nin attığı tek gole, turun kapısını açacak anahtar gözüyle bakılıyordu.
Nitekim İstanbul'daki maçta; jeneriklik bir gol atan Ramon Motta, tur kapısının anahtarını, deliğe sokmuştu. Fakat ne olduysa, 61. dakikadan sonra oldu. De Sutter'in attığı golle, Brugge o anahtarı yuvasından geri çıkardı. Buna rağmen yine de Beşiktaş'ın turu geçmek için geride koca bir yarım saati vardı. Bir gol maçı uzatmaya iki gol ise tur kapısını öyle anahtarla değil, kırarak açmaya yetiyordu.
Fakat o maçta Beşiktaş tribünlerinin bir kısmı, hatalı gol yiyen Tolga Zengin'i protesto etmeye başlamıştı. Her zaman söylerim... Tribün protestosu, futbolun olmazsa olmazlarından biridir. Baba Hakkı "Bu formayı bana taraftar giydirdi. Şimdi onlar isteyince de çıkarırım" demişti. Sürekli kötü oynadığın zaman protesto edilirsin doğal olarak.
Fakat Brugge maçında ıslıklanan Tolga Zengin'in deyim yerindeyse eli ayağına dolandı. O dakikadan sonra Tolga, futbola yeni başlamış acemiler gibiydi. Halbuki o hatalı golden sonra
Beşiktaş'ın yoğun maç trafiğinde, tavsiye niteliğinde rotasyon içerikli bir yorum yazısı yazdık, futbol ulemaları ayağa kalktı...
Futboldaki bilmişliklerini geçtim, gazeteciliği bile öğretmeye kalktılar...
Öğrettikleri şey ise "yazma kardeşim”den öteye geçmedi.
Eleştiri bizim meslekte etle-tırnak gibidir ama...
"Yazma kardeşim demek" ise apayrı bir hadise.
Orada duracaksınız!
Gelelim meselenin futbol ve haber tarafına...
Size ne?..