Merkez Ban-kası’nın bu haftaki toplantısında, koridorun üst bandının 25 baz puan daha indirilmesi, piyasa oyuncuları gibi beni de artık şaşırtmıyor. Uzunca bir süre Merkez’in kararlarını fiyat istikrarı çerçevesinde değerlendirip, anlamaya çalıştım. Ancak olmuyor. Çok değil, beş ay geriye, yani Mart 2016’ya gidelim.
Manşet enflasyonun 7.46, 12 ay sonrası enflasyon beklentisinin 7.89 olduğu bu ayda, “sadeleşme” adı altında bir faiz indirimi sürecinin başlatılması ve bu süreç zarfında koridorun üst bandının 5 ayda 225 baz puan, efektif politika faizi diyebileceğimiz ortalama fonlama faizinin ise 110 baz puan kadar indirilmesi, kafamdaki hiçbir fiyat istikrarı stratejisi ile uyuşmuyor. Nitekim bugün geldiğimiz noktada enflasyon 8.8. Nasıl ki bir yap-boz parçasını yanlış yere koymaya çalışırsanız sonuç elde edemezseniz, ben de öyle bir çaresizlik içinde kalıyorum Merkez’in adımlarını kafamda oturtmaya çalışırken.
Ne zaman ki Merkez’in asıl amacının fiyat istikrarı değil finansal istikrar olduğunu kabul ederseniz, o zaman rahatlıyorsunuz. Çünkü o zaman neyi neden yaptığını anlamakta o kadar zorlanmıyorsunuz. Şöyle ki: Merkez faiz indirim kararı verirken kurdaki durumu inceleyip,
Son iki haftada Fed kanadından gelen sinyaller oldukça yoğundu. İlk sinyal 8 Ağustos’ta yeni bir blog yazısıyla eski başkan Bernanke’den geldi. Bernanke son dört senede Fed üyelerinin tahmin yaptıkları potansiyel büyüme, uzun vadeli işsizlik ve uzun vadeli reel politika faizi oranlarının hep aşağı yöne revize edildiğini ve bu gelişmelerin daha güvercin bir para politikası duruşuna işaret edeceğini söyledi.
Bernanke’nin verdiği en önemli mesaj bence şuydu: Piyasa oyuncuları Fed’in bir sonraki adımını tahmin edebilmek için kısa vadeli verilere odaklanmakla hata ediyorlar. Fed’in adımlarını kısa soluklu veri değil uzun vadeli tahminler belirler. Yani Brexit, başkanlık seçimleri, aylık enflasyon, istihdam gibi verilere bakıp boş yere hop oturup hop kalkmanıza gerek yok. Bu tür gelişmeler en fazla faiz artırım kararını bir toplantıdan öbürüne erteler.
İkinci sinyal...
Ama toplam faiz artırımı sayısı, ki ekonomik temelleri asıl belirleyen budur, ancak uzun vadeli perspektife göre revize edilir. Fed üyeleri uzun vadeli işsizliği daha aşağı revize ederek ekonominin daha fazla istihdam yaratabileceğine işaret ediyorlar ki bu faiz artırımlarını öteleyen bir faktör. Keza uzun vadeli reel faiz
Para politikasının esas aracı politika faizi. Temel hedefi ise fiyat istikrarı. Yani Merkez Bankası’ndan beklenen politika faizini uygun seviyeye getirmek suretiyle yüzde 5’lik enflasyon hedefini tutturmak. Fiyat istikrarı sağlandığı zaman hem gelir dağılımındaki eşitsizlikler gideriliyor, hem uzun vadeli faizler düşüyor hem de ekonomiye dair belirsizlikler azaldığı için yatırım talebi artıyor. İşte bu nedenle, fiyat istikrarı pek çok merkez bankasının öncelikli hedefi.
Finansal krizle birlikte gelişmiş ülkelerin piyasaya sürdükleri emsali görülmemiş para arzı faizlerin görece daha yüksek olduğu gelişmekte olan ülkelere akmaya başlayınca bu ülkelerde finansal istikrar endişeleri boy gösterdi. Ekonominin az güvenilir sıcak paraya bağımlı hale gelmemesi için, Merkez, 2010 sonrası dönemde zorunlu karşılık oranlarını ek bir politika aracı olarak devreye soktu. Aşırı miktarda sıcak para girişini engellemek için risk iştahının yüksek olduğu dönemlerde politika faizi düşük tutulurken, bunun talebi ve dolayısıyla enflasyonu şişirmemesi için zorunlu karşılık oranları birkaç adımda yükseltildi. Merkez’den bir grup iktisatçıyla yapmış olduğumuz çalışmada (“Required Reserves, Liquidity Risk,
Bu haftanın önemli bir gelişmesi hızlı artışıyla dikkatleri üzerine çeken enflasyon rakamı oldu. Her ne kadar geçen haftaki enflasyon raporu sunumu sırasında Başkan Çetinkaya’dan temmuz enflasyonunun yüksek olacağına dair uyarı almış olsak da gelen rakam yüzde 0.6 olan piyasa tahminlerinin iki katı olunca senelik enflasyon yüzde 8.8’e yükseldi. Enflasyondaki aylık artışın temel belirleyenleri gıda ve tütün kalemleri oldu. Para politikası gıda fiyatlarını etkileyemez deyip sadece çekirdek enflasyona baksak onun da hâlâ 8.86 seviyesinde olduğunu görüyoruz.
Hedef % 5’e çekmek
Şimdi enflasyon ve para politikası arasındaki ilişkiyi inceleyelim. Malum, para politikasının birincil hedefi enflasyonu yüzde 5’lik hedefe çekebilmek. Enflasyonu düşürebilmek içinse para politikasının elindeki tek silah politika faizini yüksek tutmak. Merkez Bankası uzunca bir süredir iki sene sonra yüzde 5’lik hedefe ulaşılacağı sözünü veriyor ama hedef malesef yakalanamıyor. Karne böyle kötü olunca Merkez’in inandırıcılığı da zedelendiği için konulan hedefler enflasyon beklentilerini de en ufak bir şekilde etkilemiyor. Temmuz itibarıyla iki sene sonrasının enflasyon beklentisi yüzde 7 civarında seyrediyor. Oysa
Bu hafta Amerikan Merkez Bankası Fed, bir kez daha beklentilere paralel hareket ederek faiz artırımına gitmedi. Ancak toplantı metinine eklenen “yakın vadede ekonomik görünüme ait riskler azalmıştır” ifadesi, bir sonraki toplantıda faiz artırımına kapı açabilecek “şahin” bir ifade.
Toplantı öncesi, Fed’de çalıştığım son üç yılda bölüm direktörlüğümüzü yapan Vincent Reinhart’ın bir yorumu dikkatimi çekti... Reinhart şöyle demiş:
“Fed Temmuz toplantısında Eylül ayını tekrar canlı hale getirecek bir hamle atar, ancak faiz artırımını Aralık ayından önce yapmaz.”
Gelişmeler şimdilik Reinhart’ın bu yorumuyla oldukça tutarlı. Eylül ayının gerçekten masada olup olmadığını ise ağustos sonunda yapılacak Jackson Hole toplantılarında konuşacak Fed Başkanı Janet Yellen’in vereceği mesajlardan anlayacağız.
ABD ekonomisinde ikinci çeyrek verileri giderek güçlenirken, Fed’in hala neyi beklediğini soranlar artmaya başladı.
Temel neden
Fed’in bekleyişinin temel sebebi, risk almak istememesi... Yani ikinci sıkılaştırıcı adımı atmadan önce, ekonominin kazanmış olduğu momentumdan emin olmak ve eğer yavaşlatıcı bir adım atmazsa enflasyonun hedefi aşacağından emin olmak istiyor. Bunun için de sırf içerideki
İnanması güç bir hafta sonunu geride bıraktık. Akıllara durgunluk veren gelişmeler oldu. Yaşanan başarısız darbe girişimini ölümcül bir hastalığın erken teşhisine benzetebiliriz. Teşhisin hemen ardından çok kritik bir ameliyatla hasta dokunun vücuttan atılması gerekiyor.
Şu anda bir taraftan konulan teşhisin şokunu atlatmaya çalışırken bir yandan da apar topar girdiğimiz acil odasında ameliyatın sonucunu bekliyoruz. Bütün dünyanın gözlerinin üzerimize çevrilmiş olmasının nedeni ise ameliyatın riskleri ve kalıcı bir hasar bırakıp bırakmıyacağı. Bundan sonraki dönemdeki yapılanmanın demokratik prensiplere uygunluğu ve bağımsız hukuk devleti ilkelerine gösterilecek özen dikkatle inceleniyor. Dileğim herhangi bir kalıcı hasar bırakmadan bu badireyi atlatabilmemiz.
Yaşanan şokun ekonomi açısından etkileri kısa ve uzun vadeli olarak ayrıştırılabilir. Kısa vadede yaşanan tedirginlik ve piyasalarda görülen oynaklık son derece normal. Zaten Merkez Bankası’nın haftasonu aldığı yerinde tedbirlerle panik büyük ölçüde önlendi. Hafta içinde alınan faiz indirim kararı ise Merkez’in finansal istikrar endişelerinin sınırlı olduğu ve buna karşılık ekonomik büyümeye bir parça arka çıkmakta sakınca
Para politikası, ekonominin yavaşladığı zamanlarda para arzını artırarak talebi canlandırmak, ekonominin fazla ısındığı zamanlarda da para arzını kısmak suretiyle talebi dizginlemek esasına dayanır. Peki, bu değirmenin suyu nereden gelir? Yani merkez bankası istediği zaman artırıp istediği zaman azalttığı parayı nereden bulur? Merkez bankası para basma otoritesine sahiptir. Yani istediği kadar parayı basmasına kimse karışamaz. Önemli olan, parayı basarken ekonominin büyüme hızını doğru tespit edip ne enflasyon yaratacak kadar fazla ne de deflasyon yaratacak kadar az miktarlara gitmemek.
Normal şartlar altında merkez bankası rutin açık piyasa işlemleri çerçevesinde piyasadan satın aldığı bono ve tahvillerin bedeli kadar para basarak para arzını artırır. Bu şekilde tespit edilen kısa vadeli faiz bir sonraki adımda uzun vadeli faizleri ve dolayısıyla kredi ve harcamaları etkiler. Miktarsal genişleme (QE) için de temel prensip aynıdır. Ancak satın alınan meblağlar çok büyüktür. Amaç, büyük miktarlarda bono ve tahvil satın alarak kısa vadeli faizi es geçip direkt uzun vadeli faiz fiyatlarını etkilemektir.
Kriz öncesi dönemde merkez bankaları kısa vadeli faizleri hedefleyen
Çarşamba akşamı açıklanan ABD Merkez Bankası’nın (Fed) haziran toplantısına ait tutanaklar, Fed içindeki görüş ayrılıklarını gözler önüne serdi.
Her ne kadar haziran toplantısında faizlerin artırılmaması ve özellikle de Brexit referandumu sonuçlarının beklenmesi konusunda Fed üyleri (haklı olarak) hemfikir olsa da, önümüzdeki döneme ait ekonominin gidişatı hakkında görüş ayrılıkları var. Bir grup Fed üyesi ikinci faiz artırımı konusunda çok beklenmemesi gerektiğini, bu durumun hem finansal istikrar hem de istihdam ve enflasyon hedeflerinin aşılması konusunda tehdit oluşturacağını söylüyor.
Diğer üyleer ise ekonominin henüz ikinci bir faiz artırımı gerektirecek kadar “ısınmadığı” ve vaktinden erken gelecek bir faiz artırımının bir durgunluk yaratabileceği görüşündeler.
Dünyanın geri kalanı
Para politikasında en önemli zorluk ekonominin gidişatı ile ilgili yerinde teşhis yapabilmek. Bunu hep söylüyorum. Ancak Fed’i bekleyen diğer zorluk dünyanın geri kalanından bağımsız para politikası yürütemeyecek olması. Neden mi?
Diyelim ki Fed ikinci bir faiz artırımı için uygun zamanın geldiğine karar verdi ve faiz artırdı. Normal şartlarda faiz artırımı ekonomiyi yavaşlatır, enflasyonu düşürür