Minyatürü “Batılı gözlerle” anlamak zordur. Çünkü minyatürde perspektif kullanılmaz. Oysa bu, tamamen bilinçli bir tercihtir. Çoklu bakış açısı gerekir minyatürü anlamak için. İşte bu yüzden, salgının hışmına uğrayan sergilerden Minyatür 2.0’ı gezmelisiniz.
2020 yılının büyük çoğunluğu salgın nedeniyle evlerde, topluluklardan uzakta geçti. Bir müddet daha bu salgınla beraber yaşayacağımız ortada. Müzeler, galeriler, sanat kurumları da bu salgından doğal olarak etkilendiler. Hatta belki de en fazla etkilenen bu kurumlar oldu.
Yeni normal dönemle birlikte yavaş yavaş müzeler, galeriler açıldı; konserler yeni düzenlemelerle müzikseverlere ulaşmaya başladı. İstanbul’da tekrar ziyaretçilerle buluşan sergiler de salgın nedeniyle kapananlardı. Pera Müzesi’nde açılan “Minyatür 2.0” başlıklı sergi ise normal şartlarda mart ayında açılması planlanırken bu mümkün olamamıştı. İşte bu sergi, geçtiğimiz günlerde nihayet sanatseverlerle buluştu. Geleneksel bir
Kovid-19 salgınıyla birlikte kültür-sanat sektöründe de belirsizlik ve buna bağlı tedirginlik ortamının oluşturduğu sis henüz dağılmış değil!
Kovid-19 virüsü nedeniyle ortaya çıkan salgın bütün dünyayı sarstı. Bu sarsıntının daha ne kadar devam edeceği ve şiddetinin nasıl olacağından hâlâ kimse emin değil. Ama uzmanlara göre sonbahar ve kışla birlikte salgın hız kazanacak; çünkü hepimiz tekrar kapalı alanlarda daha fazla vakit geçireceği için mevsimsel griple birlikte virüsün bulaşma ihtimali artacak.
Birçok sektör gibi kültür ve sanat sektörünün de salgından olumsuz etkilendiğini daha önce defalarca bu köşede dile getirdim. Normal zamanlarda bile büyük çoğunlukla destekler ve sponsorluklarla ayakta kalan sektör, kendilerine sponsorluk sağlayan şirketlerin, ailelerin de finansal sıkıntı yaşaması yüzünden bugünlerde daha büyük bir çıkmaz içinde.
Filmler ve sinemalarda durum
Sadece sponsorlukla yürüyen, ayakta kalan kurumlar değil; Hollywood gibi
Türk kültür ve sanat hayatında çok önemli bir yer tutan Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı kuruluşunun 50’nci yılında 4 kitabın 1000’er adetle sınırlı özel baskılarını yaptı.
Kubbealtı Cemiyeti bundan tam 50 yıl önce 1970 yılında Sâmiha Ayverdi, Ekrem Hakkı Ayverdi ve eşi İlhan Ayverdi tarafından kuruldu. 1978 yılında ise Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı adıyla da vakıflaştı. Kuruluş gayesini şu sözlerle açıkladılar: “İlim, fikir ve sanatta Türk milletine has tarihten gelen değerleri esas tutarak, nesilleri, millî bir düşünce ve sanat merkezi etrafında toplamak ve bu gayeye erişmek için ilim ve fikirde sanatta, dilde, sosyal sahada ve neşriyatta muhtelif çalışmalar yapmaktadır.”
Aradan geçen 50 yıla bakınca Vakfın, Türk kültür ve sanat hayatında çok önemli bir yer işgal ettiğini rahatlıkla söylemek mümkün. Hemen her gün başvurduğum Kubbealtı Sözlüğü ki tam adı “Kubbealtı Lugatı-Misalli Büyük Türkçe Sözlük”tür,
Zeytinburnu Belediyesi’nin yayımladığı “ZKS Kültür Sanat Yıllığı 2020” tüm Türkiye’de yaşanan kültür-sanat olaylarına yer veriyor.
İnsanoğlu yapısı gereği birçok olayı unutuyor. Günlük hayatın koşuşturması içinde, bizi nasıl etkileyeceğini bilemediğimiz birtakım olayları veya şu an yaşadığımız salgının etkilerini de yıllar geçtikçe unutuyoruz. Gazeteler ve dergiler, yıl sonunda yayımladıkları almanaklarla bu açığımızı kapatıp bizlere ilerleyen yıllarda dönüp baktığımızda, neler yaşadığımızı hatırlatacak almanaklar hazırlıyor. Bu almanaklarda maalesef kültür ve sanat olaylarına gereğince yer veril(e)miyor! Daha önce çeşitli yayınevleri kültür-sanat alanındaki bu eksikliği gidermek için almanaklar yayımlamış olsalar da maalesef bunlar süreklilik kazanamadı. Hâlâ sahaflarda bulabildiğimiz “Varlık Yıllıkları” bu alanda, -her ne kadar çok taraflı olsa da- birtakım eksiklikleri gideriyor.
Kültür-sanat mercek altında
Geçtiğimiz günlerde Zeytinburnu Belediyesi, “ZKS Kültür
24 Temmuz Cuma günü 86 yıl aradan sonra bir cuma namazıyla cemaatiyle buluşan Ayasofya Camii o günden beri yoğun ziyaretçi ilgisiyle karşı karşıya.
Geçtiğimiz günlerde AICA’nın (Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Birliği) Türkiye şubesi bir manifesto yayınlayarak Ayasofya’nın tekrar cami olarak hizmet vermesine karşı çıktı, tekrar müze haline getirilmesini talep etti. Dünyaca ünlü bir sanatçımız ise Instagram sayfasından, “iyi ki vakti zamanında özel, ücretsiz bir turdan yararlanarak arkadaşlarla gidip görmüşüm!” ifadelerini kullanarak “üzüntüsünü” dile getirmiş! Ayasofya’nın ibadethane olarak hizmet vermesine karşı çıkanların neye karşı çıktığını tam olarak anlamak mümkün değil. Ayasofya eskisinden daha fazla bir ilgiyle karşı karşıya kalacak. Bu şüphe götürmez bir gerçek.
Yıllardır bitmek bilmeyen restorasyon çalışmalarının -ki bitmeme nedenlerinden biri kaynak yetersizliğiydi- çok daha hızlı bir şekilde ilerleyeceği de şüphe götürmez bir
Asım Gültekin, hem eylem adamlığı hem fikir adamlığı hem de gönül adamlığının bir arada bulunduğu nadide örneklerden biriydi.
90’lı yılların ortasıydı, daha henüz lise talebesi olduğum dönemler. Kitap okumayı çok seven, edebiyat ve sanat tutkunu bir gencim. Derslerimden çok edebiyatla ilgileniyorum. Bir gün okuduğum liseden mezun birisiyle tanıştım. Edebiyat Öğretmenliği bölümünde okuyan bir üniversite öğrencisiydi. Kaldığı öğrencievi de okuduğum okula çok yakındı. Bir gün evine gittiğimde hayran kaldım. Evin her tarafında kitaplar vardı. Kitaplık alamamıştı ama kitaplar yerlerde insan boyunu aşan kuleler halinde duruyordu. Sezai Karakoç, Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu, İsmet Özel ve Nuri Pakdil’in birçok kitabını onun kütüphanesindeki kitaplardan ödünç alarak okudum. Yatılıda okuduğum o yıllarda o ev benim sığınaklarımdan biri olmuştu. Her fırsatta soluğu abimin yanında alıyordum. Sayesinde sadece yukarıda saydığım isimleri değil birçok başka edebiyatçıyı da tanıdım.
Taziye şakası
Bir gün kendisine
Bir pagan tapınağı üzerine kurulan Ayasofya, halkın ibadet edebildiği bugünkü anlamıyla bir kilise değildi. Müze tanımına da uymayan Ayasofya Camii, Sultanahmet gibi Süleymaniye Camii gibi turistler tarafından ziyaret edilebilecektir.
Danıştay 10. Dairesi, uzun zamandır beklenen Ayasofya kararını açıkladı ve camiyi müzeye çeviren 1934 yılına ait Bakanlar Kurulu kararını iptal etti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da burayı ibadethane olarak kullanılması için Diyanet İşleri Başkanlığı’na devretti. Özellikle sosyal medyada bu kararın ardından büyük bir tartışma başladı: “Aman ne güzel müzeydi, AK Parti zaten sanat düşmanıydı…” vs. vs. vs.
Din İşleri Yüksek Kurulu, yaptığı açıklamada şöyle diyor: “Ayasofya Camii’nde bulunan resimler, burada kılınacak namazların sıhhatine engel değildir. Bununla birlikte Müslümanların namazlarını huşu içerisinde eda etmelerini sağlamak için uygun yöntemler kullanılmak suretiyle namaz vakitlerinde söz konusu resimler perdelenmeli veya karartılmalıdır.” Bu açıklamadan
Trafik kazasında kaybettiğimiz Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Haluk Dursun’un masa başı notlarını, kızı Nilay Dursun “Haluk’un Defteri-Gençlerle Hayat Bilgisi” adıyla kitaplaştırdı.
Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Haluk Dursun, geçen yıl trafik kazasında hayatını kaybetmişti. Sadece bir bürokrat olarak değil, önemli bir münevver ve tarihçi olduğu için yaşadığımız kayıp büyüktü. Tabii Haluk Hoca’nın arkasında bıraktığı eserler, onun birikiminden istifade etmek isteyen herkesin başvurabileceği birer kaynak olarak duruyor.