Teknolojide çok hızlı dönüşümlerin yaşandığı bir dönemdeyiz. Teknolojik kırılmalar yaşamın tüm alanlarını etkilemekte ve süreçleri dönüştürmektedir. Özellikle yapay zekâ ile gelen kırılma önceki teknolojik kırılmalardan çok daha güçlü bir şekilde gerçekleşmekte, kısa sürede yeni bir ekosistem oluşturmaktadır. Eğitim sistemleri bu dönüşümlerden iki türlü etkilenmektedir. Öncelikle, bu teknolojik dönüşümler diğer alanlardaki süreçleri dönüştürdüğü gibi eğitim sistemlerini de dönüştürmektedir. Yapay zekânın sunmuş olduğu faydalara karşı eğitim sistemlerinin kendilerini kapalı tutabilmesi mümkün değildir. Başlangıçta bu tip uygulamaların kullanımı çoğu ülkede yasaklanırken gelinen noktada bu tip uygulamaların nasıl etik ve sorumlu bir şekilde kullanılabileceğine yönelik yaklaşımlar yaygınlık kazanmıştır. Eğitim müfredatları bu bağlamda güncellenmeye çalışılırken öğretmenler ve akademisyenlerin yapay zekâ okuryazarlıklarını artırmaya yönelik girişimler artmaktadır. Kısaca, bu teknolojilerle eğitim ortamları ve eğitim süreçleri yeniden yapılandırılmaktadır.
Bu dönüşümlerin eğitim sistemlerini etkileyen ikinci boyutu ise, teknolojik dönüşümlerle işgücü piyasalarında yaşanan dönüşüme cevap üretme zorunluluğuyla ilgilidir. İşgücü piyasalarında çoğu meslek ve iş pozisyonunun beceri setleri değişmekte, yeni işler yeni beceri setleriyle ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, eğitim sistemleri insan kaynaklarını bu değişime uygun bir şekilde yetiştirmelidir. Değişimin hızı göz önüne alındığında eğitim sistemlerinin ne kadar büyük meydan okuyucu bir sorumlulukla karşı karşıya kaldıkları daha iyi anlaşılacaktır. Dahası, bu hıza yetişememe öğrenmeyi klasik eğitim sistemlerinin dışına taşırmakta ve yaşam boyu öğrenmeyi artık bir zorunluluk haline getirmektedir.
Eğitim sistemleri beşeri sermayeye yönelik bu bağlamda hızla cevap üretemediğinde işgücü piyasalarında beceri uyumsuzlukları artacaktır. Beceri uyumsuzlukları verimlilik başta olmak üzere çok sayıda sorunun ortaya çıkmasına neden olacaktır. İnsan kaynağı yeni becerilerle donatılmadığında bir taraftan işsizlik artarken diğer taraftan mevcut çalışanların daha düşük becerili, dolayısıyla daha düşük ücretli iş pozisyonlarına kayması kaçınılmaz olacaktır. Bu durumda zaten uzun zamandır kan kaybeden orta sınıfların daha fazla mevzi kaybetmesi kaçınılmaz olacaktır. Toplumsal eşitsizlikler derinleşirken mutsuzluklar da artacaktır. Bu sonucun eğitim sistemleri ile ilgili dolaylı bir etkisi daha olacaktır. Sürekli mevzi kaybeden orta sınıflar giderek nitelikli eğitime erişime güç yetirebilme imkânını kaybedeceği için eğitim sistemlerindeki fırsat eşitliği de çok daha fazla zayıflayacaktır.
Tüm ülkelerde yukarıda değinilen benzer süreçler yaşanmaktadır. Ülkemiz için de benzer riskler söz konusudur. Dolayısıyla hızla eğitim sistemimizin temel gündemini değişen koşullar ve risklere göre yeniden yapılandırmamız gerekmektedir. Aşağıda bu kapsamda atılması gereken adımların bazılarına kısaca değinilmektedir.
Eğitimde Fırsat Eşitliği ve Okul Öncesi Eğitim
Ülkemiz son 20 yılda eğitim alanında yapılan devasa yatırımlar ve çok-boyutlu adımlarla temel eğitim ve ortaöğretimde erişim sorununu çözmüştür. Eğitim çağ nüfusu artık rahat bir şekilde eğitime erişebilmektedir. Gelinen noktada yeni görev, erişilenin kalite farkının mümkün olduğu kadar en düşük seviyelerde tutulmasının sağlanmasıdır. Dolayısıyla, eğitim sistemimizde yeni projeler eğitimde fırsat eşitliğini bu bağlamda artırmaya yönelik teksif edilmelidir.
Bu kapsamda en stratejik alanların başında okul öncesi eğitim gelmektedir. Okul öncesi eğitimin bireylerin yaşamında uzun vadeli etkileri açısından en kritik eğitim kademesine karşılık geldiği bilinmektedir. Okul öncesi eğitim almış bireyler eğitimde ve istihdamda bu kademeye eriş(e)memiş bireylere göre çok daha uzun kalmaktadır. Dolayısıyla, beşeri sermayenin tahkimi ve eğitimde fırsat eşitliğinin güçlendirilmesi için okul öncesi eğitim yaygınlaştırılmalı ve ücretsiz olarak sağlanmalıdır. Okul öncesi eğitimin yaygınlaşması kadın istihdamı açısından da oldukça kritiktir. Dahası, 2025 yılının Aile Yılı olarak ilan edilmesi ve özellikle nüfus artış hızımızın iyileştirilmesi bağlamında okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılmasının eylem planında yer alması bir fırsat olarak değerlendirilmelidir.
Mesleki Eğitim
Mesleki eğitimin ülkelerde okuldan işe geçişi hızlandırdığı ve genç işsizlik oranlarını düşürdüğü bilinmektedir. Ülkemiz mesleki eğitim açısından son dönemde çok önemli bir fırsat yakalamıştır. Meslek liselerinde yapılan iyileştirmelerin ötesinde mesleki eğitim merkezlerinin güçlendirilmesine yönelik yasal düzenlemelerden sonra çırak, kalfa ve usta ihtiyacının karşılanmasında çok önemli mesafe kat edilmiştir. Mesleki eğitimi güçlendirmeye yönelik bu hamleler yeni projelerle tahkim edilmelidir.
Özellikle yapay zekâ teknolojisinin işgücü piyasasında istihdam açısından oluşturduğu olumsuz etkilere karşı mesleki eğitimin daha korunaklı bir alan oluşturması önemli bir fırsat olarak değerlendirilmelidir. Dahası, bu teknolojilerin özellikle beyaz yakalıları hedef alması kariyer planlaması olarak mesleki eğitimi çok daha güçlü bir seçenek haline getirmiştir. Bu nedenle mesleki eğitim istihdama kolay erişimin önemli bir enstrümanı olarak yaygınlaştırılmalı ve kalitesinin iyileştirilmesine yönelik projeler kesintisiz sürdürülmelidir.
Teknolojik Okuryazarlık
Temel eğitim, orta ve yükseköğretimde öğrencilerin teknoloji okuryazarlığını artıracak ve özellikle yapay zekâ uygulamalarından etik bir sorumluluk içinde yararlanmalarını sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır. Bu kapsamda eğitim sistemindeki tüm öğretmenler ve yükseköğretimdeki tüm akademisyenlerin hızla yapay zekâ okuryazarlığının artırılmasına yönelik eğitimleri almaları, bu eğitimlerin sürekli güncellenerek devam ettirilmesi son derece hayatidir. Ayrıca, işgücü piyasasında var olacak mesleklerde yapay zekâ becerisinin oranı sürekli artmaktadır. Bu kapsamda özellikle orta ve yükseköğretim müfredatlarında gerekli güncellemeler hızla yapılmalıdır.
Köy Yaşam Merkezleri
Covid-19 salgını sonrası şehirlerden daha düşük nüfus yoğunluğu olan alanlara doğru demografik akış sağlandığı bilinmektedir. Ayrıca, gıda ve tedarik zincirlerinde yaşanan krizler gıda ve tarımın ülkelerin stratejik alanlarından bir tanesi olmasını sağlamıştır. Dolayısıyla, köylere yönelik bu akışın verimliliğini tarım ve hayvancılık açısından artırmak için köylerdeki eğitim imkânının artırılması bu stratejik alanın tahkim edilmesinde önemli bir destek sağlamış olacaktır. Diğer ülkelerin bu bağlamda attıkları önemli adımlara benzer adımlar atmanın ötesinde, son dönemde atıl duran köy okullarının revizyondan geçirilerek bir taraftan okul öncesi ve temel eğitim verilirken diğer taraftan bünyelerinde halk eğitim merkezleri kurularak köydeki vatandaşlarımızın özellikle tarım ve hayvancılık alanında sürekli eğitim alabilmelerini sağlamaya yönelik köy yaşam merkezlerinin kurulmuş olması bu bağlamda önemli bir fırsat oluşturmuştur. Bu proje kalıcı kılınarak kapsamı tüm köy okullarını kapsayacak şekilde yaygınlaştırılmalıdır.
Yaşam Boyu Öğrenme
İşgücü piyasalarındaki hızlı ve keskin değişimlere karşı dayanıklılığı artırmada mevcut eğitim sistemleri artık yetersiz kalmaktadır. Dünya Ekonomik Forumu’nun ‘2025 İşlerin Geleceği Raporu’na göre işverenler her 100 çalışandan 59'unun 2030 yılına kadar önemli bir eğitim gereksinimi duyacağını, bunların 29’unun mevcut rollerinde becerilerini geliştirmeleri gerektiğini, 19’unun yeniden beceri kazandırılarak işletmede başka bir göreve yönlendirilmesi gerekeceğini öngörmektedir. Söz konusu raporda ülkemiz temel beceri değişikliği beklentisi en yüksek ülkeler arasında yer almaktadır (%44). Dolayısıyla, beşeri sermayenin bu dönüşümlere karşı hızla tahkim edilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda sürekli öğrenme fırsatlarının kapasitesi artırılmalı, yaygınlığı sağlanarak erişimi kolaylaştırılmalıdır. Bu hayati ihtiyacı karşılamak için MEB bünyesindeki Hayat Boyu Öğrenme eğitimleri güncellenmeli, erişimi kolaylaştırılmalı ve farklı seçeneklerle güçlendirilmelidir. Diğer taraftan üniversitelerimizin ve işletmelerin sürekli eğitim merkezleri çok daha aktif hale getirilmelidir.