Arabesk kelimesi Türkçeye Fransızcadan geçmiş bir kelime.
Endülüs’teki İslam eserleri başta olmak üzere ince taş işleme ve bezeme sanatına verilen ad.
Batı’da müzik ve şiir için de kullanıldığı biliniyor.
Türkiye’de arabesk deyince hepimizin aklına sadece bir müzik türü geliyor.
Bir zamanlar, devletin en karşı olduğu, kültürel meşruiyeti olmayan, yoz müzik diye tanımlanan bir dal.
Kimi müzik ansiklopedilerinde arabesk kelimesinin karşısında bir müzik türü olarak ele alınamayacağı yazılıdır.
***
Sosyal ve ekonomik zorluklar yaşayan insanların müziği sadece Türkiye değil, birçok ülkede baskı gördü.
Yunanistan’a Türkiye’den göçenlerin sevdiği Rembetiko’nun gördüğü baskı arabeskten az değildir.
Portekiz’in arabeski diye bilinen Fado’nun hikâyesi, geri dönmeyen denizcilerin geride bıraktığı kadınların yaktığı ağıtlara dayanır ki, bir zamanlar babası ölen kadınların 1 yıl, kocası ölen kadınların ömür boyu siyah giydikleri ülkeydi orası.
İspanyolların Flamenkosu, Romanların, Arapların, Hristiyanların ve Yahudilerin ortak kültüründen doğmuştur, farklı kimliklerin elitler tarafından dışlanmışlık paydasında buluştukları notalardır.
***
Türkiye’de arabeskin doğduğu döneme dair farklı şeyler söylenir. Kimi kaynaklarda 1930’lu yıllara kadar uzatır arabeskin öyküsünü ama o zamanlarda daha bu tanımlama kullanılmıyordu.
Biz hikâyeyi Anadolu’dan büyük şehirlere özellikle de İstanbul’a göçün başladığı 1950’li yıllara götürelim.
Arabeskin gelişme sürecinde ekonomik zorluklar, sosyal kimlik çatışmaları, kabul görmeme, sınıf farklılıkları gibi bir sürü etmen belirleyici oldu ama arabesk özünde hep uslu çocuk kaldı.
Sistemle hiç kavga etmedi arabesk, isyanını, itirazını hep âşık olunan üzerinden tanımladı.
“Ya benimsin ya toprağın” feodalitesi arabeskin büyük aşk tanımlamasında legalize olurken, imkânsızlıkların sebepleri değil, sonuçları üzerinden bir dünya kurmak herkese daha kolay ve daha kolay yönetilebilir geldi.
***
Arabeskin toplumda bir karşılığı var mı, elbette var...
Bir zamanlar dışlanmışların, tutunamayanların müziği olarak adlandırılan arabeskin bugün tüm sosyal sınıflarda karşılık bulmasının sebebi, aslında hepimizin içerisinde yaşayan kırık hikâyeler biraz da...
“En çok” lafını kullanmayı severiz biz, sosyal medya “en çok eğlenen o” dedirtmeye çalıştığımız yerse arabesk, “en büyük aşkı o yaşadı”, “en büyük aşk acısını o çekti” dedirtmeye çalıştığımız halimiz.
Şiir kitaplarının artık bin tane bile basılmadığı bir ülkede aşktan yana gelenleri arabesk üzerinden kucaklıyoruz.
Tercih edip etmeme lüksümüzün olmadığı, kapılması ve en önemlisi ezberi kolay bir teslimiyet hali.
Ahmet Telli’nin “Gidersen yıkılır bu kent” mısrası neden uzak, “Gidersen, ölürüm” neden yakın geldi bize bilmiyorum.
Bildiğim bir şarkının en acı nakaratını bağıra bağıra söylemenin dağları delmekten ve hatta çöllere düşmekten daha kolay olduğu.
***
Dün toprağa verdiğimiz Ferdi Tayfur, Orhan Gencebay, Müslüm Gürses, İbrahim Tatlıses...
Ezilenlerin şarkılarını yapan arabeskin erkekleri zaman içerisinde öyle güçlendiler ki ezenlerin de hayranlıklarını kazandılar.
Üst sınıf bir zamanlar şarkılarını gizliden gizliye dinledikleri arabesk sanatçılarını gün geldi Günay’ın sahnesinde alkışladı.
Değişen kimdi, zaman mı, arabesk mi, dinleyenler mi, kararını vermek zor.
Arabeskin kadınlarının hayatı, arabeskin erkekleri gibi olmadı ama...
Şaibeli bir trafik kazasında ölen Esengül, yüzüne kezzap atılan Bergen, müzik hayatına defalarca sıfırdan başlamak zorunda kalan Gülden Karaböcek ve daha bir sürü örnek.
Dostum Murat Hocaoğlu, Arabeskin Kadınlarının belgeselini yapmıştı yıllar önce ki, o belgesel fikrinin ortaya çıktığı masada oturanlardan bir tanesiydim.
Pavyonlarda şarkı söyleyenler, gazino sahibinden ya da kocadan dayak yiyenler, kazandıkları ellerinden alınanlar, şöhrete kavuşan erkeklerin hemen sokağa attığı kadınlar.
Arabeskin erkekleri şan ve şöhreti yaşarken, arabeskin gerçeğini yaşayanlar hep kadınlar oldu.
***
Düğünlerin hangi tür dansla başlarsa başlasın, halay ve kasap havasıyla bittiği bir ülkeyiz biz.
İnsan en kolay kendi dilinde haykırır ve yakarır ya, damar şarkılarımızın çoğu o yüzden arabesk.
İnsan yanımız bunlar bizim, ayıp sayanı ayıplamak gerekir...
Arabesk bir gerçek, “seviyorsak sebebi var” sözünün tam karşılığı gibi duruyor hayatımızda.
Şarkılarda kaldığı sürece güzel de keşke arabeski hayatın her alanına yaymasak…
Abbas Güçlü
Okul öncesi, AÇEV ve eğitimde patinaj!
5 Ocak 2025
Zeynep Aktaş
Piyasalar 2025’e hızlı başladı
5 Ocak 2025
Ali Eyüboğlu
‘‘Kendim ve çocuklar için evet dedim’’
5 Ocak 2025
Güldener Sonumut
Türk savunma sanayiine MGK konusunda dostça uyarı
5 Ocak 2025
Mehmet Tez
Yapa zekâya karşı yeni koalisyon
5 Ocak 2025