İspanyol takımı Club Deportivo, 26-30 Ocak tarihleri arasında Irak’ın kuzeyinde, Erbil’de bir antrenman programına katılacağını açıkladı.
Kulüp bu organizasyonun ardından 16-22 yaş grubundan beş yetenekli genci İspanya’ya götüreceğini de duyurdu.
Bu organizasyonun sponsoru NAYA for Engineering Services & Training LTD adlı bir şirket.
Arap ülkelerinde özellikle petrol alanlarında muayene, test, kalibrasyon işlemleri yapıyorlar.
Sahibinin kim olduğu, kaç yılında kurulduğu internet sitelerinde yazmıyor.
Linkedin’e baktım, çalışan sayısı 5-200 arasında, şirketin yetkili bir isminin profilini inceledim, mail adresi şirkete ait değil, bir Gmail hesabı kullanıyor. Erbil, Basra, Hartum ve İstanbul’da ofisleri olduğu yazılmış. İspanya’da ne bir ofis ne de bir çalışan bulabildim.
Futbola siyaset karışmaz mı, kulüp açıklamasında “Irak’ın Erbil şehri” deniliyor, Barzanilerin yayın organı bu haberi başkent vurgusuyla “Club Deportivo Leganés, 26-30 Ocak tarihleri arasında başkent Erbil’de bir antrenman programına katılacağını duyurdu” diye vermiş.
Dünyanın çifte standardı, UEFA; 1988’de Girne’de Türk Ocağı Limasol’la dostluk maçı yapan Gençlerbirliği’ne, dört yıl Avrupa Kupaları’na katılmama cezası vermişti. Bu ambargo sporun tüm dallarında sürüyor, bırakın dostluk maçını, antrenman yapmayı bile sorun ediyorlar.
Bu yazıyı Irak’ın kuzeyinde yaşayan gençlere de ambargo uygulansın diye değil, KKTC’ye uygulanan bu insanlık dışı ambargonun artık kalkması gerektiğini herkese hatırlatmak için yazdım.
Irak’ın kuzeyi ile Kuzey Kıbrıs arasındaki farkı belirleyen unsur petrol ya da ABD’nin planlarıysa, 15 Temmuz 1974’te Sampson Darbesi’ne yol veren Atina’daki Albaylar Cuntası’nın tasmasını tutanın Washington olduğunu herkes biliyor.
Ankara tıpkı 1974’te Kıbrıs’ta olduğu gibi 2025’te de ABD planlarını bozacak güce sahip ki, son 9 yılda bunu çeşitli kereler de yaptı zaten.
Mevzuat hazretleri meselesi…
Siyasi rekabetle siyasi düşmanlık arasındaki farkın bizi getirdiği nokta, ortak acı duygumuza da zarar vermeye başladı.
Günlerdir Kartalkaya yangınını ve sorumluluğu tartışıyoruz.
Bu tartışmada doğru yere varabilmek için mevzuat hazretlerini de konuşmamız gerekiyor.
Bizim mevzuatımıza göre ruhsat verme yetkisi kimde olursa olsun, yangın raporları itfaiye tarafından verilebiliyor.
İtfaiye teşkilatları da bu raporları ilgili kurumların talebi doğrultusunda hazırlayabiliyor.
Burada kritik nokta şu, ruhsat veren hangi kurum olursa olsun mutlaka itfaiyeden olumlu rapor gelmesi gerekiyor, bu rapor olmadığı sürece işlem yapılamıyor. Gri kalan alansa bu itfaiye raporlarının geçerlilik süresi.
Mevzuatta bir değişiklik yapıp, yangın raporlarına her yıl yenileme şartı getirmeliyiz. Bu sayede yangın ruhsatı almış bir işletme ya da kurumun zaman içerisinde tadilat ya da başka sebeplerle yangın önlemlerini ihmal edip etmediğini otomatik olarak öğrenebiliriz…
ABD tipi demokrasi…
ABD Başkanı Trump, yemin ettiği gün, doğum yoluyla vatandaşlık kavramını tanımlayan bir başkanlık kararnamesi imzaladı.
Detayları henüz net değil ama Trump’ın bu kapıyı kapatmak istediği bir gerçek.
Türkiye’de bu konuyu, ABD’ye yapılan doğum turları üzerinden konuşuyoruz ama bakmamız gereken yer başka.
Doğum yoluyla vatandaşlık, ABD Anayasası’na 1868’de yapılan 14. değişiklik ile eklendi.
Bir anayasa maddesinin, bir başkanlık kararnamesiyle yürürlükten kaldırılabildiği bir ülke ideal demokrasi olabilir mi?
Kâğıt üzerinde ABD Anayasası’nda değişiklik yapmak için hem Temsilciler Meclisi hem de Senato’da üçte iki çoğunluğu sağlamak, ardından da eyaletlerin dörtte üçünün desteğini almak gerekiyor.
Bu kararname tahminen ABD Yüksek Mahkemesi’nin önüne gelecek ama o zamana kadar işler bir kaos halinde yürüyecek.
Türkiye’de demokrasi deyince aklına sadece ABD gelenler, bu garip durum üzerinde düşünürler mi acaba?