Bugünlerin en popüler tartışması: “CHP’ye kim genel başkan olursa, oylar ne olur?”
Sanki bir dizi çekilecek ve başrolde kim olursa daha çok reyting alınır tartışması yapılıyor.
Türkiye’de en önemli yıldızların oynadığı ve batan çok dizi gördük.
Doğru senaryo, doğru yönetmen, doğru müzik, doğru mekân, doğru yardımcı oyuncular olmadığı zaman kişisel reytingi olan “esas oğlan” isimler işe yaramamıştı, CHP için de aynı durum geçerli.
Mesela CHP’de genel başkan koltuğuna kimin oturduğu önemli değil ama koltuğa oturacak kişinin sosyal demokrasi ile Atatürkçülük arasındaki tartışmalardan haberdar olması ve onları bir hedefte birleştirebilmesi çok önemli.
Tek bir cümlede yazdım ama bu oldukça ciddi bir tartışma. Sosyal demokrasi, Atatürkçülüğü militarist olmak zannederler, buna karşın Atatürkçülük tam bağımsızlık yanlısı, sosyal demokrasi küreselcidir. Atatürkçülük millet egemenliğini Cumhuriyet üzerinden yaşatmayı hedefler, sosyal demokrasi
İnanması güç ama pasaportun tarihçesi MÖ 450 yılına kadar gidiyor.
Bugünün İran sınırları içerisinde hüküm süren Kral Artaxerxes, temsilcisi Nehemya’ya, Güney Filistin’e yapacağı yolculukta kullanmak ve diğer yöneticilerin güvenli geçişe izin vermelerini isteyen bir mektup verir.
Daha eskisi varsa bile bu insanlık tarihinde bilinen ilk pasaportlardan biri olarak kabul edilir.
Pasaportun bizim topraklarımıza gelişi 1800’lü yılların başına, 2. Mahmud dönemine rastlıyor.
Ondan önce yapılan yolculuklarda gidilecek ülkenin pasaportunu almak gibi bir uygulama varmış.
İlk pasaportun milattan önce verildiğini düşünecek olursak, pasaport Avrupa’ya da geç gelmiş diyebiliriz.
Tam 72 yıl boyunca Fransa Kralı olarak tahtta oturan 14. Louis döneminde, yani 1643’ten sonra ve 1715’ten önce pasaport Avrupa’da yaygın olarak kullanılmaya başlamış, her ülke kendi düzenini kurmuş.
Garip olan noktaya geçeyim hemen, pasaport ve vize uygulamasını başlatan ülke Fransa, 1861 yılında birden bu uygulamadan vazgeçmiş.
CHP’de kim genel başkan olacak tartışması yapılıyor seçimden beri. Kişiyi seçecek bir kurultaydan önce ilk yapılması gereken, CHP’nin tarafını seçmesi. Mesela “Yetmez ama evet” diyenlerin partiyi dönüştürme çabalarına izin verecek mi, yoksa Atatürkçü çizgisine geri mi dönecek?
Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu parti Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin haklarını koruyan Mavi Vatan’a karşı olur mu? Kıbrıs’ta Türkiye’nin Londra-Zürih anlaşmalarından kaynaklanan garantörlük haklarını kullanmasından vazgeçer mi? Atatürk’ün kurduğu parti dünyayı NATO gözüyle mi okur, yoksa tam bağımsız Türkiye gözüyle mi tavır belirler?
Adında halk olan bir partinin en zengin semtlerde birinci, yoksul semtlerde sonuncu olması kabul edilemez. 1965 yılında CHP’ye Genel Sekreter olan Bülent Ecevit’in ilk yaptığı işlerden biri smokinli Cumhuriyet Bayramı balolarını yasaklayıp, Çevre Sokak’taki Genel Merkez binasında çay saatleri düzenlemek olmuştu.
MİT’in başında olduğu dönemde, sadece bir hafta içerisinde, Wall Street Journal, Washington Post ve Washington Times gazetelerinde aleyhinde yazılar yazıldı. Fidan hakkındaki en saldırgan yazının altında, Davos’taki “One Minute” çıkışının muhatabı David Ignatius’un imzası vardı.
MİT’in başına geçtiği dönemde İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, diplomaside örneği görülmeyecek bir çirkinlikle Hakan Fidan’ı İran’a yakın olmakla suçlamıştı. Haziran 2022’de İsrail Cumhurbaşkanı Herzog, İstanbul’daki İsrail vatandaşlarına yönelik bir saldırı girişiminin MİT tarafından engellenmesi nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a teşekkür telefonu açtı. Bu olaydan 4 ay önce MİT İstanbul’daki rejim muhaliflerini kaçırmak isteyen İranlı ajanları gözaltına almıştı.
Hakan Fidan ABD için rahatsız edicidir zira CIA’nın kontrol altında tuttuğu iki terör örgütüne de büyük zararlar verdi. Irak ve Suriye’de dışarıya adım atamaz hale gelen terör örgütü yöneticileri,
Türkiye’de soluk soluğa biten en önemli sandık sınavı 1987 referandumu oldu.
12 Eylül’ün eski genel başkanları ve milletvekillerine getirdiği siyaset yasağının kaldırıp kaldırılmaması halka soruldu.
Sandığa 6 Eylül 1987’de gidildi.
Siyasi yasakların kaldırılması için evet diyenlerin oranı yüzde 50.16, hayır diyenlerin oranı yüzde 49.84 oldu.
Siyasi yasakların kalkması için evet diyenlerin sayısı sadece 75 bin kişi daha fazlaydı.
Yer yerinden oynamadı, kimse kimseyi rey hırsızlığıyla suçlamadı, kimse “Benim oyumla çobanın oyu bir mi?” tartışması başlatmadı.
İlginç olan, dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın tavrıydı.
Rakipleri güçlenmeden baskın seçime gitme kararı aldı Özal. 29 Kasım 1987’de yapılan seçimlerde oy kaybetmesine rağmen yüzde 36 ile ANAP iktidarını korudu.
Kılıçdaroğlu’nun “Bizim terk ettiğimiz CHP” sözünü duyanların aklına ilk gelen toplumun inancıyla daha barışık bir parti oldu.
Oysa asıl ve CHP’ye oy kaybettiren değişiklik dış politika alanında oldu.
CHP, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Tam bağımsız Türkiye” çizgisinden, Türkiye’yi NATO’ya mızrak ucu yapacak bir yerlere savruldu.
Cumhuriyet’in kurucu partisinin dış politikada bu savruluşunun sembol ismi elbette Ünal Çeviköz.
Çeviköz, CHP delegesinin parti yönetimine almadığı ama Kılıçdaroğlu’nun başdanışman sıfatıyla partinin dış politikasını belirleyen isim.
Kariyer diplomatı yıllarında parlak zamanları oldu.
Mart 2007’de dönemin Cumhurbaşkanı Sezer’in atamasını veto ettiği Dışişleri Bakanlığı müsteşar yardımcılarından biriydi.
Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Çeviköz’ün yıldızı parladı. Gül’ün Ermenistan’da milli maç seyretmesiyle başlayan açılım sürecini destekleyen raporu yazdı. Yedi ay sonra İngiltere’ye Büyükel
MÖ 4. yüzyılda Atina’nın nüfusunun 250 bin ile 300 bin arasında olduğu tahmin edilir.
Buna karşın oy kullanabilen kişi sayısı sadece 40 bin civarındaydı.
Yönetim mekanizması da her zaman Eupatrid denilen, doğuştan soyluların elinde olurdu.
Antik Roma’da da üç ayrı Meclis bulunurdu ama bunlardan en önemlisi savaş ilanı ve yüksek mevki atamalarını yapan Centuriate Meclisi’ydi.
Bu Meclis’te oy verme işlemi en zengin sınıftan başlar ve 193 üyenin çoğunluğuna ulaşıldığı an oylama dururdu.
Bu da zengin sınıfların blok oy kullanarak diğer sınıfların yönetime katılmasını engellemesini sağlardı.
Türkiye’de “Benim oyumla çobanın oyu aynı” diye başlayan tartışma 14 ve 28 Mayıs’tan sonra çok daha sert hale geldi.
Kendisinden farklı düşünenlere asalak, cahil demek, sonucu “yoksulların-vasatın intikamı” ya da “Aziz Nesin az bile diye söylemiş” diye yorumlamak bizi ancak Atina demokrasisine götürür.
Beşikler vermişim Nuh’a/Salıncaklar, hamaklar/Havva Ana’n dünkü çocuk sayılır/ Anadoluyum ben/ Tanıyor musun?
Seçim yasakları olmasa bir pazar yazısına Ahmed Arif mısralarıyla başlamak mümkün olmazdı.
Sonuçta şiir kitaplarının kişisel gelişim kitaplarının 10’da biri kadar bile satmadığı bir ülkede yaşıyoruz.
Ama yine de bilmemiz gereken çok şey var Anadolu’ya dair.
Mesela, dünya tarihinde geceleri düzenli olarak aydınlatılan ilk cadde Antakya’nın Herod Caddesi idi. MS 2. yüzyılda mermer sütunların üzerine iliştirilmiş yağ lambalarıyla yapılıyordu aydınlatma.
Düşünsenize, o tarihte 750 bin kişilik nüfusuyla dünyadaki en büyük üç şehirden biriydi Antakya.
Bugün yeterince koruyamadığımızı düşündüğümüz Manyas Kuş Cenneti var ya, MÖ 500 civarlarında Persler tarafından koruma altına alınmış, kurallar konmuş ve atık suların göle karışmaması için atık su kanalı da yapılmıştı.
Anadolu’dan söz edeceksek, küçük detaylar olarak kalıyor as