20 Temmuz sabahı 05.20 sıralarında Türk Hava Kuvvetlerine ait savaş uçakları Pladini Plajı’nın arkasındaki tepeleri bombalıyordu. Birkaç saat içinde havadan indirme ve denizden çıkarma ile Türk askeri Ada’ya ayak basacaktı.
Başbakan Ecevit, 06.10’da harekatı tüm dünyaya duyururken Atina’da büyük bir şok yaşanıyor, ülkesini ve Avrupa’yı harekete geçiren ABD Temsilcisi Sisco ise Atina’dan Ankara’ya dönmeye çalışıyordu.
20 Temmuz Cumartesi
Sabah saat 05.20
Pladini Plajı etekleri...
Adana’daki üslerinden hareket eden Türk Hava Kuvvetlerine ait savaş uçakları ilk bombalarını Pladini Plajı’nın hemen arkasındaki tepelere bırakmaya başladılar. Bu tarihin dönüm noktasıydı. Türkler “Konuşur ama müdahale edemez” diyen Yunanistan’daki askeri cuntaya, “Bizim adımız Türkiye’nin operasyonunu engellemeye yeter” diye düşünen Washington’a rağmen, Türk Cumhuriyeti, uluslararası anlaşmalardan doğan haklarını kullanmaya başlamıştı. Dalga dalga gelen
Başbakan Ecevit, 19 Temmuz gecesi İngiltere’den dönerken uçakta harekat öncesi Kıbrıs’a atılacak bildiriyi yazıyordu. Türkiye’ye iner inmez de Genelkurmay Başkanlığı’na geçti. ABD Özel Temsilcisi Sisco da “ikna” görüşmeleri için Atina’dan Ankara’ya gelmişti. Ancak bilmediği bir şey vardı: O Başbakan Ecevit’le görüşürken savaş çarkı çoktan dönmeye başlamıştı.
19 Temmuz Cuma SAAT 01.00 Gökyüzü
SIRRI ARTIK İKİ KİŞİ BİLİYOR
Başbakan Bülent Ecevit’i diğer garantör ülke İngiltere’deki temaslarının ardından Türkiye’ye taşıyan DC-9 uçağı Londra saatiyle 20.30’da havalandı. Bu 48 saatlik maraton herkesi yormuş, uçak havalanır havalanmaz çoğu kişi uykuya dalmıştı. Başbakan’ın oturduğu en ön sıradan gelen daktilo sesi üzerinde kimsenin düşünecek hali de yoktu. Yorgunluktan uyuya kalanlardan birisi de Büyükelçi Orhan Eralp’ti. Eralp bir süre sonra nazikçe uyandırıldı. Başbakan, uyandırdığı Eralp’ten özür
Başbakan Ecevit, harekâta günler kala İngiltere’ye gitti. Ecevit, burada İngiliz mevkidaşı Wilson ve Dışişleri Bakanı Callaghan’ın yanı sıra ABD Özel Temsilcisi Sisco ile de görüştü. İngiliz heyeti ile görüşme sırasında Callaghan’ın sık sık tuvalet için izin isteyip masadan kalkması Türk heyetinin dikkatini çekti. Sabah bunun sebebinin ABD’ye ve medyaya bilgi vermek olduğu anlaşılacaktı.
16 Temmuz günü askerler müdahale planını değiştirirken, CHP-MSP Hükümeti, muhalefet partilerinin liderlerini toplamış, bilgi vermiş, görüşlerini almıştı. Ana muhalefet lideri durumundaki Adalet Partisi’nin Genel Başkanı Demirel harekâta mesafeli yaklaşmış, diğer liderlerden de diplomasi yolunun denenmesini isteyenler olmuştu. Harekât cumartesi sabahı başlayacağı için normalde perşembe günü yapılacak TBMM Olağanüstü oturumunun günü değişecek ve bir aldatmaca daha yapılacaktı. Her bakanlık kendi görev alanıyla ilgili harekâta hazırlanırken tüm gözler Londra’daydı. Türkiye, 24 saat içerisinde
* Çarşamba sabahı New-York Times gazetesini elime aldığım an sayfada fotoğrafını gördüğünüz başlık dikkatimi çekti. “NATO’nun 1914 mü yoksa 1938 mi olduğuna karar vermesi gerekiyor” cümlesi sıradan bir başlık değil. 1914, birinci dünya savaşı öncesini, 1938 ise Hitler’in, Versay Antlaşması’nı delik deşik edişini görmezden gelmeye çalışan Avrupa’nın durumunu anlatıyor. Başlığın hangi seçeneğini alırsanız alın ortaya küresel savaş ya da çatışma riski çıkıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da katıldığı NATO Zirvesi’nde devlet ve hükümet başkanları aile fotoğrafı çektirdi.
* NATO Zirvesi’nin Sonuç Bildirgesi’ni okuyunca gazete başlığı abartılı geliyor insana ama bu gazetenin hatası değil, diplomasinin kıvrak metin yazma becerisinden kaynaklanan bir durum. Brüksel’de Avrupa Birliği eğitimi aldığım 2000 yılından beri onlarca AB Zirvesi izledim. NATO ve G-20 zirvelerini takip ettim. İlk öğrendiğim şey, zirvelerde alınan kararların ne olduğunu anlamak için sonuç bildirgelerine bakmanın yeterli
27 Mayıs Darbesi’nin ardından Yassıada yargılamaları sonucunda idam edilen Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu Kıbrıs Davası’nın diplomasideki dönüm noktasıydı. TMT’nin ilk Bayraktar’ı, Erenköy Direnişi’nin mimarı Ali Rıza Vuruşkan ise pasif göreve alınmış, iddiaya göre daha sonra tuğgenerallik rütbesine terfi ettirilse de bu rütbeye bir türlü kavuşamamıştı.
Türkiye’nin Kıbrıs mücadelesinde bugün unuttuğumuz ya da Kıbrıs ile bağlantısını bilmediğimiz isimleri atlamak olmaz.
Bugün Kıbrıs’ta Türk askeri varsa bunu sağlayan isim hiç şüphesiz Yassıada yargılamalarının ardından idam ettiğimiz Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’dur. Sadece o mu? Lefkoşa’daki İş Bankası Şubesi’nin müdür odasında asılı bir harita vardır. O haritadaki işaretler bankacılıkla değil, Kıbrıs Türk’ünü yok etme planlarına karşı verilen mücadeleyi anlatır bize...
OCAK 1950: TÜRKİYE’NİN KIBRIS DİYE BİR SORUNU YOKTUR
Türkiye, Lozan Antlaşması sırasında İngiltere’nin Osmanlı Dönemi’nde
Katoliklerin yok etme noktasına getirdiği Rum Ortodoks Kilisesi, en güçlü dönemini Osmanlı İmparatorluğu Dönemi’nde yaşadı. Buna rağmen Osmanlı’ya karşı başkaldırılarda da hep Rum Ortodoks Kilisesi’nin izleri oldu. Enosis kaynaklı tüm olaylarda karşımıza Kilise çıkar.
Kıbrıs’ta bugüne kadar yaşanan Enosis kaynaklı tüm olaylarda karşımıza çıkan kurum Rum Ortodoks Kilisesi’dir.
Rum Ortodoks Kilisesi deyince aklınıza sadece bir ibadet kurumu gelmesin.
Uzun yıllar boyunca Hellenic Bank’ın ortağı olan, turizm ve çimento sektöründe yatırımları olan bir yapı Rum Ortodoks Kilisesi.
Şaşırtıcı olan Katoliklerin yok etme noktasına getirdiği Ortodoks Kilisesi’nin en güçlü dönemini Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaşaması.
Kısa bilgiler vereyim: Rum Ortodoks Kilisesi, kuruluşundan sonra emperyal haklara sahip değildi ve Antakya’daki Ortodoks Kilisesi’ne bağlıydı.
Sonra Barbanas İncil’inin bulunmasıyla bağımsızlık kazandılar ama 1191’den itibaren Katolik Lüzinyan ve Venedik dönemlerinde büyük baskılar görd&uu
Her şey, 15 Temmuz 1974 sabahı Lefkoşa’dan Ankara’ya ulaşan bir “darbe” mesajıyla başladı. Darbenin Kıbrıs Adası’nın Yunanistan’a bağlanmasına yönelik olduğu öngörüsü ile ardı ardına toplantılar yapıldı. 16 Temmuz’da saatler 03.30’u gösterirken Hükümet, orduya Ada’ya yapılacak askeri müdahale ile ilgili yazılı emrini verdi. Saat 10.00’da Genelkurmay’da yapılan dört saatlik toplantı ise çıkarmanın kaderini değiştirecekti.
Başlarken: Karasakalın gözünden...
“Türkiyelilere” Kıbrıs’ta “Karasakal” denilir.
Bu ifadeyi ilk duyduğumda 18 yaşındaydım ve direkt hakaret olarak algılamıştım. Kuzey Kıbrıs’a ilk kez giden her “Türkiyeli” gibi, biraz “kurtarıcı” gibi hissediyor, itiraf edemesem de minnet bekliyordum.
Böyle olan sadece ben değildim, 1987’de Mağusa’da okul takımlarının karşı karşıya geldiği bir Dostluk Turnuvası düzenlendi. Doğu Akdeniz Üniversitesi’yle Girne Türk Öğretmen Koleji’nin oynadığı maçta önce saha karıştı,
*Çanakkale Şehitler Anıtı’nın yapılmasından, Anadolu’daki köy okullarına kütüphane ve Atatürk büstü götürülmesine, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra Ordu-Millet El Ele Kampanyası’na kadar, 74 yıllık tarihimizde gurur duyduğumuz bir sürü şanlı sayfamız var.
O sayfalara bir yenisini daha ekledi arkadaşlarım cumartesi günü. Hikâyesini kısaca anlatayım: Geçen cumartesi günü tek bir sigara izmaritinin neden olduğu orman yangınının haberini yaptık, ardından Türkiye’de orman yangınları deyince ilk akla gelen isimlerden birisi olan Prof. Dr. Tuncay Neyisci ile bir röportaj yaptık. Çoğu orman yangınında olduğu gibi bu yangında da sebep ormanlarda, ağaç diplerinde birikmiş yanıcı maddelerdi. Sadece haber yapmak yetmiyorsa, elimizi taşın altına koymamız gerek diye karar verdik. Bu cumartesi günü Milliyet’in yönetici, yazar ve çalışanlarının da aralarında bulunduğu arkadaşlarımız Urla Belediyesi ve Urlalılarla beraber orman yangınlarına neden olan yanıcıları temizlemeye gitti. 15 dakikada 15 torba dolusu